Türkiye’nin elCezire’si…
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 19 Aralık 2018
Terazinin bir kefesine bütün İslam dünyasının medyasını, gazeteleriyle dergileriyle tv’leriyle koyunuz, öteki kefeye el-Cezire’yi koyunuz,
El-Cezire İslâm tarihinin son bir asırdaki -belki de- en büyük başarısıdır.
El-Cezire,
okudum,
Bu dillere destan televizyon ve internet sitesinin
ülkesindedir. Demek ki, küçük bir ülke bile, şartlarını ve vesilelerini bir araya getirince böyle büyük başarılara imza atabiliyor.
İngilizce ve Arapça yayın yapacak, el-Cezire gibi başarılı bir uluslararası tv kurabilir mi?
Bu iş için yurt içinde ve dışında eleman da bulunabilir. Parayı bulmak kolaydır ama
ve çalıştırmak çok zordur.
Türk el-Cezire’sinin başına getirilecek başarılı
Bendeniz böyle bir kimse tanımıyorum.
Öteki elemanların bir kısmı Türkiye vatandaşı, bir kısmı başka ülkelerin çocukları olabilir.
Bu soruya
cevabını veririm. Niçin?..
Türk el-Cezire’sinin Arapçası,
Böyle bir tv bizim resmi TRT’nin bünyesinde olabilir mi?
Türkiye el-Cezire’sine hangi isim konabilir?..
gibi…
Coğrafi bir isim olabilir…
gibi…
Bir savaş ismi olabilir…
Tarihteki büyük bir hadiseye verilmiş bir ad olabilir…
olabilir.
Başka isimler de bulunabilir… İsmi çok önemlidir,
ve seçmesi gerekir. Böyle hayırlı bir işe teşebbüs edilecekse,
iş başlamadan biter ve söner.
1. Bir adamın veya bir partinin hizmetinde olmayacak, insanlığın hizmetinde olacaktır.
2. Bu medya kuruluşuna, ehliyet ve liyakati olmayan hiçbir eleman alınmayacaktır. Çaycısı ve kahvecisi bile birinci sınıf, ehil ve layık bir kimse olacaktır.
3.
4.
ve onlardan kadro kurulacaktır. Bir tek başarısız ve ehliyetsiz eleman bile alınmayacaktır.
5.
İşte bendenizden size ülkemizi, halkımızı, devletimizi (rejimi değil) yüceltecek,
Aklınız kesiyorsa buyurun hayata geçirin.
BU devirde,
, şu üç konuda büyük yetersizlik görülüyor:
Dikkatler dağılmış vaziyette,
Adam bakıyor, sanki görüyor ama aslında görmüyor…
Hafıza derseniz son derece silik ve dağınık.
Adamcağız bendenize “Şevki Bey, yazılarınızı yirmi yıldan beri takip ediyorum…” diyor. Sen yirmi yıl yazımı oku
, olacak şey değil.
Galata köprüsünden şimdiye kadar binlerce defa geçmiş, geçmiş ama Süleymaniye Camiinin kaç minaresi olduğunu bilmiyor.
Atina’ya turistik bir seyahat yapıyor, orada üç tam gün kalıyor ve
Ya Rabbi bu ne korkunç meraksızlıktır.
İstanbul’un kıyı kenar bir semtinde
vardır. Mimar Sinan’ın bambaşka bir üslûpla inşa ettiği harika bir sanat ve mimarlık eseridir. Türkiye Müslümanları yeteri kadar medeni olsalardı, her gün oraya gruplar halinde gider, seyrederlerdi.
Mimarlık sanatı bakımından değerli ve üstün olan bir camiye, bir binaya, bir köprüye
Böyle bir şifa herkese nasip olmaz. Değerini bilerek, anlayarak, idrak ederek seyredeceksiniz; bakışlarınız size zevk ve haz kazandıracak.
Bundan
bir
açılmıştı.
,
“Müslüman kesimin kodamanlarından, üst tabakasından, güçlülerinden hiç kimse gelmedi” diyordu.
Çirkin bir bina insanın içini karartır, biz bunun da farkında değiliz. İçindeki bilgiler faydalı, güzel bir kitap düşününüz. Kağıdı sanatlı bir kağıt, hurufat karakteri o da sanatlı, cildi bir harika, yan kağıdı nefis bir ebru, insan bu kitabı okurken hem muhteva (içerik) hem şekil dolayısıyla birkaç çeşit zevk duyar. Avrupa’da kitapseverler için böyle lüks ve orijinal baskılar yapılıyor,
Bizde merak yok ki, böyle kitap basılsın, satılsın…
Hafızasızlık niçin bu kadar yaygın?
1.
,
2.
3. Toplum
oldu.
Medenî toplumlar aynı zamanda yazılı toplumdur.
ve geliştirilir. Bizde böyle bir eğitim yok.
Türkçenin arı, duru, sade suya tirit, öz, yozlaşmış, erozyona uğramış bir dil haline gelmesi, kültürümüze, bu arada dikkatimize, merakımıza, hafızamıza büyük zararlar verdi.
miydi acaba, kudemadan bir zatın
okumuş veya duymuştum.
1950’li yıllarda
, fıkralarını (o tarihlerde köşe yazısına fıkra denirdi)
Çünkü onların hafızasında böyle yüzlerce beyit, mısra, kıt’a vardı.
Geçen sene
gördüm, Ziya Paşa’nın terkib-i bend ve terci-i bendini ezberlemişti.
Müslümanlar bu konularda nasıl eğitilebilir?
Bunun için gerçekten ehliyetli ve uzman öğretmenler ve üstadlardan ders almak gerekir.
Ayvansaray’a gideceksiniz,
İstanbul hazinelerle doludur da haberimiz yok…
O anıt bina hakkında ne biliyoruz?
O ulu camii,
, on gençten üçünde istidat yoksa, ikinci geziye onları almayacaksınız.
Bizim on kişilik kafilenin kütüphanelere, mücellitlere, hattatlara gidip bilgi alması, aydınlanması gerekir.
Kültürlü Müslüman bunları hep bilecektir.
Öylesi odun gibi doktor olur.
Rahmetli hezarfendi, on parmağında on hüner vardı.
Meraklı olsunlar, dikkatli olsunlar, güçlü bir hafızaya sahip olsunlar. 7 Şubat 2011