Türkiyelilik
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 09 Mart 2019
Cuma
Bu memleketin çocuğu olan, bu memlekette yaşayan, vatanı bu topraklar olan herkesin birinci kimliği Türkiyeliliktir. Bu kimliği reddeden, Türkiye’yi sevmeyen, korumayan kimse muzırdır, hâindir.
Müslüman olsun, Hıristiyan olsun, Musevî olsun; Sünnî veya Alevî olsun; sağcı veya solcu olsun; Şeriatçı veya Laik olsun bu toprakların bütün insanları “Türkiyelilikte” birleşirler.
Bu ülkedeki bütün farklılıklar, çeşitlilikler, altkimlikler, değişik kültürler Türkiyelilik konusunda anlaşmaya, uzlaşmaya mecburdur.
Hiçbir kesimin, egemen sınıfın, hâkim faktörün kendi menfaatlerini, kendi ideolojisini Türkiye’nin üzerinde görmeye hakkı yoktur.
Türkiye nasıl korunur, güçlendirilir, yüceltilir?
Birinci olarak: Bütün vatandaşlara temel insan hak ve haysiyetlerini sağlayan, hukukun üzerine müesses bir hukuk devleti sistemi ile.
İkinci olarak: Bu memleket halkının ezici çoğunluğunu teşkil eden Müslüman halkın din, vicdan, inancına göre yaşamak hakkına saygı ve riayet göstermekle.
Üçüncü olarak: Adalete, fazilete, hikmete (bilgeliğe), iyiliğe, doğruya, güzele dayanan idarî ve siyasî bir nizam ile.
Dördüncü olarak: Her türlü kötülükle, zulümle, haksızlıkla; rüşvetle, hortumlama ile, soygun ve talan ile, namussuzluk ve şerefsizlik ile, câhillikle mücadele ederek.
Müslümanlara zulm ederek, çoğunluğun din, inanç ve inandığı gibi yaşamak hürriyetini ayaklar altına alarak, millete sömürge yerlisi muamelesi yaparak Türkiyelilik olmaz.
Bir ideolojiyi milletin, devletin, ülkenin, millî tarih ve kimliğin, hukukun, temel ve evrensel insan haklarının, demokrasinin üzerinde tutarak Türkiyelilik olmaz, Türkiye’ye hizmet edilmez.
Devlet bütçesini talan ve ziyan ederek, uyuşturucu maddeyi helikopterle taşıyarak, hukuka, adalete, insafa, hikmete aykırı yollarla millî gelirin yüzde seksenini yüzde beşlik bir egemen azınlığa peşkeş çekerek Türkiye’ye hizmet edilemez, Türkiyelilik yapılamaz.
İnsan hakları, hürriyetleri, haysiyetleri ile ilgili bütün evrensel metinlerde geçen değerleri inkâr ederek, çiğneyerek; temel ve evrensel değer olmayan birtakım kelime, kavram, prensipleri her şeyin üzerinde tutarak Türkiye’ye hizmet edilmez. Aksine hiyanet edilmiş olur.
Bu ülkenin, bu milletin, çoğunluğun dinine, inancına, tarihine, ecdadına, kimliğine, kültürüne, kişiliğine söğüp sayarak Türkiyelilik olmaz.
Dindar oldukları için başlarını örten Müslüman kız öğrencilerin tahsil yapmalarına engel olmak, Türkiyeliliğe yakışmaz. Böyle bir şey Türkiye’ye zarar vermek, ona hiyanet etmek demektir.
İslâm’da zorlama yoktur. Kur’an-ı Kerim’de “Lâ ikrâhe fi’d-din” (Dinde zorlama yoktur) buyurulmaktadır. Müslümanlar kimseyi zorla Müslüman yapmak istemiyor. Lakin kendi vatanlarında birinci sınıf vatandaş olarak, tam bir hürriyet içinde, inançlarına uygun bir hayat sürerek yaşamak istiyorlar. Onların bu temel hakkını kimsenin kısıtlamaya, gasbetmeye hakkı yoktur.
Türkiye’de halkın ezici çoğunluğunu teşkil eden Müslümanlar kendi vatanlarında ABD’de, İngiltere’de, İsveç’te, Norveç’te, Kanada’da, Avustralya’da, Yeni Zelanda’da yaşayan Müslümanlar kadar hür, güvenli, serbest, korkusuz bir hayat sürmek istiyorlar. Bu onların hakkıdır.
