Türkiye’yi Çökertmek
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 13 Ocak 2019
Perşembe
Bir ara büyük günlük gazeteler, cilt cilt ansiklopedi dağıtmaya başlamışlardı. Bütün Türkiye’yi bir gazete ansiklopedisi histerisi sarmıştı. Televizyonlarda 5 dakikada bir ansiklopedi reklamları yapılıyordu. Bu ansiklopedi dağıtımı işi öylesine tutmuştu ki, Almanya’da dev matbaalarda bastırıp ciltletiyorlar, tırlarla Türkiye’ye getiriyorlardı. Halk yığınları ansiklopedi edinmek için koşuşturuyor, çırpınıyor, kupon topluyordu.
Bu yolla ülke milyonlarca ansiklopedi edinmiş oldu. Peki, sonunda ne kazanıldı? Kocaman bir hiç.
Yabancı dillerden alelacele, yalap şalap tercüme edilmiş binlerce sayfalık ansiklopediler. Vatandaş bunu alacak, evine koyacak ve kültürlü olacak. Böyle bir duaya amin demek için geri zekalı olmak gerekir.
Vaktiyle peşinden aşkla, heyecanla, merakla, ilgiyle koşulan o ansiklopediler bazen bitpazarlarına, sergilere düşüyor, yüzüne bakan yok, kocaman bir cilde l milyon lira veren çıkmıyor.
Merhum
derdi.
Biz okuma-yazma bilmekle cahilliği birbirine karıştırıyoruz. Cahiller çeşit çeşittir;
1. Okuma-yazma bilmeyen basit cahil.
2. Okuma-yazma bilen cahil.
3. Lise diplomalı cahil.
4. Üniversite mezunu cahil.
5. Beş yıldızlı akademisyen, mürekkep ve süper cahil.
Gazetelerin ansiklopedi furyalarına benzer bir komedi de, “Okullarda her sınıfa bir bilgisayar konulsun” şeklinde oynanmıştı. Koca koca bakanlar, eğitimciler, bürokratlar, basın mensupları beyanlarda bulunuyor, konuşmalar yapıyor, yazılar yazıyordu. Her dershaneye bir bilgisayar konacak, çocuklar bilgili ve kültürlü olacak, eğitimin kalitesi yükselecek. Ne boş hayaller.
Bir ülkeyi, bir halkı, bir devleti çökertmek için ille de ona savaş ilan etmek, ordularla saldırmak, bombalar ve füzeler atmak gerekmez. Dolaylı başka savaş şekilleri de vardır.
Bir ülkenin eğitimini bozar, dejenere ederseniz o ülkeyi çökertmiş olursunuz.
Üniversiteleri bozar, sulandırırsanız, ülke yine çöker.
Yazılı-edebî lisanı bozar, birkaç yüz kelimelik günlük iletişim ve çarşı-pazar dili haline getirirseniz, ülke yine çözülür ve çöker.
Türkiye’de toplumun temelini aileler meydana getirir. Aileyi yıkarsanız, Türk toplumu çökecektir.
Türkiye’nin bir millî kimliği, millî kültürü, mîllî kişiliği vardır. Bunların ana faktörü İslâm dini ve İslâm medeniyetidir. Dinî değerlere saldırılırsa, yeni nesiller dinî değerlerden uzaklaştırılırsa, Türkiye’nin hastalanması, çökmesi kaçınılmazdır,
İnsanların ve toplumların kişiliğinin üç boyutu vardır;
Bilgi ve kültür boyutu.
Aksiyon, ahlâk, karakter boyutu.
Sanat, estetik, güzellik boyutu.
Bunları iyi, güçlü ve vasıflı bir eğitim ve yine bu üç sıfata sahip üstün üniversiteler, gerçek aydınlar sınıfı geliştirir, ayakta tutar. Eğitimi yozlaştırırsanız, üniversiteleri bir ideolojinin fidelikleri haline getirirseniz, ülkede aydın yetişmesi için değil yetişmemesi için çalışırsanız, sonunda millî kimlik de elden gider, millî kültür de, millî kişilik de.
Avrupa asırlar boyunca Türk tehdidi ve tehlikesi karşısında titremiştir. Avrupa’nın güçlü, millî kimliğine bağlı, üstün bir Türkiye istemesi mümkün ve muhtemel bir şey değildir.
Avrupa bizde neyi beğeniyor, hangi tarafımızı tebrik ve takdir ediyorsa bilin ki, o beğeni, tebrik, takdir edilen şeyler bizim aleyhimizedir.
Bazıları Avrupa Birliğine girmek için yırtınıp çırpınıyorlar. İyi bilinsin ki, Türkiye AB’ye girerse iki şey olacaktır:
Eğitim ve kültür meselesine dönelim:
Kökten bir değişim yapılmadıkça, tarihî ârıza çizgisi terk edilip tarihî devamlılık yoluna girilmedikçe eğitimimiz ve üniversitelerimiz daha da bozulacaktır. Günün birinde topyekûn bir iflas ile yüz yüze geleceğiz. Bir ülke, bir millet, bir devlet için en büyük felaket yeterli sayıda güçlü aydına sahip olamamaktır. 70 milyonluk bir ülkeye birkaç aydın yetişmez.
-Yahu sen neler söylüyorsun, bunca aydını görmüyor musun?
Sizin sandığınız gibi Türkiye’de bunca aydın olsaydı bu ülke, bu millet, bu devlet bu hallere düşmezdi. Kuruntuları, ahmaklığı bir tarafa bırakalım ve realist olalım. 06 Ağustos 2004