Türkiye’de Ehl-i Sünneti Saran Tehlikeler
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 10 Aralık 2018
Bu yazımda, olanca gayretimi sarf ederek düşmanlığa, kine, nefrete, fitne ve fesada sebep olacak kelimeler kullanmaktan kaçındım. Objektif olarak birtakım realitelere dikkat çekmek istiyorum. Konu şudur:
Şimdi madde madde konuya giriyorum:
Şiileştirme propaganda ve faaliyetleri sadece bizde yapılmıyor, çoğunluğu Müslümanlardan oluşan, hatta Müslümanların azınlıkta olduğu ülkelerde de yapılıyor. İslamcı iktidarın engin hoşgörüsü sayesinde yakın zamanda
yapılmıştır.
Alevilerin daha dindar Müslümanlar olmalarını istiyorsak, onların fıkıh konusunda Ehl-i Sünnete yaklaşmaları için çalışmamız gerekir.
Şiileştikleri takdirde, Pakistan’da olduğu gibi kutuplaşmalar ve çatışmalar olmasından korkulur. Şu hususu da belirtmek isterim ki, Sünnîlik ile Şiîlik arasında usule dair büyük ihtilaflar ve uçurumlar bulunmaktadır.
Onlarda
ve
namaz gibi farz olduğu, takiyye ve kitman yapmayanın dinden çıkmış olacağına inandıkları için dini konuları, bilhassa ihtilaflı meseleleri onlarla açık, samimi, şeffaf bir şekilde tartışmak mümkün değildir. Şu hususun da altını çizmek gerekir: İran’da en az yirmi milyon Sünnî Müslüman yaşamaktadır ve onlar din konusunda büyük baskılar altındadır.
Şii makamlar onların cami isteklerini şu gerekçeyle reddediyorlar: Cami mi yok?..
Peki o zaman
Cami mi yok, buyursunlar onlar da Sünnî camiler(in)de namaz kılsınlar.
Vehhabiler Vehhabi kelimesinden hoşlanmazlar. Kendilerine
ismini verirler. Bütün İslam dünyasında olduğu gibi
Ehl-i Sünnete göre, Selefilik diye ne bir itikat ne de fıkıh mezhebi bulunmaktadır.
Osmanlı Devleti’nin ve İslam Hilafeti’nin yıkılışında
olduğunu kimse inkâr edemez. Ehl-i Sünnet Müslümanlığı ile Selefilik arasında derin ve temel uyuşmazlıklar bulunmaktadır.
Onlar tasavvuf konusunda
İbn Teymiye Abdülkadir Geylani Hazretleri’ne hürmet ettiği, ona
dediği halde
Hariciler dindar insanlardır. Namazlarını kılarlar, oruçlarını tutarlar. Lakin
Hazret-i Ali Efendimizi sabah namazında
düşünürsek onlar hakkında fazla bir şey söylemeye lüzum kalmaz. Haricilik aşırılıktır, sertliktir, vurup kırmadır, dediğim dediktir… Selefiler ile Hariciler arasında paralellikler vardır. Nice Harici, Harici olduğunu bilmeden Haricilik yapar.
Pakistan’dan bin civarında icazetli din âliminin, fakihin, müftünün, şeyhin mahkûm edici fetvaları sonunda kaçan,
bu zatın maalesef ilahiyat fakültelerimizde hayli taraftarı bulunmaktadır.
İsrail, Siyonizm, Vatikan, Evangelistler, kapitalist ve liberal derin güçler, velhasıl Ortodoks=Sünnî İslam’ı değiştirmek isteyen bütün mihraklar doğrudan doğruya veya dolaylı olarak Fazlurrahmancılığı desteklemekte ve teşvik etmektedir.
Bu cereyan oldukça yenidir. Fıkıhsız, şeriatsız, cihatsız, suya sabuna dokunmaz, sulandırılmış bir İslam ister. Bunun arkasında Avrupa Birliği, ABD ve Ortodoks İslam’dan korkan bütün derin güçler bulunmaktadır.
Bu camianın içinde fıkıh mezheplerini put olarak gören aşırılar bile bulunmaktadır. Bunlar Sünni, Şii, Vehhabi, Fazlurrahmancı, Mutezile, Harici, Afganici, Mürcie, kaderi inkar edenler, tesettürü inkar edenler velhasıl yetmiş üç mezhebin Kur’an etrafında birleşmesini isterler. Peygamberin “Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır, biri dışında diğerleri cehennemliktir. Kurtulacak olan fırka benim ve ashabımın yolundan gidenlerdir” sahih hadisini dikkate almazlar.
