Türkiye ve AB
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 25 Aralık 2018
Salı
Türkiye konusunda Avrupa’nın önünde iki şık var: Birliğe almak veya almamak. Bir üçüncü şık yok… Onlar açısından, almak da şerdir, almamak da… Böyle bir durumda evrensel bilgelik ne diyor? “Ehven-i şerreyn tercih olunur…” yâni önünüzde iki kötü şık var, üçüncü bir şık yok, işte böyle bir durumda daha hafif olan kötülüğü tercih etmelisiniz…
Eskiden maslahat ve mefsedet derlerdi yâni iyi tarafları, kötü tarafları. Avrupalılar, Türkiye’nin adaylığı konusunda maslahat ve mefsedet hesaplarını çok iyi yapmak durumundadır.
Türkiye üye olursa ve serbest dolaşım hakkını elde ederse, milyonlarca Türkiyeli Avrupa’ya akın edecektir.
Türkiye’yi Birliğe almazlarsa, 70 milyonluk bir dinamik ülke İslâm dünyasına, Doğu’ya, Rusya’ya, Çin’e yönelecektir.
Türkiye’de çoğunluğu teşkil eden ve ideolojik-dogmatik baskılar altında ezilen, horlanan, evrensel hakları ihlâl edilen, ikinci sınıf vatandaş muamelesi gören Müslümanlar AB konusunda nasıl düşünmeli?
Ülkemiz AB üyesi olursa:
1. Başörtüsü yüzde 90 serbest olacak.
2. Dinî dernek kurulabilecek, tarikatlar açılacak.
3. Osmanlıca basın yayınla ilgili yasaklar kalkacak.
4. Dinî hizmet ve faaliyetler lâik rejimin baskısından kurtarılacak.
Buna mukabil bir yığın olumsuz gelişme de olacak.
Gerçekten, Türkiye’nin AB üyesi olması konusunda hem Avrupalıların, hem de Türkiye Müslümanlarının kafası karışık. Bakalım doğru tercihlerini yapabilecekler mi? İleride tarih yazacak bunu.
Kırıkkale’de onbeş yaşındaki liseli kız, 17 yaşındaki pazarcı ile birlikte olmuş (kaç defa?..), hamile kalmış, karnı şişince hastahaneye gitmiş, gebelik teşhisi konulmuş, hastahane tuvaletinde doğurmuş, bebeği oraya atmış, kendisi kaçmış…Bebek bulunmuş, zavallıcık hemen kuvöze konulmuş ama yaşamamış ölmüş.
Pazarcı yakalanmış. Yaşı küçük olduğu için ucuz kurtulur. Millî eğitim sistemi, karma/muhtelit eğitim, yani kız oğlan birlikte okumak, öğretmenler!..
Teokratik sistem kadınları, kızları kapatır… Karma eğitime, açık saçıklığa izin vermez.
Türkiye’de nikahsız yaşamak serbest artık. Bir erkek ile bir kadın nikahsız olarak birlikte yaşıyorlar, bir çocukları oluyor, gidip nüfusa kaydettiriyorlar. Kimsenin bir şey dediği yok. Dindar bir erkek ile dindar bir kadın lâik nikahtan önce dinî/şer’î nikah yaptırsalar ağır cezası var.
Bir jinekoloğu (kadın hastalıkları ve doğum uzmanı) dinledim, çok vahim şeyler söyledi. İsim veremem, hastalarımın sırlarını açıklayamam dedi.
Türkiye kısa zamanda çağ atladı.
Onbeş yaşındaki kız evlendirilirse kızılca kıyamet kopartıyorlar ama aynı kız gebe kalınca sesleri çıkmıyor.
Büyük ilerleme oldu, yeni Ceza Kanunu’nda zina suç sayılmıyor.
1928’de İstanbul Erkek Lisesi’nde, gazete okuyan bütün Türkiyelilerin ilgi, merak ve dikkat ile takip ettiği bir hadise olmuştu. Arapça öğretmeninin sandalyasına bir raptiye konmuş, adamcağız oturunca batmış, idare hemen harekete geçmiş, sınıfın bütün öğrencileri sorgulanmış, suçluyu söylemedikleri için hepsi birden okuldan kovulmuştu.
1940 ile 1952 yılları arasında tam on iki sene, aynı okulun ilk, orta, lise bölümlerinde yatılı okudum. O zamanlar disiplin vardı, ahlâk vardı.
Yıl 2009