Türkiye’nin Pespembe Manzarası
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Ocak 2019
Pazar
Feryat etsen, ağlasan, sızlasan, parçalansan hiç faydası yok. İşler olacağına varır. Üçüncü Dünya Savaşı çıkacaksa (ki çıkacağa benziyor) çıkar; Türkiye allak bulak olacaksa (maalesef böyle görünüyor) olur.
Halk yığınları sebeplerle, neticeleri ayırt edemiyor. Bir kriz oluyor, görünenler neticelerdir, onların görünmeyen sebepleri vardır. Yığınlar sebepleri ne görüyor, ne düşünüyor, sadece neticelerle meşgul oluyor.
Cumhurbaşkanlığı krizi, uzlaşmacı bir zihniyetle kolay atlatılabilirdi. Birileri
dediler ve dananın kuyruğunu koparttılar.
1. Halkın en bilgili, en geniş kültürlü, en ahlâklı, en faziletli, en karakterli, en hikmetli (bilge), en ehliyetli, en vatansever, en değerli kişilerinin vekil seçilmesidir. Bizdeki vekil adayları bu şartlar aranarak mı tespit edildi?
2. Partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır. Partiler ülkeye ve halka mı hizmet ediyor, yoksa bir liderin ve etrafındaki bağlıların menfaatine mi?
3. Bizdeki demokrasi ve particilik
dir.
4. Batıdaki gerçek demokrasilerde liderler koltuklarına sımsıkı yapışık değildirler. Bir müddet hizmet görürler sonra çekilirler. Bizde öyle mi? Dünya altüst olur, lider koltuğunu bırakmaz.
Son Osmanlı düşünürlerinden
in
adını taşıyan bir kitabı vardır. Bugünkü muhalefete baktıkça o kitabı hatırlarım. Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda hem iktidar, hem de muhalefet çok kötü bir imtihan verdiler. Şu anamuhalefet başı
Bunlar vatanseverlikle bağdaşır şeyler midir?
Ya iktidar… Yahu, sen halkın sadece yüzde 34’ünün oyunu almışsın. Nasıl olur da yüzde 66 ile anlaşmadan, uzlaşmadan, kendi kafana göre devlet başkanı seçmeye kalkarsın? Hatırlıyorsunuz cumhurbaşkanı adayını açıklamadılar, bir sır olarak gizlediler, bildirme tarihine bir gün mü ne kaldı, o zaman açıkladılar.
Türkiye’nin kendine mahsus acayip mi acayip bir demokrasisi var.
YÖK devlet içinde ayrı bir devlet. Büyük Medyanın gücü siyasî iktidardan daha fazla. TÜSİAD’ın temsil ettiği Beyaz Büyük Sermaye, güçlü mü güçlü. Ordunun büyük ağırlığı var. Sabataycılar ülke üzerindeki hâkimiyet ve saltanatlarının sarsılmasını kesinlikle istemiyor ve kabul etmiyor. Muhalefet inatçı, huzursuz, öfkeli… Diretip duruyor. Böyle bir tablo içinde sen
diyorsun.
Bu hesaplar tuttu mu?.. Az daha memleket büyük bir uçuruma yuvarlanıyordu. Bundan sonra işler düzelmeyecektir… Bana şom ağızlı, karamsar, umutsuz diyenler çıkabilir. Gerçekçi olmak başka, şom ağızlı olmak başkadır. Elhamdülillah inançlı bir kimseyim, Allah’tan hiçbir zaman ümit kesmem. Lakin gerçekçiyim. Gerçekçi olmak karamsarlık değildir.
Asıl sapıklık sosyal, siyasî, iktisadî, kültürel dehşetli krizlerle boğuşurken “Telaş edecek bir şey yok… Her şey yolundadır… Gelecek pembe değil pespembedir… Herkes işine baksın… Nurlu ufuklara dörtnala koşmaktayız…” demektir.
Şeytanlar 30 seneden beri Türklerle Kürtleri, Sünnîlerle Alevileri, dindarlarla dinden kopmuş çağdaşları birbirine düşman etmek için çalışıyor.
Bundan birkaç yıl önce muhterem bir Alevî dedesiyle görüşmüş ve anlaşmıştım. Bir televizyon programında beraberce ekrana çıkacak; Sünnîlerle Alevîlerin Müslüman ve kardeş olduklarını, bu iki zümrenin birbirine düşman kesilmesinin Türkiye için bir felâket olduğunu, Sünnî Alevî dostluk ve kardeşliği için her iki tarafın ileri gelenlerinin harekete geçmesi gerektiğini… ve bunlara benzer konuları işleyecektik. Büyük bir televizyon idaresine müracaat ettim, böyle bir programın gerçekleşmesi için yardımcı olur musunuz dedim, kabul etmediler.
Türkiye düşmanı şeytanlar sadece etnik, dinî, mezhebi ayrılıkları körüklemekle kalmadılar; Türkiye’nin çoğunluğunu teşkil eden Sünnî Müslümanları da on kadar büyük, yüz kadar orta, binlerce küçük hizbe, fırkaya, cemaate, zümreye ayırdılar. Ümmet zihniyetini ve şuurunu baltaladılar. Müminleri birbirine düşman ettiler,
asabiyetlerini körükledikçe körüklediler.
1950’li, 60’lı yıllarda Müslümanlar bu kadar bölünmüş, parçalanmış, ufalanmış değildi. Bir yandan din düşmanları, öbür yandan kahrolasıca din sömürücüleri, mukaddesat bezirganları Ümmet dolunayını kırpıp kırpıp sürü sepet yıldız imal ettiler.
Şu memlekete bakıyorum: Solcular şifayı kapmışlar… Statükocular ve düzenciler cinnet getirmiş… Müslümanlar parçalanmış, şaşırmış… Rant, rant, rant, başka bir şey düşünen yok. Zaman zaman medyada,
diye laflar sarf ediliyor…
Şu eskiden mücâhit geçinen bir sürü sahtekâr şimdi müteahhit olmuşlar. 70’li yıllarda şu münâfık,
diye haykırırken yeri göğü inletiyordu. Şimdi o mel’un bu bozuk düzenin kirli, necis, kara, haram rantlarına köpekler gibi saldırıyor.
(“Dünya bir pisliktir, talip olan köpektir.” REB) Bu yaştan sonra nereye kaçacağım?.. 11 Haziran 2007