Cumartesi

 

1. İsrail yüzölçümü ve nüfusu olarak küçücük bir devlettir ama dehşetli bir güce sahiptir. İsrail kalite, üstünlük demektir. Onun gizli istihbarat teşkilatı dünyanın en güçlü ve başarılı teşkilatıdır. Dünyada kaç ülke, kaç millet varsa onların dilini, kültürünü, içyüzünü bilen Yahudi elemanlar, uzmanlar mevcuttur. Ancak madalyonun ters tarafında da İsrail’in zayıf ve çürük yanları görülür. Halkının ancak yüzde onu veya onbeşi dindardır. Yüzde doksanına yakın kısmı dinsiz ve bozuktur. Ülkede Ortodoks Yahudiler, reformistler ve laik dinsizler arasında gerginlik bulunmaktadır. Dünyanın yetmiş iki ülkesinden gelmiş Yahudiler kendi aralarında kaynaşamamışlardır. Çoğunluğu teşkil eden Sefaradlar genellikle ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmekte, kültürce ve tahsilce yüksek Eşkenaz azınlık memleketin kaymağını yemektedir. İsrail’deki mutaassıp Museviler içinde beklenen Mesih zuhur etmeden kurulduğu için Yahudi devletini meşru görmeyenler, bu yüzden, mahallî idareler seçimlerine katıldıkları halde siyasî seçimleri boykot eden dinî cemaatler bile mevcuttur.

2. İsrail, varlığını sürdürebilmek için bütün Ortadoğu’da bir “Yahudi Barışı” kurmak istemektedir. Mısır’ı pes ettirmiştir. Ürdün zaten çantada kekliktir. Suriye ile gizli anlaşmaları vardır. Kendisine kafa tutan Irak’ı şu anda fiilen üç bölgeye ayırmıştır, parçalamak üzeredir. Türkiye’yle ittifak kurmuş ve onu kendi nüfuz bölgesi içine almıştır. İran’daki ant-i siyonist rejimi yıkmak için çalışmaktadır. İleride, bu ülke ile büyük bir Ortadoğu ülkesini savaştırmak suretiyle, meseleyi halledeceğini düşünmektedir.

3. İsrail’in kendine mahsus bir emperyalizmi vardır. Onun tabiî hudutları Türkiye’nin Kapadokya bölgesini de içine alarak Fırat ve Nil nehirleri havzalarına kadar uzanır.

4. Güçlü ve gerçekten bağımsız bir Türkiye İsrail’in işine gelmez. Türkiye’de pro-İslâm bir düzen kurulmasına İsrail asla izin vermez.

5. İleride Türkiye de, Irak gibi parçalanmalıdır. Uzun vâdeli planlar böyledir. Özerk yarı bağımsız bölgeler oluşturulabilir, federatif bir yapı kurulabilir.

6. Türkiye aydınları, Türkiye idarecileri, Türkiye medyası, Türkiye halkı İsrail’i tanımıyor, bilmiyor. İsrail, oraya turistik turlarla adam gönderilerek anlaşılamaz. Türkiye’nin İsrail’i tarafsız ve objektif bir gözle inceleyen ilmî araştırma enstitüleri olması gerekir. Türkiye’nin İsrail ve Yahudilik konusunda uzman ilim adamlarına, araştırıcılarına ihtiyacı vardır. İbraniceyi Yahudilerden daha iyi bilen, Yahudi kültürüne hakkıyla vakıf, geniş ufuklu, dünya çapında uzmanlarımız olmadıkça İsrail’i tanımamıza, onun siyasetini ve stratejisini bilmemize imkan olmayacaktır.

7. Ucuz bir antisemitizm ile Türkiye’nin Müslüman kesimi bir yere varamaz.

8. Çok zeki, çok kabiliyetli, çok istidatlı, çok idealist yirmi kadar Türkiyeli gence imkân temin edilerek Yahudilik, İbranice, Musevî teolojisi, İsrail kültürü gibi konularda yüksek tahsil yaptırılmalıdır. Fobiler, düşmanlıklar, tazallümler, şikayetler, paranoyak kuruntular, ucuz edebiyatlar bir kenara bırakılmalı ve ilmin, kültürün, medeniyetin araştırmanın ışığında bilmeye, tanımaya, anlamaya çalışılmalıdır. Yahudilerin de böyle şeylerden korkmamaları gerekir.

