Cuma

 

38,5 milyon nüfuslu, ziraî ekonomili Polonya’da, haftalık haber ve yorum dergisi “Nie” 780 bin adet basabiliyor da, 70 milyonluk Türkiye’de böyle bir derginin en büyüğünün tirajı 15-20 bini niçin aşamıyor?

Türkiye’de günlük gazetecilik de çok kötü durumdadır. Hem tirajı itibarıyla, hem de kalite bakımından. Niçin niçin niçin?..

Bazıları “Televizyon çıkınca basılı medyaya darbe vurdu…” diyeceklerdir. Yalandır yalandır yalandır.

Televizyon, medenî, yazılı kültürlü, yüksek seviyeli ülkelerde niçin yazılı medyayı geriletemedi? Japonya’da günde 14 milyon adet basan gazeteler var. Yanlış anlaşılmasın, bir tek gazete bu tirajı yapıyor.

İtalya’da haftalık Famiglia Christiana dergisi 1.5 milyon nüsha basıyor.

Evet tekrar soruyorum, Türkiye bu konuda niçin bu kadar geridir?

Çünküsünü mü öğrenmek istiyorsunuz? Arzedeyim:

Pembe zihniyet ve ideoloji ülkemizde kültürü, medeniyeti çok geriletmiştir de ondan.

Türkiye toplumu kasıtlı olarak, planlı programlı olarak bir şifahi (sözlü) toplum haline getirilmiştir.

Böyle bir toplumda, birkaç yüz kelimelik günlük iletişim ve sokak Türkçesiyle birkaç yüz bin tiraj yapan bulvar ve magazin gazeteleri çıkartabilirsiniz ama ciddî ve seviyeli haftalık haber ve yorum dergileri çıkartamazsınız.

En fazla tirajı olan (o da haftada 15-20 bin) Aksiyon dergisine bakalım. Böyle bir dergi 1950’lerde, 1960’larda yayınlanmış olsaydı, o zamanın 25-30 milyonluk Türkiye’sinde 100 binlerce nüsha satabilirdi. Lakin bugün satamaz.

Çünkü Türkiye’nin bugünkü nesilleri, doğuştan ne kadar zeki olurlarsa olsunlar, kasıtlı ve planlı olarak aptallaştırılmıştır. Evet onların zekâları körleştirilmiş, dumura uğratılmıştır.

Halk yığınları ne spekülatif, ne diskürsif, ne de instüitif düşünceye müsait durumda değildir.

Milyonlarca insanımız şifahî slogan insanı haline getirilmiştir. Türkiye’yi sömürgeleştirmek isteyenler, Türkiyelileri gütmek isteyenler bizim zengin kültür ve edebiyat dilimizi yok etmişlerdir.

Birkaç yüz kelimelik şifahî iletişim Türkçesi ile ilim olmaz, irfan olmaz, kültür olmaz, medeniyet olmaz, sanat olmaz.

İran’da her evde Kur’ân-ı Kerim’den sonra bir Hâfız Divanı bulunur. Şirazlı Hâfız onların Millî şâiridir. 1300’lü yıllarda yaşamıştır. Lise tahsili yapmış bir İranlı, Hâfız’ın şiirlerini mânasını anlayarak, bu kıraatten zevk ve haz alarak okuyabilir.

Türkiye’nin en büyük şairi Fuzulî’dir. Bizde acaba binde bir evde Fuzulî Divanı var mıdır?

Haydi 1000’de bir evde bulunduğunu farz edelim, o kitabın sahipleri içindeki şiirlerin mânasını anlayabiliyor mu? Bu okumadan zevk ve haz alabiliyor mu?

Bu ülkenin ismi Türkiye’dir. Burada Türkçe ölünce, öldürülünce her şey ölür. Devlet de, halk da, vatan da, bağımsızlık da, millî kimlik ve haysiyet de tehlikeye girer.

Benim bu söylediklerimden kaç kişinin haberi vardır şu ülkede?

Zavallı Türkiye’m… Ahı gitmiş vahı kalmış…

Efendim bizim de asfalt otoyollarımız, fabrikalarımız, barajlarımız, köprülerimiz, havaalanlarımız, gökdelenlerimiz, lüks otomobillerimiz, cep telefonlarımız ve bilgisayarlarımız varmış… Var ama medeniyet dediğin onlarla olmaz.

Medeniyet olması için öncelikle zengin, edebî, yazılı bir kültür lisanı bulunması gerekir; güçlü bir eğitim sistemi olması gerekir.

Atalarının mezar taşlarındaki yazıları okuyamayan, eski tarihî binaların kapılarındaki mermerlere kazınmış yazıları okuyamayan, kütüphanelerdeki eski yazma ve basma kitapları okuyamayan bir toplum medenî bir toplum değildir. Aksini iddia edenin alnını karışlarım!