Bu camia içinde sünneti bütünüyle inkâr edenler olduğu gibi, İslam’ın bu ikinci kaynağını hafife alanlar da vardır. Bu zümre Peygamberimizin (Salât ve selam olsun ona) sahih ve mütevatir hadislerinin AB ve Batı medeniyeti normlarına ve Feminizm ideolojisine göre ayıklanmasına taraftardır. Bunlar hakkında dünyaca maruf ve güvenilir BBC Radyosu çok önemli bir röportaj/makale yayınlamıştır. (BBC, Robert Pigott, TURKEY IN RADİCAL REVİSİON OF ISLAMIC TEXTS.) Duyduğuma göre bu camia altı veya yedi ciltlik bir yeni hadis külliyatı hazırlamış, yayınlamış lakin her isteyene satmıyorlarmış.
Türkiye’nin dominant unsuru Ehl-i Sünnet Müslümanlarıydı. Maalesef günümüzde ehl-i sünnetin Ümmet birliği parçalanmış, ortaya birbirinden kopuk irili ufaklı sayısız cemaat, fırka, hizip, grup, klik, sekt çıkmıştır. Bunların hepsi kendi başına buyruktur, her hangi konfederasyon veya federasyon çatısı altında yer almış değildirler. Dünyadaki bütün dinlerin, mezheplerin, sektlerin, cemaatlerin, grupların hepsinin başında bir reis veya lider bulunmaktadır ama Türkiye ve dünya Ehl-i Sünnet Müslümanlarının müşterek bir İmamı, Emîri yoktur.
Afgani’nin ünlü bir şahsiyet olduğunda hiç şüphe yoktur ama onun Müslümanları selamete ve felaha çıkartacak bir İslam önderi olduğu iddiası son derece tartışmalı bir konudur. Bu zat takiyye ve kitman yaparak Şiiliğini gizlemiş, kendisini Afgan olarak göstermiştir, bu suretle Müslümanları aldatmıştır. Kendisi Farmasondur, ihtilalci ve aktivist bir çığır açmıştır. İslam’ın son gerçek halifesi Sultan Abdülhamid-i Sanî Hazretleri’ni tahtından indirmek için Blunt adlı bir İngiliz casusuyla işbirliği yapmıştır. Türkiye Farmasonları bu zata hayrandır. Nitekim Mimar Sinan adlı Mason Dergisi’nde Afgani hakkında 29 sayfalık sitayişkâr, çok övücü bir makale yayınlamıştır.
Ehl-i sünnet Müslümanlığı ile Feminist ideolojinin bağdaşması ve uyuşması mümkün değildir. Diyanet kadrolarına son yıllarda beş bin kadar kadın eleman alındığı bilinmektedir. Bunların bir kısmı Feministtir. Bundan üç yıl önce bir Ramazan gecesi Feministler Ankara Hacı Bayram Camii’ne yatsı-teravih namazı kılmak için gelen erkekleri sokmamışlar, otobüs ve minibüslerle taşıdıkları kadınları doldurmuşlardır. Diyanet hür ve mukim erkekleri namaza, cemaate, camilere çağıracağına mabetleri kadınlarla doldurmak için yoğun şekilde çalışmaktadır. Ehl-i Sünnet Müslümanlığında kadınlar elbette camilere gelebilirler lakin namazlarını evlerinde kılmaları efdaldir=yeğdir.
İslam’ın Allah katında tek hak, makbul, geçerli din olduğu inancı Kur’anla, Sünnetle ve icma ile sabit zaruri bir hükümdür. Son yıllarda bu hükme aykırı bir cereyan türemiştir. Bunlar bir tek İbrahimî hak din olduğunu inkâr ediyor ve üç İbrahimî hak din bulunduğunu iddia ediyorlar. Onlar ehl-i kitap ile Müslümanlar arasında amentü konusunda birlik bulunduğunu söylüyorlar. Tevhid inancıyla Teslis inancını bağdaştırıyorlar. Resulullah’ı red, inkâr, tekzip eden Yehud ve Nasara ile aramızda peygamberlere inanç konusunda birlik olduğunu söylüyorlar. Onların Kur’anı inkâr etmelerine rağmen, ilahi kitaplar konusunda onlarla aramızda birlik vardır diyorlar.
