Çarşamba

 

(1) Osmanlı Devleti’ni Dönmeler, Jön Türkler, criypto’lar, pozitivistler, İslâm karşıtları felâketten felâkete sürüklediler ve büyük bir devletin tarihinde çok kısa bir süre olan on yıl içinde batırdılar. Şu anda dışımızda ve içimizde bazı gizli, esrarlı güçler ve mihraklar, aynı zümreler, Türkiye Cumhuriyeti’ni de batırmak için ellerinden geleni yapmaktadırlar.

(2) Bir ülkede emanetler ehline verilmezse o ülke batar. Emanetler ne demektir? Sayayım: Milletvekillikleri, memuriyetler, mevkiler, makamlar. ..Kanunî SultanSüleyman zamanında ülkemize gelen Avusturya elçisi Busbecq, Padişah Amasya’da olduğu için oraya gider, Sultan kendisini otağ-ı hümâyununda kabul eder. Busbecq Türkiye ile ilgili hatıralarını anlattığı kitabında özetle şöyle yazmaktadır: “Padişah tahtında oturuyordu. Ulema ve ümera (büyük bürokratlar, din alimleri) etrafında konuşmadan, kıpırdanmadan duruyordu. Oradaki insanların hepsi, bulundukları makamlara ehliyet ve liyakatleri ile gelmişti. ..” Osmanlı devleti 1600’lere kadar emanetleri, makamları, memuriyetleri ehil ve layık olanlara verdiği için yükseldi, güçlendi, genişledi. Emanetlerin ehline verilmesi konusunda aksaklıklar başlayınca da durakladı, geriledi ve en sonunda çöktü.

(3) Bir ülkenin, orada yaşayan halkın kendisine özel bir kimliği vardır. Türkiyelilik kimliğinin birinci faktörü İslâm dini, İslâmî gelenekler, İslâmî değerlerdir. Böyle bir ülkede din ile mücadele edilir, din baltalanır, halk ve bilhassa genç nesiller dinden uzaklaştırılmaya çalışılırsa toplum bozulur, genel bir dejenerasyon, çözülme, dağılma, bozulma başlar.

(4) Günde en az bir kere tekrar edilmesi gereken çok önemli bir gerçek vardır: Türkiye’de İslâm’a zarar veren iki zümre bulunmaktadır. Bunların birincisi militan, fanatik, yobaz, saldırgan din düşmanlarıdır. Medenî bir insan, kendisi dinsiz, ateist de olsa, içinde yaşadığı halkın diniyle savaşmaz. Benim burada kasdettiklerim, kendileri dinsiz olup da İslâm ve Müslümanlarla savaşmayan medenî kimseler değil, militan ve jakoben dinsizlerdir. Onların yaptığı akla, bilgeliğe, vicdana, medeniyete, insan haklarına, demokrasiye, vatandaşlık terbiyesine, insanlığa, aykırıdır. Din hürriyeti evrensel bir değerdir. Bu değeri hiçe saymaya, çiğnemeye kimsenin hakkı yoktur. Dinsiz filozof Voltaire’in Ferney’deki çiftlik ve malikanesinde, yanında çalışanlar için bir kilise mevcuttu. Kendisi dinsizdi ama yanında çalışanların dinî inanç ve duygularına saygı gösteriyor, onların din hürriyetini kabul ediyordu. Musevî işadamlarımızdan Vitali Hakko bey, Merter’deki fabrika ve işyerine, dindar personel için bir mescid yeri de koydurtmuş, fakat o zamanki solcu belediye bu mescidi projeden çıkartmıştır. Ne ibretli bir manzara. ..Musevî işadamı dindar Müslüman personeli için mescid yaptırtmak istiyor, bizim musallâ Müslümanı birtakım solcularımız bunu engelliyor. Bir ülkenin medeniyet derecesi oradaki din, inanç, inandığı gibi yaşamak hürriyeti ile ölçülür. Bütün medenî ve ileri Batı ülkelerinde başörtüsü yasağı diye bir yasak yoktur. Biz onlardan daha mı ileri ve medeniyiz, yoksa. ..

