Türkiye’nin Durumu
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 01 Şubat 2019
Cumartesi
Yetişkin kimselere senede bir kere genel tıbbî muayene ve tahliller yaptırmaları tavsiye ediliyor. Tahliller yapılıyor, kandaki şekere, lipidlere bakılıyor, insan vücudunun içini gösteren sonografi, MR, daha bir sürü karın ağrısı cihazlar ve teknikler kullanılıyor, sonra bunlardan neticeler çıkartılıyor. Kalbin, damarların, böbreklerin ve diğer organların nasıl çalıştığı; bir takım arızalar, bozulmalar olup olmadığı inceleniyor, muayeneden geçen şahsa tavsiyelerde bulunuluyor.
Ülkelerin, toplumların da sosyolojik, kültürel, hikemî bakımdan kontrollerinin yapılması, durumlarının ne olduğunun bilinmesi gereklidir. Tıbbi check-up’ları doktorlar, laborantlar yapıyor; sosyal check-up’ları gerçek ve büyük düşünürler, filozoflar, felsefeciler, intuitif düşünce yani sezgi sahibi, eski tabirle keşif ve keramet sahibi kişiler, büyük ve derin din alimleri, büyük mistikler, büyük tasavvuf erbabı, mürşidler, büyük şairler yapabilir.
Sevgili Türkiyemiz’in böyle bir check-up’a son derece büyük ihtiyacı bulunmaktadır. Birkaç on yıldan beri toplumumuz her konuda ve sahada dehşetli krizler içindedir. Sık sık tekrarlıyorum Türkiye’de yerinden oynamamış tek çivi kalmamıştır. Bozukluk heryeri sarmış, çürüme, çözülme, kokuşma, dağılma genelleşmiştir.
Ülke olarak, halk olarak, rejim olarak bin türlü hastalık, illet ile pençeleşiyoruz. Politika kirlenmiş, eğitim sistemi iflas etmiş, üniversiteler çığırından çıkmış, iktisat ve finans zelzelelerle sarsılıyor, toplumun temelini teşkil eden aile dinamitlenmiş, hukuk ihtiyaca cevap vermiyor, media kartelleşmiş, tröstleşmiş, hatta bir kısmı mafyalaşmış; ahlaki değerler ve ölçüler erozyona uğramış… Ülke nüfusunun büyük kısmı İstanbul’a ve civarına, Marmara Bölgesi’ne göç etmiş; Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde bazı yerler kasıtlı olarak boşaltılıyor, nüfustan arındırılıyor… Uyuşturucu, okullara kadar girmiş… Büyük şehirlerde güvenlik kalmamış… Ehliyetsizlik, liyakatsizlik, sorumsuzluk, adamsendecilik, soygunculuk, talan, haramilik dehşetli boyutlara ulaşmış… İnsanı hayvandan ayıran, medeniyetin temel aleti olan yazılı- edebi Türkçe, sabotajlar sonunda kuşa çevrilmiş… Nice küçük ülke Nobel kazandığı halde Türkiye şimdiye kadar Nobel veya benzeri bir ödül alamamış…
Gazeteleri açıyorsunuz, ucuz ve kalitesiz bir magazin kültürü… Çocuğun ısırdığı köpek haberleri; balığın tırmandığı kavak masalları; İslâm dünyasında en ileri ülke Türkiye’dir hikayeleri; TL’den altı sıfır atılırsa iktisat ve finans işlerimiz yoluna girecektir mavalları… Şarkıcılar, türkücüler, mankenler, futbolcular… Fuhuş, zina, işret, kumar, lotarya, yıldız falı… Kışkırtmalar, yönlendirmeler, paranoyalar, maniler…
Şu yetmiş milyonluk güruh içinde memleketin, halkın, sistemin tahlilini yapacak, ortaya ciddi bir rapor koyacak sosyolog, antropolog. büyük fikir adamı, filozof, bilge yok mudur?
Fikret Başkaya isimli bir üniversite mensubu “Paradigmanın iflası” unvanıyla bir kitap yazdı, kendi ideolojisine ve temayüllerine uygun tahliller, izahlar, yorumlar yaptı ve başına gelmeyen kalmadı. Kitap yasaklandı, kendisi defalarca hapse atıldı.
Acaba Türkiye’de, yazılmasını istediğim raporu hazırlayacak ehliyetli ve güçlü şahsiyetler yok mudur? Bence yoktur. “Var da korkularından yazamıyorlar…” diyen çıkarsa yanılıyor. Çünkü büyük fikir adamları, büyük düşünürler, haysiyetli aydınlar korkmaz.
Memleket, millet, devlet vahim dertlere, onulmaz illetlere tutulacak ve ülkenin aydın çocukları korktukları ve çekindikleri için bu konuda fikir beyan etmeyecekler… Böyle bir şey düşünülemez, korkaklar, alçaklar, haksızlıklar ve kötülüklerle mücadele etmeyenler aydın maydın olamazlar
Hem aydın geçinecek, hem de olumsuzluklarla, hıyanetlerle, cinayetlerle mücadele etmeyecek, muhalefet yapmayacak. Böyle bir şey düşünülemez. Bozuk sistemin haram nimetleriyle beslenenler, yalakalar, yaltakçılar, evetefendimciler, düzenbazlar, kemik yalayıcıları, rantçılar aydın değil, haindir.