Müslümanlar hukuktan ve adaletten yanadırlar. Müslümanlar gerçek demokrasiden yanadırlar. Müslümanlar temel ve evrensel insan hak, hürriyet ve haysiyetlerinden yanadırlar. Müslümanlar bu ülkede vergi veriyorlar, askerlik hizmeti yapıyorlar; Türkiye’yi seviyorlar, gerektiğinde bu vatanı korumak için canlarını feda ediyorlar. Hiçbir putlu ve egemen azınlık Müslümanlara bu ülkede ikinci sınıf vatandaş, sömürge yerlisi, zenci muamelesi yapamaz.
Türkiye’de din istismarı, mukaddesat sömürüsü var mıdır? Vardır. Olabilir. Ancak bunu bahane ederek Müslüman Türkiye halkının hukukunu, temel ve hak ve hürriyetlerini çiğnemeye kimsenin hakkı ve selahiyeti yoktur.
Bugün bazı nâkıs Müslümanlar görüyoruz ki, zulme uğrayan kardeşlerinin yardımına koşmuyor, hiç olmazsa lisan ile onları desteklemiyor. Yardımdan ve destekten geçtik, mazlum kardeşi için “Oh olsun!” diyenler bile görülüyor.
Böyle Müslümanlık olmaz. Bırakın mazlum (zulme uğrayan) Müslümanın yardımına koşmak; haksızlığa mâruz kalan Hıristiyanların, Musevilerin bile yardımcısı olmakla mükelleftir Müslüman.
İslâm, mü’minler için dindir. Gayr-i müslimler için barış ve adalettir. İmandan nasiplerini alamayanlar barıştan, adaletten, güvenden nasip alırlar.
Müslüman sekter zihniyetle hareket etmez. Müslüman kendisinin ve yakınlarının aleyhinde bile olsa doğru şâhitlik yapmaktan kaçmaz.
Biz şu zamane Müslümanlarının hiçbiri, Sultan Bâyezid-i Veli hazretleri kadar şuurlu Müslüman ve dindar olamayız. O zat, İspanya’da zulme uğrayan, vatanlarından sürülen Musevileri Osmanlı mülküne dâvet etmiş ve onlara hürriyet ve güven içinde yaşama imkânını vermişti.
Müslümanlar İslâm’ı hakkıyla yaşamış ve hayata uygulamış olsalar, diğer dinlere mensup insanlar akın akın İslâm’a koşarlar, hidâyet bulurlardı. İslâm’ın önündeki en büyük engel kötü Müslümanlardır.
Kendisinden yaka silkilen adamdan iyi Müslüman olur mu? Yalan söyleyen, emanete hiyanet eden, vaadinden dönen, din ticareti yapan, demagog, soytarı, şarlatan, arivist adamlar İslâm dâvasına gölge düşürüyor.
İmamı Şâfiî hazretleri, “Asıl fazilet, düşmanın kabul ve tasdik ettiğidir” buyuruyor. Bütün düşmanlar kabul etmese de, bir kısım düşmanların Müslümanın faziletini, doğruluğunu kabul etmesi mümkündür. Yeter ki, Müslüman gerçekten ahlâklı, faziletli, vasıflı olsun.
“Beni destekleyen, bana para veren, beni öğen Müslüman iyi Müslümandır. Beni desteklemeyen, bana para vermeyen, beni haklı da olsa tenkit eden Müslüman kötü Müslümandır…” Böyle hezeyanlar aklı başındaki insanlara yakışır mı? Kitab’ta, Sünnet’te, hikmette böyle bir ölçü var mıdır?
En iyi dost, acı da olsa doğruyu söyleyen müsbet tenkitler yapan, uyaran kimsedir.
Kendini beğenmiş o adam üç gün öğülmese komaya girer ve kederinden ölür gider. Küçük dağları ben yarattım diyen bu kibirli câhil, Peygamber aleyhissalatü vesselamın “Meddahların (öğücülerin) suratlarına toprak saçınız” buyurduğunu duymamış mıdır?
İyi Müslümanlık lafla, palavra ile olmaz. Kitab’taki, Sünnet’teki, Şeriat’taki, tasavvuftaki iyi ve güzel şeyleri hayata uygulamadan ne iyi insan, ne de iyi Müslüman olunur.
“Ben senin inançlarını paylaşmıyorum, senin dinine mensup değilim ama sana güvenirim” dedirtemiyorsak kendimize, yazıklar olsun bize!
Bu pazar günü (10 Ocak 1999) saat 14.00’te Koleksiyon firması tarafından Maslak’ta İstanbul Princess Otelinin balo salonunda, içinde çok değerli hüsn-i hat eserlerinin de bulunduğu bir müzayede yapılacaktır. Malî durumu müsait olan ve evleriyle işyerlerini zevkle döşemek isteyen Müslümanlara, bu müzayedeye katılmalarını tavsiye ederim. Kataloğu tedkik ettim, başlangıç fiyatları çok düşük tutulmuştur. 09 Ocak 1999