Pazar

 

Osmanlı devletinin güçlü asırlarında Polonya ve Macaristan İstanbul’dan idare ediliyordu.

O günler tarih oldu, şimdi Türkiye Tel Aviv’in ve Washington’un baskısı altında.

Amerikalılar

İstanbul Tarabya sırtlarında yeni bir konsoloshane inşa ettirdiler,

Alamut Kalesi’ne benziyor. Üzerinden kuşlar uçmaya cesaret edemiyormuş.

İşgal altındaki Bağdat’taki ABD elçiliği devlet içinde devlet gibiymiş.

Ülkemizdeki bazı Yahudiler (Türk ismi taşıyorlar) Tel Aviv’in içişlerimize ve idaremize karışmadığını iddia edeceklerdir. Peki, İsrail hava kuvvetlerinin uçakları niçin Konya ovasında tâlim ve manevra yapıyor?

Zaman zaman “birileri”, tansiyonu düşürmek, halkın öfke ve endişesini azaltmak için ABD’yi ve İsrail’i tenkit eden sudan beyanlarda bulunuyor. Bunların bir tür taqiyye olduğunu anlamamak için çok ahmak ve ebleh olmak gerekir.

Sanki bizim yerli sanayimiz yokmuş gibi tanklarımızın ve uçaklarımızın bakım ve tâmirleri niçin İsrail’de yapılıyor? Niçin Yahudi devletine milyarlarca dolar ödenmiştir? Daha birkaç gün önce İngiliz gazeteleri velveleyle haber verdiler, “İsrail Türkiye’den İran’a saldıracak…” diye. Birileri bu iddialar karşısında niçin susuyor?

Soru neydi:

Türkiye Tel Aviv’den ve Washington’dan mı idare ediliyor?

– Böyle bir şey olur mu? Ülkemiz hür ve bağımsızdır, egemenlik ulusundur,

biz on yılda onbeş milyon genç yaratmışızdır her yaştan…

Falan filan… Ya öyle mi?

Menfi Kavmiyetçilik Türkler ve Kürtler

Bir ülkede birlikte yaşayan Müslüman halklar için en büyük belâ ve tehlike, onların menfi (olumsuz, zararlı) milliyetçilik cereyanlarına kapılıp birbirlerine düşman olmaları, aralarında çatışmalarıdır.

Nasyonalizm (kavmiyetçilik) 19’uncu asırda Batı dünyasında çıkmış veya çıkartılmış zararlı bir ideolojidir. Bize ithal edilmiş, dışarıdan sokulmuştur.

Yahudi Moiz Kohen,

asıl ismini gizleyip, buram buram Oğuz Türkü kokan

‘Tekin Alp’

takma adıyla niçin milliyetçilik ve Türkçülük öncülüğü yapmıştı acaba?

Şu meşhur

Ziya Gökalp

(Moiz Kohen Tekin Alp onun talebesidir, bence hocası…)

önceleri Kürt dili üzerine bir kitap yazmıştı,

sonraları Türkçülüğe dönmüştür. (Bu kitabın bir nüshası Sinop’ta Dr. Rıza Nur kitaplığında varmış bir ara meçhul kişiler onu alıp yok etmişler…)

“Böl, parçala ve hükmet”

ilkesine göre hareket edenler Türkiye halkını:

* Türkler ve Kürtler ve diğerleri…

* Sünnîler ve Alevîler,

* Dindarlar ve çağdaşlar… diye parçalara ayırıp birbirleriyle çatıştırmak, çekiştirmek, tepiştirmek, hattâ çarpıştırmak istiyorlar.

Halk, böyle düşman kamplara ayrılıp çekişirken onlar saltanatlarını devam ettirecekler, ülkeyi soyup malı götürecekler. Bu coğrafyada elli seneden beri kürtçülük cereyanı İsrail’den ve öteki dış mihraklardan kışkırtılıp alevlendirilmektedir.