Osmanlı Devleti ve Hilafeti zamanında Türkiye Ehl-i Sünnetin kalesiydi. Devlet Ehl-i Sünneti destekliyor, ülkeyi ve halkı Ehl-i Sünnet hükümlerine ve prensiplerine göre idare ediyordu.
M. Kemal Paşa, İsmet Paşa zamanlarında bile Diyanet (ağır baskılar altında olmasına rağmen) Sünni bir kurumdu. Son yıllarda Diyanet’in Sünnilik vasfını kaldırıp ona mezhepler üstü bir renk verilmek istenmektedir. Şiilik, Selefilik ve diğer aykırı cereyanlar konusunda dışarıdan Türkiye’ye maddi yardım gelmekte midir? Bu konuda elimde ispat edici belge yoktur. Lakin insan, bunca propaganda ve faaliyet parasız dönmez demekten kendini alamamaktadır.
Türkiye’de Ehl-i Sünnetin ayakta kalabilmesi için aşağıda sayacağım şartların, teklif ve temennilerin mutlaka hayata geçirilmesi gerekir:
A. Ehl-i Sünnet İslam medreselerinin açılması ve laik devletten bağımsız olarak tedrisat yapması, icazetli ulema, fukaha, müftüler ve hademe-i hayrat yetiştirmesi.
B. Şeriat sınırlarını zorlamamak, dinin zahir hükümlerini hassasiyet ve titizlikle yerine getirmek şartıyla tasavvuf tarikatlerinin, tekkelerin, dergâh ve zaviyelerin yeniden açılması; bunların başına Meclis-i Meşayih’ten tasdikli icazetleri olan kâmil, fadıl, âlim, muhlis, muttaki ziyalı zevatın getirilmesi.
C. Ehl-i Sünnet Müslümanlarının ehliyetli, liyakatli, dirayetli, kiyasetli, icazetli, son derece derin kültürlü, faziletli bir İmam-ı Kebir’e biat ve itaat etmeleri…
Biliyorum İslam’da din ve dünya ayrımı yoktur. İmam-ı Kebir’in aynı zamanda dünya işlerini de idare ve tanzim etmesi gerekir ama bugünkü şartlar altında böyle bir liderin olması çok zordur. Binaenaleyh geçici olarak ruhani bir lider de olabilir.
Bu yazımdaki konuların Ehl-i Sünnet Müslümanları tarafından bilinmesinde büyük yararlar vardır. Ehl-i sünnetin âlim, fadıl, kültürlü, ziyalı şahsiyetleri, muharrirleri, sorumluları bu meseleleri yapıcı bir şekilde müzakere etmelidir.
Şiiler Şiilik için, Selefiler Selefilik için, Feministler Feminizm için, Müslüman Protestanlar Protestanlık için, her cemaat kendi inançları ve emelleri için çalışıyor; Ehl-i Sünnet de Ehl-i Sünnet İslamlığını, ümmet-i Muhammed’i korumak, güçlendirmek, yüceltmek için çalışmalıdır.
Bendeniz Şiilere, Haricilere, BOP’çulara, Üç İbrahimî dincilere niçin bu inançlar ve görüşler için çalışıyorsunuz diye çatmıyorum. Sadece Ehl-i Sünnet ulemasına, fukahasına, meşayihine, Sünni sorumlulara hitap ediyor ve beni affetsinler, serzenişte bulunuyorum.
Ehl-i sünneti müdafaa ederken her türlü şiddet hareketinden, söz ve yazıyla kırıcı ve yıkıcı olmaktan kaçınmalıyız.
Türkiye Sünnileri tek bir İmam-ı Kebir etrafında birleşmedikçe, Ümmeti hayata geçirmedikçe, en yüksek seviyede İslamî eğitim yapan mektepler, medreseler ve üniversiteler kurmadıkça, çok güçlü bir İslam medyası (Cemaat medyası değil!) kurmadıkça, şifahî kültürden yazılı ve medenî kültüre geçmedikçe krizler içinde bocalamaya, düşmanlarından darbe üstüne darbe yemeye, zelil ve esir vaziyette sürünmeye mahkûmdur. 04 Nisan 2013