Makedonya

Makedonya’nın başşehri Üsküp civarındaki Batinci köyünün imamı Ferit İsmail Hoca ziyaretime geldi. O ülke hakkında kendisinden hayli bilgi aldım. Makedonya’yı ilk tanıyan devlet Türkiye’ymiş. Nüfusu iki milyonmuş. Yarıdan fazlası Müslümanmış. 800 bin Arnavut, 200 bin Türk, 200 bin Müslüman Roman varmış. Pomaklar artık kendilerine Pomak denilmesini istemiyormuş, “Biz Türküz” diyorlarmış. Çoğunluğu teşkil etmelerine rağmen Müslümanların siyasî, kültürel iktisadî ağırlıkları yeterli değilmiş.

Yeni camiler yapılıyormuş. Nakşî tekkesi varmış, şeyhi yokmuş. Eskiden kalan nice cami, medrese, tekke, vakıf yıkılmış, yok edilmiş. Şimdi yenilerinin yapılması için çalışmalar varmış. Türkiye’den oraya vizesiz gidiliyormuş. Vize almaktan nefret ediyorum. Bari havalar biraz düzelince birkaç günlüğüne oraya gezmeye gideyim.

İzmir’den açıkgöz halıcılar gelmişler, oradaki camilerin eski, el dokuması, kök boyalı, antika, maddî ve mânevî değeri yüksek halı ve kilimlerini almışlar; yerlerine iğrenç, pis, zevksiz, berbat, çirkin, kötü, değersiz makina yaygıları verip defolup gitmişler. Şu Müslümanların ahmaklığına çok üzülüyor ve öfkeleniyorum. Yahu kıymetli ve güzel halılar ve kilimler verilip de yerlerine kıymetsiz ve berbat şeyler alınır mı? Böyle bir değiş tokuş Müslümanın ferasetine yakışır mı? Türkiye’deki camiler böyle soyuldu, şimdi açıkgözler dış ülkelere saldırıyorlar.

Makedonya’ya gidersem Üsküp’te çarşı içinde ucuz bir otelde kalacağım, yemeklerimi halkın gittiği ucuz lokantalarda yiyeceğim. Varsa sahhaf dükkanlarından eski kitaplar, antikacı dükkanlarından bir iki el sanatı eşya alacağım.

Makedonya Müslümanları seçimlerde birlik olamamışlar. Türklerin partisi eski bir komünist ve İslâm düşmanı ile ittifak etmiş.

Gelmeliydiler

Merhum Safer Efendi hazretlerinin Fatih camiindeki cenaze namazında gözüm Müslüman kesimin ileri gelen şahsiyetlerini, hocaları, şeyhleri, önemli şahsiyetleri aradı. Maalesef çoğu gelmemişti.

Cenazeler ayrılıkların gayrılıkların unutulduğu, islâmî tesanüdün (dayanışmanın) sergilendiği vesilelerdir. Meşrebleri değişik de olsa, vefat eden bir büyüğün cenazesine bütün temsilciler ve önemli rical gelmelidir.

Birkaç seneden beri bir tolerans modası çıktı. Hattâ evvelki Ramazan’da, bir hocaefendi, zındığın birine tolerans ödülü takdim etti. Tolerans konusunda madem ki, bu kadar hassastırlar, Safer Efendi hazretlerinin cenazesine gelmekle de tolerans arzetmeliydiler.

Merhum Safer Efendinin tantanaya, nümayişe, patırtıya ihtiyacı yoktu. Mü’min, muhlis, müteşerri bir zat idi. Para ve mürid toplama merakı yoktu. Kemal sahibiydi, alçak gönüllüydü, mütevazıydı.

Cami ve meydan dolmuştu ama gönül arzu ederdi ki, o gün orada en az iki yüz elli bin Müslüman bulunmuş olsun. Buna bizim ihtiyacımız vardı. 28 Şubat 1999