Türkler ve Kürtler bu vatanda içiçedir, kaynaşmış, birbirinden kız alıp vermiş, aralarında ayrılık gayrılık olmayan halklardır. Onları birbirine düşman etmek isteyenler vatan, devlet, millet hainidir.

Türklerle Kürtler çekişecek, Sünnîlerle Alevîler birbirine düşman gözüyle bakacak, dincilerle laikler zıt ve hasım cepheler oluşturacak ve

bu hengâme içinde bizim Dönmeler resmî ideolojiyi ayakta tutacaklar,

baş tacı olacaklar, ülkenin balını kaymağını yiyecekler… Oh ne âlâ!

Bendeniz Müslüman bir vatandaşım. Müslümanım ama İslâmcı değilim. Türküm ama Türkçü değilim. Elbette Türkleri severim, benimserim, onların iyiliğini, yücelmesini, ayakta kalmalarını ve durmalarını isterim ama menfî kavmiyetçilik yapmam. Böyle bir şey İslâm’a aykırı olur.

Sâlih bir Kürdü, fâsık bir Türke tercih ederim.

Türklerin, Moiz Kohen Tekin Alp’in peşinden giderek değil,

Ahmed Yesevî hazretlerinin

peşinden ve yolundan giderek yüceleceklerine inanırım. Kürt kardeşlerimden ve vatandaşlarımdan da

“Sâlih bir Türkü fâsık bir Kürde tercih etmelerini”

isterim.

Menfi milliyetçilik Ermenileri ne hale getirdi, hepimiz ibret almalıyız.

Onların hepsi menfi milliyetçi değildi, bir kısmını misyonerler ve emperyalist sömürgeci devletler kışkırtıp devletlerine âsi etmişti. Sonunda yaş ve kuru hepsi birden yandı.

Kürtler için en büyük tehlike menfi ve zararlı milliyetçiliktir. Müslüman ve aklı başında olan Kürt kardeşlerimi kasd etmiyorum;

İsrail’in ve ABD’nin çizdiği yoldan giden Kürtçüleri ve Kürtleri feci bir akibet bekliyor.

Niçin tarihten ibret almıyorlar?

İlk fırsatta Diyarbakır’a gitmek istiyorum, gezmek için.

Orada sokakta, caddede, meydanda gezerken Ezan-ı Muhammedî okunacak ve en yakındaki camiye giderek namaz kılacağım. Cemaatle… Çoğunluğu Kürt olan bir cemaetle…

Dini, camileri bir olan bir halk vatan sathında niçin bir olmasın. Kürt Türk, Sünnî Alevî, dindar günahkâr hepimiz kardeş değil miyiz? Bizi bölmek, bizi birbirimize düşman etmek isteyenlere lânet olsun!

Çığlıkları DuyanYok

Zaman gazetesi yazıyor: “Müdürün, çığlığını Duyan Yok!” Konu şu:

İstanbul Avcılar Endüstri Meslek Lisesi’nin müdürü

bürosunun penceresinden okul önünde öğrencilere uyuşturucu satıldığını devamlı olarak görüyor, Emniyet’i ve Belediye’yi arıyor, ekipler ilgililer geliyor, lakin hiçbir netice alınamıyor… Göz göre göre satılıyor, devlet bunu önleyemiyor.

Şimdi soruyorum:

Rezalet uyuşturucu satılmasında mıdır, yoksa devlet ve kamu güçlerinin bunu önleyememesinde mi?

Demek ki, içeride köstebekler var.

Müdür ihbar edince satıcılara “Müdür Emniyet’i ve Belediye’yi aradı, hemen toz olun, ortalıktan kaybolun…” diye haber veriyor. Peki bu köstebekler kimlerdir? Hangi çatılar altında barınmaktadırlar?

Yurdu demir ağlar gibi saran uyuşturucu mafyası ve çeteleri korunup kollanmakta mıdır? Evet “Müdürün çığlıklarını duyan yok!”
Türkiye çok parlak ufuklara dört nala koşuyor… Aman dikkatli olun tökezlemesin… 15 Ocak 2007