Pazartesi

 

Ortodoks ve aşırı dinci Yahudilerin kendi inançlarına uygun olarak istedikleri gibi yaşamaya hakkı vardır. Hıristiyanların Hıristiyanca, Masonların Masonca, Sabataycıların Sabataycılık dinine göre, Bahaîlerin dinlerince yaşamaya hakları vardır ama Müslümanlar için din, inanç, inandığı gibi yaşamak hürriyeti yoktur.

Afganistan’da İslâmî bir rejim kurulmuştu. Bu rejimi, uydurma bahanelerle savaş açarak yıktılar.

İran’da şiîlik esasları üzerine kurulu bir rejim hakimdir. Ona da tahammül edemiyorlar.

Irak’a, hepsinin de yalan olduğu artık anlaşılmış bulunan bahanelerle savaş açtılar, Saddam rejimi yıkıldı, ülke işgal edildi. Hani oraya demokrasi götürülecekti, hürriyet götürülecekti. Irak halkının, kendi rejimini kendisinin seçmeye hakkı yok mudur? Amerikalıların ve müttefiklerinin ödleri patlıyor, güney komşumuzda İslâmî bir rejim kurulması ihtimali karşısında.

Cezayir’de serbest seçimler yapılmış ve İslâmcı parti kazanmıştı. Hemen darbe yaptırttılar, ülke allak bullak oldu, halk perişan vaziyete düştü, yüzbinlerce insan öldü.

Bir kısım egemen Hıristiyanlar, yine bir kısım egemen Musevîler şöyle diyorlar bize: “Biz kendi dinlerimize göre yaşayabiliriz ama siz Müslümanlar yaşayamazsınız. Size böyle bir hak ve hürriyeti tanıyamayız.”

Sovyetler Birliği batıncaya kadar dünyada Komünizm-Kapitalizm, Doğu-Batı gerginliği hüküm sürüyordu. O gerginlik ve rekabet din ile dinsizlik arasındaydı. Şu anda, onun yerine dünya çapında bir Kuzey-Güney gerginliği ve rekabeti vardır. Şimdi din ile dinsizlik değil, iki din karşı karşıyadır. Sovyetler Birliği bir ideoloji, bir anti-din üzerine kuruluydu. Yıkılmaya mahkumdu, yıkılacaktı, nitekim yıkıldı.

İslâm dünyasını dize getirebileceğini sanan Amerikan siyasetçileri, stratejistleri çok yanlış hesaplar yapmaktadırlar. İslâm bir ideoloji değildir ki yıkabilsinler, dize getirebilsinler.

Irak’ta Amerika bir batağa batmıştır. Türkiye’yi bu işin içine sokmak için çalışıyor. Kuzey Irak’taki 11 subayımızın (Onlar er değildi) başlarına çuval geçirdiler, itip kaktılar, birinin kaburga kemiklerini kırdılar, Bağdat’a götürdüler, üç gün üç gece sorguladılar, göz dağı verdiler. Bunca rezaletten sonra özür dilemeye bile tenezzül etmediler. Şimdi de kalkmışlar Türkiye’den asker istiyorlar.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, işgalci ve zalim Amerikalılara yardım etmek maksadıyla askerlerimizin gönderilmesine izin verecek midir? Hiç sanmıyorum.

Ecevit’le yıldızım hiçbir zaman barışık olmamıştır. O şimdi iktidarda olsaydı daha milliyetçi, daha vatansever hareket ederdi ve devletimizin haysiyetini korurdu.

Türk askeri Kuzey Irak’a mı yerleştirilecektir? Hayır, güvenliği bir türlü sağlanamayan bir bölgeye gönderilecektir. Peki çatışmalar çıkar ve askerlerimiz ölürse ne olacak? Zaten istenen de bu değil midir? Coni’ler ölmesin, Ahmet’ler Mehmet’ler ölsün. Peki niçin ölsün? Bu ölümlerin Türkiye’ye ne faydası olacaktır? Yarın Amerika tası tarağı toplayıp uzaklara gidecektir ama biz Irak’la sınır komşusuyuz, din kardeşiyiz, yüzyıllarca beraber yaşamışız.

Vaktiyle 1950’lilerde Adnan Menderes iktidarı, Birleşmiş Milletler’de Cezayir meselesi görüşülürken, zalim ve sömürgeci Fransa lehine oy kullanmıştı. Sonunda ne oldu. Cezayirliler Türkiye’ye ve Türklere kırıldılar ve çok uzun yıllar münasebetlerimiz buz gibi oldu.

Amerika Irak’ı İsrail’in güvenliği ve geleceği için işgal etmiştir. Coni’lere yardımcı ve destekçi gerekiyorsa Mişon’lar, Salamon’lar gitsinler oraya.

