Türkiye’yi Kimler Batırdı?
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 13 Şubat 2019
Türkiye en az bir Güney Kore olabilirdi. Türkiye bir Taiwan, bir Singapur olabilirdi. Türkiye İsveç’ten,Norveç’ten, İsviçre’den, Hollanda’dan daha zengin, daha kalkınmış, daha üretken, daha güçlü olabilirdi. Ama olamadı. Çünkü düşmanlarımız dışarıdan, biz içerden ülkemizi, halkımızı, devletimizi köstekledik, batırdık, bitirdik.
Soruyorum: Türkiye, isteseydi, istenilseydi Güney Kore’ninki gibi yüzde yüz yerli ve millî bir otomobil sanayii kurup da, her yıl mükemmel, kaliteli, güzel otomobilleri bütün dünyaya ihraç edemez miydi?
Türkiye isteseydi, Güney Kore ile gemi inşasında dünya birinciliği yarışması ve çekişmesi yapamaz mıydı?
Türkiye isteseydi, Boeing ve Airbus kadar olmasa bile pervaneli nakliye uçakları, turizm uçakları, kısa mesafeler için orta boy yolcu uçakları yapamaz mıydı?
Türkiye tarımını, hayvancılığını, besin maddeleri üretim ve sanayiini geliştirip, ihtiyaçtan fazlasını dünyaya satamaz mıydı?
Türkiye ilmî araştırmalara önem verip, ciddî ve kaliteli araştırıcıları teşvik edip şimdiye kadar birkaç Nobel kazanmış olamaz mıydı?
Türkiye, beş milyonluk küçük Finlandiya’yı milletlerarası sanat ve kültür yarışında birinci lige taşıyan Aalto’lar, Sibelis’lar yetiştiremez miydi?
Türkiye, lale soğanlarını bizden alıp da, denizden kazanmış oldukları topraklarda binbir zahmet ve çile ile çiçekçilik yapan Hollandalılar kadar çiçekçilik, lalecilik yaparak her yıl milyarlarca dolar kazanamaz mıydı?
Türkiye, tarihi, kültürü, İslâmî mirası, birikimi ile bütün dünyaya insan boyutlarına uygun, dengeli, sağlıklı, adaletli bir medeniyet örneği olamaz mıydı?
Bu ülkenin böyle olmamak için önünde yenilmeyecek, aşılmayacak engel mi vardı?
Ama yazık ki, Türkiye yukarıda yazdığım gibi olamadı. Aksine her şey tam tersine gitti, kötü oldu.
Haçlılar, Siyonistler, ezelî ve tarihî Türkiye düşmanları güçlü, kalkınmış, vasıflı bir Türkiye istemiyorlardı. Binaenaleyh bizim batmamız, geri kalmamız, çökmemiz, iflâs etmemiz, bugünkü hale düşmemiz için sinsice veya açıkça ellerinden geleni yaptılar. İktisadıyatımızı, finansımızı, siyasetimizi çökerttiler. Ahlâkımızı bozdular. Bizi Türk Kürt, Sünnî Alevî, sağcı solcu, laik dinci diye düşman kamplara ve kutuplara ayırdılar. Her sabotajı, her hiyaneti yaptılar.
Dış düşmanlarımızın bu siyasetlerini tabiî karşılamak gerekir. Lakin bugünkü çöküntü sadece onların düşmanlığıyla, onların sabotaj ve baltalamalarıyla, onların hain stratejileriyle izah edilip açıklanamaz.
İçeriden de birtakım hain yardakçılar onlara destek vermişlerdir.
Dış güçler, Türkiye’nin Güney Kore gibi millî-yerli, güçlü bir otomotiv sanayiine sahip olmasını istemiyorlardı ama sadece onlar böyle bir sanayiin kurulmasını engelleyemezlerdi. Bizim içimizdeki bazı zümreler onlarla işbirliği yapmış, ortak olmuş ve böyle bir sanayii kurdurtmamıştır.
Beş on sene öncesine kadar dünyanın sayılı tahıl ambarlarından biri olan bu ülke şimdi ekmeklik buğdayının önemli bir kısmını çuval çuval dolar ödeyerek dışarıdan satın almaktadır. Maalesef tarımımızı da içteki hainler çökertmişlerdir. Türk hayvancılığı kasıtlı ve planlı olarak darbelenmiştir. Yemeklik sıvıyağımız bile tanker gemileriyle Amerika’dan getirtiliyor. O tarım da bilerek, planlı olarak çökertildi.
Dış düşmanlarımızla işbirliği yapan, bu ülkeyi batıran, bitiren işbirlikçiler, yardakçılar kimlerdir? Bunlar rantçı, repocu, tefeci, faizci, dalavereci, düzenbaz, sahtekârdır. Türkiye batarken onlar doların yüz milyonlarıyla, hattâ bazıları milyarlarıyla zengin olmuşlardır.
Hain ve düşman bir zihniyet millî eğitimimizi, üniversitelerimizi, ilim ve araştırma faaliyetlerimizi, sanatımızı merhametsizce, amansızca baltalamış, çökertmiştir.
Bu adamlar bütün şeytanlıklarını kullanarak Türkiye’de popülizmi, rüşveti, kokuşmayı, rantı, repoyu, tefeciliği, faizciliği, enflasyonu, spekülatif yollardan efsanevî servetler edinmeyi desteklemişler, teşvik etmişlerdir.
Hain yardakçılar Türkiye’nin halk yığınlarını, genç nesillerini içkiye, uyuşturucuya, fuhşa, kumara, süflî eğlencelere, futbol hooliganlığına, avareliğe, yöneltmişlerdir. Onlar insanlarımızı aldatmış, afyonlamış, uyuşturmuş, sersemletmiştir.
Onlar, ellerindeki cehennemî ve şeytanî beyin yıkama kurumlarıyla parayı toplumun tek değeri haline getirmişler, bizi ayakta tutan değerleri yıpratmışlar, yozlaştırmışlar, erozyona uğratmışlardır.
Onlar Müslümanların arasına ajanlar, casuslar, provokatörler, manipülatörler, yönlendiriciler sokarak İslâmî hareketi, İslâmî kitleyi de dejenere etmek için ellerinden gelen bütün gayreti ve habaseti sarfetmişlerdir.
Onlar gençliğin şehvet hislerini kamçılamak, toplumu seks manyağı haline getirmek için her fırsatı değerlendirmişler; kadını bir seks ve zevk aracı haline getirmek için yapmadıklarını bırakmamışlardır.
Onlar Türkiye’yi batırmak için; bu devleti, bu milleti, bu vatanı sarsmak ve yıkmak için var güçleriyle çalışırken bir yandan da bu ülkenin en büyük değeri, gücü, temeli olan İslâm dinine hayâsızca saldırmışlar, yüce dinimizi gericilik olarak göstermişlerdir.
Kimdir bu adamlar ve zümreler? Ne şahıs, ne zümre ismi verebilirim. Sadece “Şu memleketin, şu halkın haline bakınız…” demekle yetiniyorum. Eserleri ortadadır. Türkiye bu coğrafya üzerindeki bin yıllık tarihinin en vahim, en korkunç, en tehlikeli krizini yaşamaktadır. Bu vatan çökerken, bu millet kan ağlarken onlar, efendilerinin ceplerine koyduğu dolarları sefil eğlence yerlerinde su gibi harcayarak günlerini gün ediyorlar. Batırmada başarılı olmuşlardır, sanki bunu kutluyorlar. 18 Ekim 2002