Şu bazı adamlara bakınız: Başörtüsü konusunda çuval çuval yazı yazıyorlar ama memleketin asıl dertleri ve problemleri ile ilgili sesleri çıkmıyor. Yunanistan iktisat, finans, ferd başına düşen milli gelir, eğitim, üniversite, demokrasi, hukukun üstünlüğü, sosyal barış ve toplumsal uzlaşma konularında Türkiye’yi nasıl oldu da fersah fersah geçti? Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla uyduluktan kurtulup bağımsızlığına kavuşan bazı Doğu Avrupa ülkeleri kısa zamanda nasıl oldu da toparlandılar?
Güney Kore 1977’de dehşetli bir iktisadi-mali kriz geçirdi. IMF’ye muhtaç oldu, fakat kısa zamanda toparlandı, aldığı kırk küsur milyar dolarlık kredileri ödedi ve krizin yaralarını sardı. Bizim üniversitelerimiz, mediamız, politikacılarımız, aydınlarımız bu konuda incelemeler yapmışlar, çıkardıkları dersleri kamuoyuna anlatmışlar mıdır?
Türkiye’nin çarelere, çözümlere. reçetelere, tekliflere ihtiyacı vardır. Bunları kim hazırlayacak? Bu memlekette beyin takımı kalmadı mı?
Ülkenin en fakir şehirlerinde, İstanbul’un en kenar mahallelerinde bile lüks cep telefonu mağazaları açıldı. Cep telefonu merakı konusunda belki de dünya birincisiyizdir. Bu cihaza verdiğimiz değer kadar ülke meselelerine önem vermiş olsaydık bu durumda bulunmazdık.
Ayda onbinlerce dolar maaş alan media ve televizyon prenslerimiz sanal dünyalarında, harikalar diyarındaki Alice gibi yaşıyorlar. Bir ellerinde ayna, bir ellerinde cımbız, umurlarında mı Dünya? Medya toplumun gözü, kulağı, dilidir. Bizim büyük mediamız, halktan kopmuştur. Şehir dışındaki fildişi towerlarında binbirgece hayatı yaşıyorlar. Konfor, lüks, bol para, köşkler, konaklar, limuzinler, pahalı elbiseler… Bol bol ahkam kesiliyor. Laiklik, gericilik, dincilik, başörtüsü, light İslam, şeriat tehdit ve tehlikesi, “acaba takiyye mi yapıyorlar?…”, “yasasın Fransa’da başörtüsü yasaklanacak!..” yaygaraları, şarkıcı Tarkan, manken Binnaz, pop-star Zayhan, futbolcu filan… Onlar bu gündemle nurtopu günlerin kanına girerken gemi su alıyor, fırtınalarla boğuşuyor.
Milletvekilinin biri Meclis’teki üniformalı bir resimden şikayetçi oldu diye ortalığı velveleye verdiler. Şayet bu ülkede demokrasi varsa, fikir hürriyeti varsa, hukuk varsa, çoğulculuk varsa, milletvekilinin sarfettiği sözün ne sakıncası olabilir? İngiltere’de krallığa muhalif, cumhuriyetçi bir İngiliz “nedir bu hükümdarlık merasimleri?..” dese onu kimse suçlamaz. Kendisine herhangi bir baskı yapılmaz, tehdit yöneltilmez.
1. İşin başı vasıflı insan, vasıflı vatandaş, vasıflı Türkiyeli yetiştirmek olduğuna göre böyle vasıflı elemanları hangi eğitim sistemi ile hangi üniversitelerle yetiştireceğiz?
2. Ülkemizde devletin, Büyük Millet Meclisi’nin, hükümetin, yargının, milli iradenin, milli kimlik ve kültürün üzerinde sorumsuz bir güç vardır. Bunun vesayetinden nasıl kurtulacağız?
3. Türkiye’nin yazılı-edebi lisanı, kültürü, sanatı, mimarisi nasıl ıslah edilecektir?
4. Uzun yıllardan beri müzmin şekilde devam eden din-devlet uyuşmazlığı nasıl hall ü fasl edilecektir? Bu uyumsuzluk, bu zıddiyet, bu çekişme devleti de, vatanı da, milleti de tarumar etmektedir…
5. Birleşmiş Milletler’in her yıl yaptırdığı uluslararası namuskarlık ve kokuşma araştırmasına göre ülkemiz, 10 üzerinden 3 küsur notla liste sonlarında yer almaktadır. Bu utanç verici çukurdan nasıl çıkacağız?
6- İç ve dış düşmanlarımız ülkemizi, halkımızı ve devletimizi daha rahat ve kolay soymak, sömürmek, talan etmek için milleti birbirine düşman ve rakip kamplara ayırmışlardır. Bu fitne ve tefrikayı nasıl önleyeceğiz, toplumsal barışı, milli uzlaşmayı nasıl sağlayacağız?
7. Gelir dağılımı bakımından Dünya’nın en adaletsiz ülkesi haline geldik. Küçük bir azınlık milli gelirin arslan payını alıyor, geriye kalan on milyonlarca vatandaş yoksulluk, sefalet, ıstırap, sıkıntı, rezalet içinde yaşıyor. Bu adaletsizliği gidermenin çareleri nelerdir?
Şarkıcı filanca çok seksi kıvırtıyormuş, manken fingirdeğin yemediği halt yokmuş. Japon kızları futbolcu feşmekana bitiyormuş… Artık bu gibi haberler kabak tadı verdi. Beyler, biraz da Türkiye’nin dertleri ile krizleriyle illetleriyle ilgilenmek lütfunda bulunur musunuz? 25 Ocak 2004