Türkiye’nin durumu gerçekten çok kötü. Ayaklarımızın altındaki vatan toprakları oyuluyor da haberimiz bile yok. Amerika bize gerçekten dost ise, 1923’ten beri imzalamadığı, tasdik etmediği Lozan andlaşmasını tasdik etmelidir. Etmemekte direnirse dost değil, düşman olduğu meydana çıkacaktır.

Osmanlı İmparatorluğu’nu Amerikan misyonerleri yıktılar. On dokuzuncu asrın ikinci yarısında Bulgaristan’da, Bulgardan çok Türk yaşıyordu. Bulgaristan başta Robert Kolej olmak üzere misyoner okullarının eseridir.

Birbirleriyle çok iyi geçinen Müslümanlarla Ermenileri de misyonerler birbirine düşman etmiştir.

Osmanlıyı bitirdiler, şimdi Cumhuriyeti çökertmek için çalışıyorlar. Geçenlerde bir kanun teklifi hazırlanmıştı. Apartmanlara ibadet yerleri açılmasına resmen izin veriliyordu. Kanun çıktı mı bilmiyorum ama bu kanundaki “ibadet yeri” aslında misyoner kilisesi demektir.

Bütün dünyada din hürriyeti var, bizde de olsun… Elbette olsun ama bunun şartları vardır:

Evvela, böyle bir hürriyetten Müslümanların da yararlanması gerekir. Müslümanlara tam, yüzde yüz din hürriyeti verilmeyecek, Hıristiyanlara, misyonerlere verilecek. Olur mu böyle şey? Nerede kaldı eşitlik?

İkincisi: Misyonerler bu ülkeye sadece din, inanç, ibadet için gelmiyor. Onların siyasî, emperyalist, sömürgeci emelleri vardır. Türkiye’yi parçalamak istiyorlar. Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizde boşaltılan, halktan arındırılan yerlere dışarıdan Hıristiyan nüfus getirtmek istiyorlar.

Kökü dışarıda olan, emperyalist sömürgeci devletlere hizmet veren misyonerler yakın tarihimizde en fazla Ortodoks Rumlara ve Gregoryen Ermenilere zarar vermiştir.

Türkiye’de bazı istihbaratçılar hâlâ devletimiz ve cumhuriyetimiz için en büyük tehlike ve tehdidi din olarak görmektedir. İslâmî faaliyetler hakkında her yıl sürü sepet saçma sapan rapor ve dosya hazırlanıyor, telefonlar dinleniyor, dindar şahsiyetler takip ediliyor. İslâmî kesimin içi, siyasal İslâm faaliyetleri bir sürü ajan, casus, provokatör ile doludur. Bu iş için her yıl yüz milyonlarca dolar harcanıyor. Yahu bu memleket Müslüman bir ülkedir, bizim halkımız İslâm dinine bağlıdır. Müslümanlıktan, Müslümanlardan bu ülkeye, bu devlete, bu cumhuriyete zarar gelir mi?

İslâm’ı öcü gibi gören, dindar Müslümanları tehdit ve tehlike unsuru olarak gören zihniyet Sabataycı zihniyettir. Onlar kendi ideolojileriyle devletimizi ve Cumhuriyetimizi özdeşleştirmişlerdir.

Türkiye için en büyük tehdit ve tehlike İslâm ve Müslümanlar değil, Sabataycılar ve Sabataycılıktır. Hangileri? Elbette ki, ılımlı ve akıllı olanları değil; muhteris, fanatik, militan, aşırı olanları.

Bu adamlar belki çok zeki, çok kurnaz, çok tahsilli ve kültürlüdür ama kendilerinde zerre kadar akıl ve iz’an olmadığı apaçık görülüyor. Türkiye’yi, akılsızlıklarıyla bugünkü hale onlar getirmişlerdir. Kendi saltanat ve hakimiyetlerini sürdürmek, rantlarını korumak için halkı Sünnî Alevî, Türk Kürt, sağcı solcu, ilerici gerici, dinci laik, şucu bucu diye birbirine düşman kamplara ve kutuplara onlar ayırmıştır. İslâmî hareketi ve siyasal İslâm’ı, casuslar ve yönlendiriciler sokarak onlar dejenere edip kirletmiştir.

Sabataycıların içindeki bazı akıllı, ılımlı, mantıklı, vicdanlı vatandaşların çıkıp, kendi cemaatleri hakkında yapıcı özelleştirilerde bulunmalarını bekliyoruz. Bakın ben, bir Müslüman olarak, İslâmî kesimdeki bozuklukları, bozukları en ağır şekilde tenkit ederek özelleştiri yapıyorum. Öteki gruplar, kesimler, cemaatler niçin böyle yapmıyor?

Bu memleketin bu hale gelmesinde Sabataycıların, Kemalistlerin, marksistlerin hiç mi rolü ve tesiri olmamıştır. 29 Temmuz 2003