Türkiye’nin Gizli Savaşları
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 02 Ocak 2019
Pazartesi
Ülkemizde büyük sektörler vardır. Geçenlerde bir yazımda PKK terörünün, milyarlarca dolarlık bir sektör olduğunu yazmıştım. Halk ve okumuşların çoğu PKK’nın sadece terör tarafını bilir, sektörlük tarafından bîhaberdir. PKK terörünün tozu dumanı içinde birileri uyuşturucu ticareti ve silah kaçakçılığı yapmakta ve büyük paralar vurmaktadır. Terör bir kılıftır. Bu yüzden de bitmez, bitirilmez.
Din-rejim çatışmaları, laiklik tartışmaları, bu konudaki gerginlikler de büyük ama çok büyük bir sektördür. Yekun olarak yüz milyarlarca dolarlık bir sektör. Bu da bitmez, bitirilmez. Din ile devlet (Laik Fransa’da, laik Portekiz’de olduğu gibi) barışır, anlaşır, uzlaşırsa bazılarının kazanç kapıları kapanır. Böyle bir şeyi asla kabul etmezler, kendi tabirleriyle “içlerine sindiremezler”. Bugün; ülkemizde laiklik nam ve hesabına savaşan birtakım parayla tutulmuş adamlar, ayda 10 bin dolardan başlayan maaşlar almaktadır. Savaş biterse ne olacak? İşsiz kalacaklar. O halde yasasın savaş…
Ülkemizdeki büyük sektörlerden biri de din sömürüsü sektörüdür. Bu yolla da milyarlarca dolar toplanmaktadır. Hayır, yanlış anlamayın, gerçek din hizmet ve faaliyetleri için toplanan paraları kasd etmiyorum. Din sömürüsünden bahs ediyorum. Bu konuda fazla yazılmaz. Adamı boğarlar…
Atatürkçülük, çağdaşlık… Bunlar da büyük sektörlerdir. Bunlara dışarıdan gelen yardımları bilseniz aklınız durur.
PKK terörünü bitirmek mi istiyorsunuz, öncelikle onu sektör olmaktan çıkartacaksınız.
Laiklik için de öyle yapılacak.
Din sömürüsünü önlemek için din ticaretini, mukaddesat bezirganlığını bitirmek gerekir.
Türkiye’mizde dehşetli ve amansız bir sektörler savaşı cereyan ediyor da çoğumuzun bundan haberi bile yok.
İnsanlar İslâm’a Nasıl Çağırılmalıdır?
DİNDE zorlama yoktur ama davet, tebliğ, çağrı vardır. Müslümanların birinci vazifesi henüz iman ile şereflenmemiş ve nimetlenmemiş bütün insanları en uygun, en güzel şekilde İslâm’a çağırmaktır. Kabul ederlerse ne âlâ, etmezlerse biz vazifemizi yapmış oluruz.
İslâm’a nasıl çağrılır?
Davet şiddet ve kabalıkla olmaz.
Davet hizmeti cahillikle de yürümez.
İnsanlar en uygun şekilde çağrılacaktır.
Okumamışları hor görmüyorum, aşağılamıyorum ama ilkokul mezunu yüksek tahsilliyi çağıramaz. İlmi, irfanı, kültürü yetişmez.
İslâm’da davet metodları Kur’an’da, Sünnette, geçmiş büyüklerin eserlerinde belirtilmiştir. Kendi kafamıza göre değil, o prensiplerin ışığında imana, İslâm’a, Hakka çağırmak gerekir.
Her Müslüman bu hizmeti yapamaz. Ümmet’in içindeki ehil kişiler teşkilatlanacaklar ve davet hizmetini yerine getireceklerdir.
Davet İslâm’a, imana olur. Tarikata, cemaate, gruba olmaz. Tarikata intisap nasip meselesidir. Tarikata genel çağrı yapılmaz. Bütün Müslümanlar benim tarikatıma girmelidir demek, bunun için çalışmak yanlıştır.
Gerçek tarikatların çok faydaları vardır ama kişi, her hangi bir tarikata mensup olmadan, sadece İslâm ve iman ile ebedî saadeti kazanır, Cennet’e girer. Türkiye Müslümanları sadece yurtiçinde değil, dünya çapında bir “Davet Hareketi” kurmalıdır. Bu hareket, çeşitli dillerde KALİTELİ ve TESİRLİ yayınlar yapmalıdır.
