Türkiyelilere Siyaset Rehberi
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 04 Şubat 2019
Cuma
Sinek veya arı pencereden dışarıya çıkmak ister, şeffaf (saydam) olduğu için camı göremez, uğraşır durur, sonunda ölür. Bizde de halk yığınları bir takım engelleri görmüyor; kurtuluşa ermek, dışarı çıkmak için camın önünde çırpınıp duruyor.
Teori nedir: Siyasî partiler seçimlere girer, halk hangi partiye (yetecek miktarda) fazla oy verirse o iktidar olur, memleketi idare eder… Gerçekte böyle midir?
28 Şubat’tan sonra bir zat ne demişti:
– Onlar (İslâmcıları kasdediyor) yüzde doksan oy alsalar bile iktidar olamayacaklardır.
İşte halk yığınları bunu anlayamıyor, önlerindeki bu camı göremiyor. Sadece halk mı? Nice aydınlar, nice okumuşlar, nice çok bilmişler de, sinekler ve arılar gibi camı geçmeye uğraşarak çırpınıp duruyor.
Lisanımızda ne güzel deyimler var: Davul bizde ama tokmak başkalarında… Türkiye’deki siyasî durumu bu deyimden güzel ifade edecek bir söz olamaz. İktidar ile muktedir aynı kökten gelen iki kelimedir. Okullarımızda yazılı, edebî, zengin Türkçe okutulmadığı için kelime ve kavramların mânalarını iyi bilen kimseler de çok azaldı… İktidar olabilmek için muktedir olmak gerekir. “Seçimleri biz kazanırız, iktidar oluruz ve tepeden ülkeyi, halkı, devleti bir güzelce idare ederiz…” Öyle mi?
Aydınlara, gençliğe, halka hitab eden ve “Türkiyelilere Siyaset Rehberi” adını taşıyan; altmış, bilemediniz seksen sayfalık çok tesirli, çok güçlü, çok vurucu bir kitapçık hazırlanıp yayınlanmalı, bundan milyonlarca adet basılıp dağıtılmalıdır. Herkes siyasetten bahsediyor ama siyasetten anlayan kaç kişi çıkar şu ülkede?
Adam aşçı değil, karnıyarık pişir deseniz beceremez, yüzüne gözüne bulaştırır. Karnıyarıktan vazgeçtim, pilav bile pişiremez. Aşçılığın, tatlıcılığın, bakkallığın, kasaplığın, berberliğin… Velhasıl her işin bir ilmi, tekniği, uzmanlığı vardır. Siyaset de böyledir. Siyaset çok zor, çok ince, çok çetrefil bir iştir. Lakin bizde, siyasetin “s” sini bilmeyen on milyonlarca vatandaş cır cır böceği gibi siyaset gevezeliği ve zevzekliği yapar.
Hazırlanıp milyonlarca adet basılıp dağıtılmasını istediğim kitapçıkta siyasetin alfabesi anlatılacaktır.
– Güç ne demektir?
– Siyasî parti ne demektir?
– Siyaset ne demektir?
– İktidar olmak için sadece kelle sayısı çokluğu yeterli midir?
– Niçin siyasette bin mason, bir milyon Müslümandan daha ağırlıklı ve tesirlidir?
– Sabataycıların siyasî stratejileri ve taktikleri nelerdir?
– Siyasetin ayağa düşmesi ne demektir?
– Derin devlet ile devlet…
– Devlet ile düzen veya sistem ayrı şeylerdir…
– Bedevî, göçebe, kırsal kesim, varoş, gecekondu, marjinal kültür zihniyetiyle iktidar olunur mu?
– Arivizm nedir, arivist kimdir?
