Çarşamba

 

Türkiye’yi gelecekte birtakım büyük tehlikeler ve tehditler beklemektedir. Bunların bazısını, önem ve tahminî tarih sırasına göre değil, maddeler halinde rastgele yazıyorum:

(1) Büyük İstanbul zelzelesi. Halkı paniğe düşürmemek için bu konuda gerekeni söylemiyorlar ve uyarmıyorlar. Şiddetli bir deprem sadece İstanbul’u yıkıp çökertmekle kalmaz bütün Türkiye’yi çökertir. Allah muhafaza buyursun.

(2) İsrail’in ve ABD’nin menfaatleri doğrultusunda ülkemizin başka büyük bir Ortadoğu ülkesiyle savaşa sokulması. Büyük facia olur, iki taraftan milyonlarca Müslüman ölür, sonunda Türkiye parçalanabilir.

(3) Irak’ta yüzde doksan beş bağımsız bir Kürdistan devleti, İsrail’in ve ABD’nin teşvik ve destekleriyle kurulmuştur. Türkiye’nin ve İran’ın böyle bir şeyi kabul etmeleri intiharları mânâsına gelir. Devletimizi kuzey Irak’taki bataklığa çekmek isteyeceklerdir.Çok tehlikeli bir macera…

(4) Dünyanın tabiî dengelerinin bozulması neticesinde önümüzdeki üç-beş yıl içinde, bilemediniz 10 yıl içinde ülkemizde birtakım iklim ve coğrafya felâketleri yaşanacaktır. Orta Anadolu’nun bir kısmı çölleşecek, içme suları halka yetişmeyecek, binlerce yıldan beri buğday ve tahıl yetiştiren arazi çoraklaşacak vs vs…

(5) Dış düşmanlarımız ve onların işbirlikçileri halkımızı Türk Kürt, SünnîAlevî, dindar çağdaş diye düşman kamplara ayırmak için gece gündüz harıl harıl çalışmaktadır. Tel-Aviv’de, Washington’da ve diğer Haçlı merkezlerinde hazırlanan fesat planları başarılı olursa memleketimiz cehenneme dönecek ve sonunda parçalanacaktır.

(6) Ülkemiz ve devletimiz aleyhindeki Ermeni baskıları gün geçtikçe şiddetlenmekte ve ağırlaşmaktadır.Böyle giderse birkaç yıl sonra birçok devlet Ermeni soykırımı iddiasını resmen kabul edecek, Türkiye’yi dışlayacak ve siyasî, iktisadî, kültürel baskıları tahammül edilemez hale gelecektir.

Buna karşı son elli yıldan beri çok ciddî, çok şümullü (kapsamlı), çok etkili karşı çalışmalar yapılması gerekirdi. Maalesef böyle hazırlıklar ve çalışmalar yapılmamıştır.

(7) Türk eğitiminin çökmesi ve iflâs etmesi, üniversitelerin YÖK’leşmesi sonucunda ülkede genel bir beyinsel gerileme meydana gelmiştir. Bu uzun vadeli felâket, yukarıda söylemiş olduklarımın en tehlikelisi ve vahimidir. Beyni çalışmayan, eğitimi ve üniversiteleri kaliteli olmayan ve işlevlerini yerine getirmeyen bir ülke askerî güç ve iktisat bakımından ne kadar iyi bir vaziyette olursa olsun, beyinsizlik yüzünden büyük sarsıntılara mâruz kalabilir.

(8) Toplumda büyük bozukluklar, çözülme ve çürüme müşahade edilmektedir. Halk bunu gözüyle görüp anlamaz. Sosyologlar, antropologlar, büyük düşünürler, tarih felsefecileri görür ve anlar.

Yukarıda yedi madde saydım. İnsan bunları düşününce beyni çatlar, aklı ve havsalası durur.

Dünyanın çeşitli ülkelerinde yeni Ortadoğu haritaları yayınlamaktadır. Bu haritalarda Türkiye parçalanmış olarak gösteriliyor. Halk yığınları bunlardan pek etkilenmiyor. Aydın ve seçkin sınıflar ise gereken tepkiyi göstermiyor.

Birkaç hafta önce MİT Müsteşarı alarm çanlarını çaldı, batmaya aday ulus devletlerden bahs etti. Birkaç gün heyecanlandık, konu üzerinde durduk, sonra unuttuk.

1912’de koskaca Rumeli-i Şahaneyi kayb ettik, beyinsizce…

1918’de Mondros’ta teslim bayrağını çektik, 600 küsur senelik bir imparatorluğun canına okuduk, beyinsizce.

Dış ve iç düşmanlarımız şu anda modern Türkiye’nin mezarını kazmaktadır. Beyinsizce seyr ediyoruz…

Özlü Sözler

Hakaret ederek, gönül kırarak, sert ve kaba bir üslup kullanarak dâvet ve tebliğ yapılmaz.

Bir Müslümanda para ve zenginlik ihtirası ile benlik ve riyaset aşkı varsa onun iflâh olması çok zordur, hattâ mümkün değildir.

Ahmak, ebleh, geri zekâlı kişi bir delikten çıkan tarafından bin kere sokulur.

Ezilen, sürünen, açlık ve sefalet çeken Müslüman kardeşlerin için Allah’tan yardım dilerken; sen de hiç vakit kayb etmeden, Allah’ın sana ihsan etmiş olduğu nimet ve nafakanın bir kısmını onlara ulaştır. Kuru kuruya “Allah onlara yardım etsin” demekle sorumluluktan kurtulamazsın.

Mü’minlerin en alçağı, kâfirlerin en yükseğinden yukarıdadır.

Müslümanın başına gelen dünyevî belâlar iki sebeptendir: Birincisi kendi hatâ ve günahları yüzünden bir ceza veya uyarıdır. İkincisi, Peygamberlere ve velilere gelen imtihan belâsıdır. Sen Peygamber ve veli olmadığına göre belâ ve sıkıntılara ibretle bakmalısın.

Nasıl ve ne miktarda yemek yediğini göreyim, senin nasıl bir insan olduğunu söylerim.

Çocuklarını lüksle, israflı bir hayatla, aşırı tüketimle, gösterişe yönlendirmekle şımartanlar onların kanına girmiş olurlar.

Kapıların sıkıca ve sağlamca kilitlendiği, buna rağmen hırsızlıkların ve soygunların önünün alınamadığı bir İslâm toplumu ağır hastadır.

Bilge ve erdemli kişi için ekmek, peynir, çay ve diyelim bir elma çok büyük bir ziyafettir. Böyle bir rızık sofrasını beğenmeyen kişi, yüksek Müslüman değil, alçak Müslümandır. Bir adamı, tavuk yerken “Eski tavuklar daha lezzetli idi…”, baklava yerken “Ah nerede eski baklavalar…” diye homurdanır ve hayıflanır görürsen onda hayır olmadığını bil. Tarihte hiçbir bilgenin, “Elbisem eski ve yamalı, pabuçlarım yırtık” diye ağladığı görülmemiştir.

Muvahhidlerin (Tevhid inancına bağlı olanların) atası olan Hazret-i İbrahim için Kur’ân’da “İbrahim Yahudi ve Nasranî değildi, o hanif ve müslimdi” buyuruluyor. “Üç ibrahimî din…” edebiyatı yapanlar, Kur’ân’a ters düştüklerinin farkında mıdır?

Her dindar görünen ve dindar geçinen kişi gerçek ve olgun dindar değildir. İşleri, yaptıkları, halleri, davranışları İslâm ahlâkına uymayan kimseler dindar değildir, onlar dindar müsveddesi veya karikatürüdür. 25 Ocak 2007