Pazartesi

 

Türkiye adında bir gerçek mevcut. Biz bunun içinde yaşıyoruz, yani varlığımız ona bağlı. Türkiye bir ülkedir, bir devlettir, bir halktır. Türkiye’nin geçmişi/tarihî vardır, bugünkü hali vardır, geleceği hakkında tahminler vardır.

Türkiye nereden nereye gelmiştir? Türkiye’nin durumu iyi midir? Orta mıdır? Kötü müdür? Çok kötü müdür?Niçin niçin niçin?

Türkiye’nin yarınları parlak mıdır, yoksa karanlık mıdır?

Türkiye sosyal, siyasal, kültürel bakımdan sağlıklı mıdır, hasta mıdır?

Bu memleketin, bu toplumun yüksek tabakası, sorumlu elitleri bu soruların cevaplarını araştırmakla yükümlüdür.

Türkiye’nin durumu iyi değilse, ıslah etmek gerekir.

Türkiye sağlıklı bir ülke değilse, onu sağlığına kavuşturmak gerekir.

Türkiye’yi anlamak ve algılamak için onu bütünüyle mütalaa etmek gerekir.

Hani tıpta bir check up var ya, onun gibi Türkiye varlığı bütünüyle taranacak, incelenecek ve ciddî bir rapor yazılacak.

Bunu herkes yapamaz. Yüksek kültürlü, doğru düşünceli, fikir ufukları çok geniş, sezgi sahibi büyük düşünürlerin işidir bu. Mantık bilmeyen, mantıklı düşünmeyen kişi, bir ilim dalında uzman da olsa Türkiye’nin tahlilini yapamaz.

Doğru düşünemeyen, doğru ile yanlışı birbirinden ayırt edemeyen mürekkep câhiller Türkiye gibi çok karmaşık (girift) bir varlığı nasıl anlayabilirler?

Türkiye’yi anlayabilmek, tahlil edebilmek için

tarih felsefesi bilmek gerekir.

İnsanların dinlerine, ideolojilerine, felsefelerine göre bakışları, tahlilleri, hükümleri başka başka olur.

Türkiye’nin
hasta olduğunda, krizli olduğunda ittifak edilse bile,

bunları gidermenin çare ve çözümleri konusunda ihtilâflar, farklılıklar olacaktır.

Türkiye’nin ana meseleleri nelerdir? Türkiye’deki hastalığın, geriliğin, krizlerin sebepleri nelerdir? Sebeplerle neticeler arasında ayırım yapamayanlar bu konuda nasıl konuşurlar?

Türkiye’nin ana meseleleri nelerdir? Bendeniz bir Müslüman ve okur-yazar bir vatandaş olarak bunları sıralıyorum:

1. Türkiye’nin bir

millî kimlik problemi

vardır. Halkımız yakın tarihte kimliğinden kopartılmış, yabancılaştırılmıştır.

2. Türkiye’nin bir

lisan problemi

vardır, bir

yazı problemi

vardır. Edebî, yazılı, zengin lisanını yitiren bir toplum geri kalmaya, dejenere olmaya, sürünmeye, yıkılmaya mahkumdur.

3. Türkiye’nin

bir

(belki de birinci)

problemi eğitimdir.

Bizde uzun zamandan beri bu devleti, bu halkı, bu memleketi yüceltecek, koruyacak, ilerletecek, huzurlu ve güvenli kılacak bir eğitim sistemi yoktur.

4.

Türkiye’de
çok vahim, çok derin, çok önemli
bir din problemi vardır.

5. Türkiye dünyanın en

kokuşmuş

ülkeleri içindedir. Temizlik ve saydamlık notu 10 üzerinden 4’tür. Onun da biraz şişirme olma ihtimali vardır. Bence bu not daha aşağıdır. Böyle bir ülke iyi durumda mıdır, kötü durumda mıdır?

6. Türkiye’nin çok vahim bir

hukuk ve yargı problemi

vardır.

7. Türkiye nasıl

idare

ediliyor? (idare problemi) Doğru ve iyi şekilde mi?