Bunlar ve bunlara benzer diğer konular çok hareketli bir dizayn ile yazılacak, anlatılacaktır. Çerçeveler, şemalar, karikatürler, resimler ile…
Adam küçük esnaftan. İlkokul tahsili var, genel kültürü yok. Siyaset ve hukuk bilmez. Lakin politika denildi mi gözleri fincan gibi açılır, yüz adaleleri gerilir ve heyecanla konuşmaya başlar. Car car car, zır zır zır, vır vır vır… Adamcağız politika ile futbol hooliganlığını birbirine karıştırıyor. İtiraz edecek olsanız sizi parçalar. Onun dediği dediktir, astığı astık, kestiği kestik.
Küçük esnaf, ilkokul tahsilli olduğu için onu hor ve hakir mi görüyorum? Hâşâ! Vatandaş olarak başımın tacıdır. Ancak haddini bilmesi gerekir.
Ben bakkallık meselelerinden anlamam, o konularda konuşmam. Siyasetten anlamayan da siyasî konularda ahkam kesmeye, işkembe-i kübrasından atıp tutmaya kalkışmasın. Kendisini siyaset ordinaryüs profesörü sanan ve konuştuğunda mangalda kül bırakmayan sersemin biri, bir politikacımız için şöyle diyordu:
– Görüyor musunuz adamı?.. Amerika’yı bir parmağında oynatıyor. Öteki parmaklarıyla Avrupa Birliği’ni, İsrail’i idare ediyor. Orduyu bile dize getirdi. Bu adam memleketi kurtaracak… Tuzlayalım da kokma a geri zekâlı! Şu anda Türk siyaseti tamamen kontrol altındadır. Sağcısı solcusu, muhalifi muvafıkı, İslâmcısı Türkçüsü, şucusu bucusu… Hepsi kontrol altındadır; yönlendirilmekte, manipüle edilmektedir.
“İslâmcıların içinde ajan, casus, vazifeli, satın alınmış veya kiralanmış yoktur” diyenin alnını karışlarım. Bizim demokrasimiz, bizdeki hürriyet her şeyi yazmaya, her gerçeği açıkça beyan etmeye müsait değildir. Konuşabilsem, isim verebilsem yer yerinden oynar. Adam İslâmcıların, Müslümanların arasına girmiş, sokulmuş, elbette dindar postuna bürünecektir.
İstihbarat kurumu dinî bir tarikatin arasına casus ve ajan sokmak isterse ne yapar? Onlar sakallı ise casusun sakalı hepsinden uzun olur. Şalvar giyiyorlarsa onun şalvarı daha boldur. Sarık takıyorlarsa onun sarığı daha gösterişlidir. Namazı güzelce kılıyorlarsa bizimki herkesten daha tertipli kılar, rükû’ ve secdelerde gerekenden daha fazla durur. Türkçülerin, milliyetçilerin içine casus ve ajan sokarlarsa, o vazifeliler Türkçülük ve milliyetçilik hususunda herkesten hassas ve titiz görünürler. Öyle hayatî, ciddî, önemli, stratejik mevkiler vardır ki, onların başında casuslar, ajanlar, vazifeliler bulunmaktadır. Halk yığınları bunları da bilmez.
Açık ve acı konuşayım: Göçebe, kırsal kesim, varoş, gecekondu zihniyet ve kafasıyla siyaset miyaset olmaz. Futbol kulübü tutar gibi siyaset yapılmaz. Siyaset medeniyetsiz olmaz. Siyaset ve demokrasi, bazı aptalların sandığı gibi bir kemmiyyet (kelle sayısı) meselesi değil, öncelikle bir keyfiyet ve vasıf meselesidir.
“Sen ne demek istiyorsun? Bize geri zekalı, varoş kafalı, arivist, hiçbir şeyden anlamaz mı demek istiyorsun?” Estağfirullah!.. Bu memlekette çok akıllı çok firasetli, çok hikmetli, kendini bilir vatandaşlar da vardır. Onlar istisnadırlar. Siz de, şayet öyleyseniz, o istisnalar içinde olur ve benim ithamlarımdan kurtulmuş olursunuz. Hürmetlerimle… 09 Ağustos 2003