CumaAklı başında her aydın biliyor ki, Türkiye’nin iki gündemi vardır. Biri sun’î (yapay), faydasız, vakit ve enerji kaybettirici, fuzulî, zararlı; devlete, millete ve memlekete zarar verici; kuruntulardan, paranoyak vesveselerden, isabetsiz görüşlerden ibaret uydurma bir gündemdir. Bunun birinci maddesinde ‘İrtica tehlikesi vardır, laiklik tehlikededir” yazılıdır. Bu gündem ülkeyi batıra batıra bizi bugünkü perişan ve utanç verici hale getirmiştir.

Bu uyduruk, hayalî, zararlı gündemi kimler yazmıştır?

Öncelikle statükocuların işidir bu. Ülkemizde son derece adaletsiz bir gelir dağılımı vardır. Millî gelirin çok büyük bir kısmını faizci, repocu, rantçı, hayalî ihracatçı, banka soyguncusu, kara para babası, spekülasyoncu bir azınlık devşirmektedir. Bunlar, kaymağını yedikleri kötü ve bozuk sistemin düzelmesini isterler mi?

Militan Sabataycılar da statüko taraftarıdır. Sayılarının çok az olmasına rağmen ülke çapında bir saltanat kurmuşlardır. Amerikan ve Avrupa üniversitelerinde yüksek tahsil yapmış, birkaç yabancı dil bilen, şehir kültürüne sahip bulunan, güçlü ve nüfuzlu bir çevreleri olan birtakım militan ve fanatik Sabataycılar ülkeye, millete, devlete bir ideoloji empoze etmişler, dayatmacı ve zorlayıcı bir metodla iradelerini kabul ettirmişlerdir.

Ülkenin ve milletin dini olan İslâm dinine karşı olan küçük, fakat güçlü bir aydın, bürokrat zümresi de statükoyu koruma işini gündemin birinci maddesi olarak görmektedir.

Türkiye’nin bir de gerçek gündemi vardır ki, onun birinci maddesi stakükoyu korumak için hayalî bir irtica tehlikesinden bahsetmiyor, büyük bir değişim yapılmasını istiyor.

Evet ülkemizin, devletimizin, milletimizin büyük bir değişime ihtiyacı vardır.

Ülkemiz en kısa zamanda gerçek bir demokrasiye geçmelidir. Bugünkü anayasada, egemenlik kayıtsız şartsız milletindir diye yazılıdır ama maalesef gerçekte böyle değildir. Kuş kadar beyni olan herkes görüyor ve biliyor ki, millî iradenin üzerinde başka iradeler vardır. Derin devlet iradesi, resmî ideoloji iradesi, militan Sabataycıların iradesi, kendilerini bu mülk ve milletin vasisi olarak gören mutlu ve putlu küçük bir azınlığın iradesi.

Türkiye’de İngiltere’deki, İsviçre’deki gibi bir demokrasi olursa ülke parçalanırmış… Bir an için bu iddianın doğruluğunu kabul etsek bile karşımızdaki bu kişilere şunu söylemek isteriz:

Ne kadar demokrasi olacaksa olsun da, mutlaka gerçek demokrasi olsun.

Statükocular sistemlerini din ve devlet zıddiyeti ve çekişmesi üzerine bina etmişlerdir. Dünyanın hiçbir medenî, ileri, hukuklu, hür ülkesinde din ile devlet kavgası yoktur. ABD’de paraların ve pulların üzerinde “Allah” yazmaktadır. İngiltere’de laiklik yoktur ve orada hükümdar aynı zamanda Anglikan kilisesinin başıdır. Büyük Britanya’da, her sabah derslere başlamadan önce kolejlerden bütün öğrencilerin iştirakiyle (katılmak mecburidir) okulun kilisesinde âyin ve ibadet yapılır. Orada yaşayan Müslüman aileler kızlarını isterlerse ilkokula bile başörtülü olarak gönderebilirler ve buna kimse itiraz etmez, edemez.

Bütün ileri ve medenî ülkelerde çok büyük, çok geniş, çok kapsamlı bir inanç, din, vicdan, fikir, inançlarına göre yaşayabilmek hürriyeti vardır. Sadece Fransa’da başlarını örten bazı Müslüman liseli kız öğrencilere engel olunmaya kalkışılmıştır. Bu bir istisnadır. Kaldı ki, orada da Müslümanlar bağımsız adalete müracaat etmişler ve haklarını savunmuşlar, okullarına türbanla girebilmişlerdir.