(4) Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne alınacağı haberleri büyük bir kuruntudan ve aldatmacadan ibarettir. Onlar bizi kesinlikle aralarına almazlar. Çünkü Türkiye Müslüman bir ülkedir. Türkiye büyük hıyanetler, sabotajlar, suikastlar, komplolar neticesinde gırtlağa kadar borca batırılmış bütün çivileri yerinden oynatılmış, bin türlü sosyal, siyasî, iktisadî, kültürel hastalıkla malül hale getirilmiş, fakirleştirilmiş, parası pul edilmiş (bir dolar bir milyon altı yüz küsur bin lira ediyor), kokuşma tufanı içine düşürülmüştür. Türkiye’yi bu haliyle üyeliğe kabul etmeleri mümkün müdür? Oyalıyorlar. .. Vakit kazanmaya çalışıyorlar. Alsalar bir türlü, almasalar bir türlü. ..

(5) Yeni Sevr planları çoktan uygulamaya konulmuştur. Türkiye’yi parçalamak istiyorlar. Bir plan değil, bir sürü plan vardır:

A. Pontus’a Elenliği sokmak için harıl harıl faaliyet yapılıyor.

B. Boşaltılan, halktan arındırılan doğu bölgelerine ilk fırsatta Ermeni nüfusu getirilecektir.

C. Anadolu’yu tekrar Hıristiyanlıştırmak istiyorlar.

Ç. Kürtleri kullanıyorlar.

(6) Dış düşmanlarımız ve onların içteki yardakçıları ve kiralık adamları İslâmcılığı, Türkçülüğü, Milliyetçiliği dejenere etmek için ellerinden geleni yapıyor. Ülkemizdeki hırsızlık, soygun, talan, yağma, hortumlama işleri destek görmekte, teşvik edilmektedir. Ülkemiz bir rantlar ülkesi, bir Tekelistan haline getirilmiştir. İdeolojiler, din iman, Türkçülük, milliyetçilik, nice kutsal değer ranta, menfaate, yağmaya âlet ve vasıta edilmektedir. Hakikî, samimî, ihlâslı, namuslu, şerefli, ahlâklı, faziletli, temiz dindarları, milliyetçileri, Türkçüleri tenzih ederek söylüyorum: İslâmcı kesimde, Türkçü ve milliyetçi kesimde çok bozuk, çok kötü, çok ahlâksız ve faziletsiz adamlar türemiştir. Bunlar, dinsizler ve millet düşmanları ile birlikte ülkenin, halkın, devletin kuyusunu kazmaktadırlar.

(7) Halk kütleleri, on milyonlarca vatandaş, genç ihtiyar, her sınıftan insanımız sun’î (yapay), hayalî bir gündemle oyalanmakta, afyonlanmaktadır. Büyük halk yığınları derviş masalları; futbolcu, şarkıcı ve türkücülerin seks hayatı, profesyonel mankenlerin mahrem ilişkileri, kalitesiz ve bayağı müzik, sanatsız eğlenceler ile sersemletilmektedir. Ülkenin, devletin, milletin ne büyük tehdit ve tehlikelerle karşı karşıya bulunduğu halk yığınları tarafından gereği gibi bilinmiyor.

(8) Ülkemizde, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından ve Marksizmin iflâsından önce onbinlerce Marksist militan bulunuyordu. Bunların çoğu bukalemun gibi renk değiştirerek sahte demokrat, militan ve saldırgan lâik ve çağdaş kesilmiştir. Dün proleterya edebiyatı yapan, sosyal adalet istiyoruz diye yırtınan nice Marksist maceraperest şu anda milyonlarca dolarlık servetler, ayda on binlerce dolarlık haram gelirler içinde günlerini gün etmekte, Marksist ideolojiye tamamen zıt bir dolce vita yaşamaktalar.

(9) Şu yetmiş milyonluk ülkedeki 68 milyon halk bin türlü geçim sıkıntısı ile boğuşurken tuzu kuru 2 milyonluk mutlu bir azınlık lüks, israf, zevk ü sefa, aşırı tüketim, gösteriş, çılgınca masraflar içinde yaşıyor. Türkiye, gelir dağılımı itibariyle dünyanın en kötü, en dengesiz, en vahim durumda olan birkaç ülkesinden biridir.

(10) Büyük zatlardan birisi “İşimiz duaya kaldı” demiş. A beyim, a hazretim, siz yanlış politikalarınızla, ideolojik inadınızla, militanlık ve fanatizminizle bu ülkede size dua edecek adam da bırakmadınız ki. .. 19 Eylül 2002