8. Türkiye’nin bir

ahlâk problemi

vardır. Ahlâk aksiyonla yani yapmakla, işlemekle ilgili bütün meselelerdir.

Ahlâk iyi ile kötüyü anlatır.
Yalanın, dolanın, talanın, hırsızlığın her çeşidinin, emanetlere hıyanetin, sahtekârlığın, namussuzluğun, şerefsizliğin,
velhasıl her tür kötülüğün kol gezdiği bir toplumda

ahlâk problemi olmadığını iddia etmek mümkün müdür?

Benim bu listeme bazıları itiraz edeceklerdir. Mesela din konusunu militan dinsizler kabul etmeyeceklerdir. Din sadece benim konum değil ki… Dinsizler, ateistler her gün şu veya bu şekilde durup dinlenmeden dinden bahs etmiyorlar mı?

Yazımın başında ne demiştim? Türkiye’yi bir bütün olarak ele almak… Evet bu ülkeyi seven aydınlar, hangi dine, ideolojiye, felsefeye bağlı olursa olsun çareler ve çözümler üretmelidir.

Bu çareler ve çözümler, halkın kültürü yeterli olan kısmına duyurulmalı, ehliyeti ve liyakati olanlar tarafından tartışılmalıdır. Kavga şeklinde tartışma değil, barışçı ve uzlaşmacı tartışma.

Maalesef medyamız, üniversitelerimiz, yüksek tabakamız bu konuda üzerine düşenleri yapmıyor.

Herkes file kendi gözlüğü veya gözsüzlüğü ile bakıyor. Kimi kuyruğundan çekiştiriyor, kimi dişine yapışmış, kimi kulağına, kimisi de ayağına sarılmış… Fili bütünüyle gören, ele alan yok.

Önüne gelen Türkiye hakkında tahlil yapıp rapor yazamaz, çare ve çözümler üretemez. Şu yetmiş iki milyonluk ülkede bu işi yapabilecek yetmiş kişi çıkar mı acaba? (Şahsen hiçbir iddiam yok…)

Medyaya, üniversitelere bakıyorum, Türkiye’nin eğitimi konusunda dişe dokunacak bir fikir, bir çıkış, meseleyi gündeme getiriş yok. Vaktiyle bu konuda çok isabetli görüşleri, çok yerinde tenkitleri, çare ve çözümleri olan bir Profesör Mümtaz Turhan vardı. Yeri doldurulamadı.

Bu ülkenin hukuk ve yargı krizi nasıl çözülecektir?

Diğer bir çok kurum gibi medya da çeteleşmiş, mafyalaşmış, kartelleşmiştir. Bu vahim durum nasıl önlenecektir?

Şu Müslüman ülkede din işleri mıncıklanmıştır. Dinlerarası diyalog cereyanı nedir? Bize nereden gelmiştir? Diyanet’in hadîsleri ayıklaması ne mânâya geliyor? Büyük Ortadoğu Projesi nedir?

Türkiye’de, sayılarının bir milyondan fazla olduğu iddia edilen Sabataycılar, Kripto Yahudiler bu ülkenin, bu devletin, bu halkın hizmetinde midirler, yoksa zarar mı veriyorlar, vücudu hasta mı ediyorlar?

Medyamız bu gibi konuları, soruları niçin iyi niyetle, vatansever bir zihniyetle tahlil etmiyor, incelemiyor, olumlu bir şekilde tartışmıyor.

Filan şarkıcının külotu düşmüş… Falan mankenin göğsü görülmüş… Feşmekan futbolcunun yatak odasına gizli kamera yerleştirilmiş… Maalesef büyük medyanın önem verdiği haberler bunlardır. Bir de kronik dinsizlik yayınları…

Bu ülkede dinler, mezhepler, ideolojiler felsefeler farklı olabilir ama vatanseverliğin müşterek ölçüleri ve normları vardır. Niçin seçkinlerimiz bu müştereklerde birleşemiyor? Komünistlikte veya ateistlikte yalan söylemek mübah mıdır? Değilse bu konuda niçin gerçek dindarlarla birleşmiyorlar? Türkiye bir yalanlar imparatorluğu olmuş…

Keşke 2009