Temel insan hak, hürriyet ve haysiyetleriyle ilgili bütün uluslararası metinlerde inanç, din, vicdan, fikir hürriyetine büyük yer verilmektedir. Hiçbir evrensel metinde ise laiklik diye bir değerden, haktan, vazifeden bahsedilmemektedir.

Büyük, köklü, geniş, esaslı bir değişime gidilmediği takdirde Devlet, millet, ülke büyük zararlara uğrayacaktır. Değişim zaruridir, kaçınılmazdır.

Bir kere din devlet kavgasına son verilmelidir. Hiçbir devlet, halkının dinine ters giderek yükselemez.

İngiltere’deki kadar demokrasi olmasa bile İngiltere’deki gibi din, vicdan, inanç, inandığı gibi yaşamak hürriyeti Türkiye halkına tanınmalıdır. Bizde de, ilkokuldan itibaren, Müslüman kızlar okullarına başörtüsü ile gidebilmelidir.

Bu hürriyeti sağlamak için resmî ideoloji hakimiyetine son verilmelidir. Artık hiçbir medenî ve ileri ülkede resmî ideoloji yoktur, bizde de olmamalıdır. Resmî ideoloji özelleştirilmeli, ona inananların, bağlılarının vicdanına bırakılmalıdır.

Resmî ideoloji yerine evrensel ve temel insan hakları ve hürriyetleri getirilmelidir.

Millî kimliğe, tarihe, atalara yapılan düşmanlığa son verilmelidir.

Lisan, edebiyat ve sanat üzerindeki baskılar kaldırılmalı; liselerde Osmanlıca dersleri okutulmalıdır. Bin yıllık tarihini, arşivlerini, kitaplarını okuyamayan yeni nesiller karanlıkta kalmışlardır. Osmanlıca eğitim, basın, yayın üzerindeki anti-demokratik yasaklar kaldırılmalıdır.

Resmî ideolojinin vesayetindeki eğitim sistemimiz ve üniversitelerimiz iflas etmiş durumdadır. Onlar da millî kimlik, hürriyet, tarihî devamlılık esasları üzerine yeniden tanzim edilmelidir.

Ülkemizde yüz milyar doların üzerinde kara para bulunduğu söyleniyor. Kokuşma, rüşvet, hırsızlık, soygun, haramyiyicilik, banka batırma, hayalî ihracat, faizcilik, rantçılık, repoculuk, lüpçülük korkunç boyutlara ulaşmıştır. En sert ve şiddetli metodlarla bile olsa bunlar kaldırılmalıdır.

Vaktiyle birtakım namussuz, şerefsiz, alçak, rezil, hain, haysiyetsiz, dini imanı para ve ikbal olan idareci ve politikacılar kendi şahsî emel ve menfaatleri için ülkenin bir kısmını boşaltmışlar ve İstanbul’u, kaldıramayacağı kadar fazla nüfus ile doldurmuşlardır. Bu anormalliğin de çare ve çözümleri bulunmalı ve halkın bir kısmının boşaltılan bölgelere dönmesi sağlanmalıdır.

Ülkemizde iki büyük bela vardır. Biri azgın ve kuduz din düşmanlığı, diğeri ise iğrenç ve rezil din sömürüsüdür. Bu iki belayı ortadan kaldırmak için çareler düşünülmelidir.

Din ve devlet ilişkileri konusunda da esaslı bir değişim gerekmektedir:

Ya, din ve devlet gerçekten ayrılacak, Müslümanlara kendi din başkanlarını seçmek, dinî teşkilatlarını kurmak hürriyeti verilecektir.

Ya da, din ve devlet arasındaki zıddiyet ve kavga kaldırılarak uyum, uzlaşma, işbirliği sağlanacaktır.

Bugünkü sistem laiklik değil, devlet dini sistemidir.

Mevcut büyük ve vahim krizin asıl ana sebebi baskıcı, zorlayıcı, dediğim dedik militan Sabataycı iradedir. Sabataycıların açığa çıkartılması, onlarla, din düşmanlığı yapmamaları ve rejimi tekelleri altına alma emelinden vaz geçmeleri şartıyla bir anlaşma ve uzlaşma yapılmalıdır.

Her kesime mensup bütün iyi niyetli aydınların, okumuşların millî barış, büyük değişim, gerçek demokrasiye geçiş, hukukun üstünlüğü sistemini hakim kılma, evrensel insan haklarına saygı ve riayet gibi konularda ittifak etmesi gerekiyor.

Düşmanlarımız Türkiye’yi parçalama hareketine çoktan başlamıştır. İleride vakit geç olacaktır. 07 Ekim 2000