Sadece söz ve yazı ile yetinilmemeli, dünyanın çeşitli yerlerinde Davet Merkezleri kurulmalıdır. Davet Merkezi yahut İslâm Kültür Merkezi.
Bizim şu anda bunları kuracak ve başarılı bir şekilde yürütecek ehliyetli elemanlarımız var mıdır?
Bir yerde bir İslâm merkezi kurulmuş ve belli bir tarikat ve cemaat için çalışıyor, belli bir “büyüğün” ününe ün katmaya uğraşıyor. Bu da yanlıştır.
Davet merkezleri şuculuğa, buculuğa, filan veya falan tarikat veya cemaate değil; İmana, İslâm’a hizmet vermelidir.
Bu davet neticesinde birtakım insanlar Müslüman oldular… Bunların biri (A) tarikatına, diğeri (B) tarikatına girdi, üçüncüsü hiçbir tarikata girmedi… Bu tercihler hayatî değildir. Önemli olan onların iman ve İslâm ile kurtulmuş olmalarıdır…
Sekter zihniyetli bazı Müslümanlar neredeyse kendi tarikatlarını İslâm ile özdeşleştiriyorlar. Bu çok yanlış bir zihniyettir.
İslâm’da, “çeşitlilik içinde sarsılmaz bir birlik” vardır. Tarikatlar, cemaatler parçadır. İslâm ise bütündür. Bütün parçaya sığmaz, sığdırılamaz.
İslâm dünyasında bir zamanda bir gavs ve iki kutub olur. Bu devirde ne kadar çok gavs ve kutub var?
“İslâm tek hak din değildir, üç İbrahimî din vardır, hepsi de haktır” diyenler gerçek davet yapamaz.
En azılı ve fanatik İslâm düşmanları ile ittifak ve işbirliği yapanlar, oluk oluk Müslüman kanı dökenlerden destek görüp para alanlar davet etseler ne çıkar, etmeseler ne çıkar.
Salih Müslüman tacirler ve iş adamları davet yapabilir. Lakin din ve mukaddesat tacirleri yapamaz.
Davette de, diğer İslâmî hizmet ve ibadetlerde olduğu gibi temiz niyet, ihlâs şarttır.
Portekiz’de Atlantik, kıyısında küçük bir şehir. Orada sıradan bir genç yaşıyor. Onun bizim üzerimizde hakkı vardır. Biz ona İslâm’ı anlayacağı bir tarzda, üslupta, şekilde anlatmakla vazifeliyiz. Bütün gayr-i müslim insanlığın bizim üzerimizde bu hakkı bulunmaktadır. Onlar ümmet-i davettir, onları imana ve İslâm’a çağırmakla yükümlüyüz.
Bozuk bir İngilizce ile birkaç broşür yayınlamışız (o da yok ya!..), iş bununla bitmez.
Daha çok şey yapmak lazımdır. Biz bunları yapmıyoruz, yapamıyoruz. Acz mi, hıyanet mi?..
Hizmet hizmet hizmet diyerek Müslümanların milyarlarca dolarını toplayanlar, siz yarın nasıl hesap vereceksiniz?
Bırakın Portekiz’deki genci, biz kendi ülkemizin dinden uzak kalmış gençlerini bile doğru dürüst imana ve İslâm’a çağıramıyoruz.
İslâm’a hizmet için toplanan paralar nasıl harcanıyor? Hizmetler konusunda dört başı mâmur, efradını cami ağyarını mâni bir plan ve programımız var mı? Beş altı dil bilen, doktora yapmış, feleğin çemberinden geçmiş misyonerler ayarında davetçilerimiz var mı?
Bazı dinî cemaatlerin iftar ziyafetleri ne kadar muhteşem… Varsa davet, hizmet ve faaliyetleri o kadar ihtişamlı mı?
Evet bütün insanlığın vebali üzerimizdedir. İslâm’ı onlara hakkıyla tanıtamadığımız, onları gerektiği gibi imana çağırmadığımız için sorumluyuz. 25 Eylül 2007