İslâmcılar varmış… Ben çok şükür İslâmcı değilim. Müslümanım. İslâm bana yetiyor, İslâmcılık diye bir sıfata ihtiyacım yok.

İslâm İslâm İslâm edebiyatı yapan birtakım İslâmcılara bakalım. Onlar vasıflı, medenî, üstün, güçlü Türkiyeliler midir?

Bu adamlar veya kadınlar ne kadar kitap okurlar?.. Ne gibi kitapları okurlar?.. Ayda kitaba, kültüre, sanata ne kadar harcama yaparlar, ne kadar vakit ayırırlar?

Bunların zenginlerinin evlerinde kütüphane odaları var mıdır?

Fakir ve orta hallilerinin kitap dolapları var mıdır?

Kitapsız, kültürsüz, edebiyatsız, sanatsız medenî Müslümanlık olur mu?

İslâmcıymış ama bu milletin bin yıl kullandığı yazıyla yazılmış Türkçe kitapları okuyamıyormuş, anlayamıyormuş… O halde bu erkek veya kadın medenî değil, bedevîdir.

Şifahî toplum demiştim… Daha başka sıfatlar da yakıştırabiliriz. Zevzek toplum… Geveze toplum…

Tam otuz yıl “Ayasofya açılsın… Başörtüsü serbest bırakılsın!..” sloganlarıyla nur topu günlerin kanına girdik.

Ayasofya açılsa ne olacak? Birkaç gün merak ve ziyaret kasdıyla insanlar gelecek ve sonra o ulu mâbet de Sultanahmet Camii’nin âkıbetine uğrayacak. Gidin Sultanahmed’e ve vakit namazlarında kaç kişinin birlikte ibadet ettiğini görün.

Türkiye’nin bugünkü geri durumundan iki zümre sorumludur:

1. İslâm düşmanı Pembe’ler…

2. Din sömürücüsü cahil, ahlâksız birtakım İslâmcılar.

Kimbilir kaç defa yazdım, tekrarlayayım:

İslâm’ın önündeki en büyük ve en sonuncu engel kalitesiz, bedevî, dar ufuklu, şifahî kültürlü Müslümanlardır.

Din sömürücülerinin bu dine, bu ülkeye, bu topluma verdiği zararı, yaptığı hıyaneti en azılı din düşmanları bile verememiş, yapamamıştır.

Müslümanların kültür ve ahlâk seviyeleri yeterli olsa bu memlekette bir milyon adet satan çok güçlü ve tesirli günlük gazeteler yayınlanabilir.

Yine, haftada yüzbinlerce satış yapabilecek haber ve yorum dergileri çıkartılabilir.

Ancak, yukarıda belirttiğim gibi bu iş hem yüksek kültür ister, hem de yüksek ahlâk ve karakter.

Basında sadece tiraj yeterli değildir. Tirajın yanında tesir ve ağırlık da bulunması gerekir.

Türkiye bir bütündür. Bu ülkede kaliteli bir gazete ve dergi cemaat zihniyetiyle çıkartılamaz.

Günlük Müslüman gazetesi, günlük Müslüman dergisi… Bu çok yanlış bir siyasettir.

Gazete ve dergi Türkiyenin bütünü için çıkartılır.

Bütün kesimleri, bütün farklılıkları kabul etmeye mecburuz.

Gazeteyi, dergiyi Müslüman çıkartacaktır ama o Müslüman gazetesi ve dergisi olmayacaktır.

Müslüman gazetesi çıkartmak kolaydır ama sonunda bir noktaya gelir ve tıkanırsın.

1950’li, 60’lı yıllarda Müslüman gazeteleri ve dergileri çıkartılıyordu. Zamanımızda ise daha da geri gittik ve cemaat, tarikat, hizip, fırka, zümre gazete ve dergileri yayınlamaya başladık. Her tarikatin, her meşrebin, her Hocaefendi’nin, her Hazretin, her Baronun kendi yayın organı olacakmış… Olsa ne çıkar, olmasa ne çıkar…

Müslümanlar tek bir ümmet teşkil ederler. Evet bu ümmetin içinde çeşitlilikler, farklılıklar, meşrebler olabilir ama bunların meşru olması için öncelikle ümmet şuurunun ve birliğinin bulunması gerekir. Bizde ümmet birliği ve şuuru yok, hizip ve cemaat asabiyeti var. O halde sürünmeye mahkumuz.

Kardeşlerimiz olan Müslümanları “Bizden Olan Müslümanlar” ve “Bizden Olmayan Müslümanlar” diye ayırmaya devam ettiğimiz müddetçe zillet içinde yaşamaya devam edeceğiz! 12 Haziran 2004