Perşembe

 

Bu memleketi, bu halkı, bu devleti batırmak, çökertmek, yıkmak isteyen bir zihniyet var. “Kızım namuslu, iffetli, faziletli, dindar, inançlı, kapalı olacağına; fahişe, ahlâksız, rezil ve sefil olsun, yeğdir” zihniyeti.

Dikkat buyurursanız bilhassa son yirmi beş yıl içinde şunlar teşvik edilmektedir:

1. Seks azgınlıkları. Zina, fuhuş, evlilik dışı serbest ilişkiler, şehvet duygularını alabildiğine kamçılamak. Türk toplumunun temeli olan aile müessesesi kasıtlı olarak yıllardan beri dinamitlenmektedir. Aile yıkılırsa Türkiye çökermiş. Onların umurunda bile değildir. Toplumu seks manyağı, seks delisi haline getirmek istiyorlar. Sağlıklı bir medeniyette insanın seks faaliyetlerinin sınırları vardır; yasakları vardır, onlar bunları kaldırmak istiyorlar. Bu memlekete dünyanın her yerinden milyarlarca dolarlık seks eşyası getirdiler. Seks konusunda çocuklar üzerinde o kadar kötü ve yıkıcı tesirler meydana getirdiler ki, bülûğa erme yaşı çok aşağılara indi. Din, ahlâk, bilgelik, akıl, irfan seks konusunda iffetli olmayı, ölçülü olmayı, nefsini kontrol altında tutmayı öğütler. Onlar ise bu konuda ne halt yersen ye, ne kadar günah işlersen işle diyorlar.

2. Para azgınlıkları. Fransız düşünürlerinden Alain Minc “Çılgın Para” (L’Argent Fou) adında bir kitap yayınladı. Para çağımızın bir numaralı değeri olmuştur. Fransa’da parayı frenleyecek kültür, medeniyet, ilim, (az çok) bilgelik, tepki ve fren mekanizması vardır ama biz bu konuda yokuş aşağı frensiz bir vasıta gibi iniyoruz; uçaktan paraşütsüz düşüyoruz. Bunun sonu felakettir, yıkımdır, çöküştür. Hiçbir Müslüman toplum kuduz bir para hırsıyla ayakta kalamaz. Para ve zenginlik gaye olmamalıdır. Toplumumuzu ayakta tutacak değerler din, ilim, irfan, kültür, medeniyet, sanat, ahlâk, fazilet, mürüvvet, fütüvvettir. Bu değerler gider, yerlerini para, menfaat ve zenginlik hırsı alırsa toplum vahşileşir, canavarlaşır ve sonunda yıkılır.

3. İsraf, aşırı tüketim, saçıp savurma. Türkiye halkı ve toplumu asırlar boyunca kanaat, iktisat ile yaşamış, ayakta durmuştur. Çeyrek asırdan beri bu değerlerin pabuçları dama atılmış olup insanlar israfa, aşırı tüketime teşvik edilmiş ve yönlendirilmiştir. Bu memlekette, Mercedes otomobilleri üreten zengin Almanya’dan çok daha fazla lüks ve pahalı Mercedes bulunmaktadır. Hali vakti yerinde milyonlarca kişinin evleri en pahalısından lüks elektrikli ve elektronik eşya ile dolmuştur. Yine evlerin en fazla hacim kaplayan salonları, aile fertlerinin oturamadığı, sadece gösterişe yönelik pahalı ve lüks eşya ile süslenmiştir. Kaderin şu cilvesine bakınız ki, evin beyi, oğlu, kızı bu salonlarda sereserpe oturamıyor; evin başka köşelerinde sığıntı gibi oturuyor. Neymiş, evin hanımı gösteriş yapacakmış, salonu misafirlere çok lüks ve şatafatlı olarak gösterecekmiş, binaenaleyh beyi ve çocukları orada oturamazmış. Ancak, misafirler gelince oturabilirlermiş. Böyle bir mesken nizamı ahmaklık, salaklık, geri zekalılık, hattâ eşeklik değil de nedir? Salonlarında sere serpe oturamamaları, beyinsizlere ilahî bir cezadır!.. Giyimde, kuşamda, yemede, içmede lüks, israf, aşırı tüketim, gösteriş hastalığı toplumu amansız bir illet gibi yere sermiştir. Dünyanın en kaliteli tütünlerini üreten Türkiye’de artık yabancı sigara içiliyor, Türk halkının bir kısmı, eşek yemi olan arpanın suyuna her yıl yüz milyonlarca dolar veriyor. Velhasıl çılgın, beyinsiz, müsrif (savurgan), tüketim delisi, gösteriş hastası yığınlar yetişmiştir.

4. Tembelliğe ve asalaklığa prim. Hiç kimse sıkı bir şekilde çalışmak, aldığı ücreti haketmek, helal ettirmek istemiyor. Gaye: Az iş çok paradır. Ülkedeki işsizlerin sayısı, çalışanların sayısından daha fazladır. Bütün haklar, sendikalar, toplu sözleşmeler, gürültüler, patırtılar hep çalışanlar içindir. Peki iş bulup da çalışamayanların, ekmeklerini temin edemeyenlerin haklarını korumak için bir bakanlık, sendika, kanun var mıdır? Yoktur. Böyle adaletsizlik olur mu?.. Gazeteleri açınız, kaliteli işçi ve usta ilanları göreceksiniz. Beri tarafta da milyonlarca vasıfsız işsiz bulunuyor. Ülkenin liseleri, meslek okulları, üniversiteleri işsiz yetiştirme fabrikalarına dönmüştür. Şu anda memleketimizde büyük sayıda dışarıdan gelme kaçak işçi çalıştırılmaktadır. Türk işverenleri niçin Türk çalıştırmıyor?

5. Definecilik, Titancılık, Saadet Zinciri felsefesi. Milyonlarca vatandaşımız ucuz, kolay, mümkünse bedava, havadan gelirler elde etme peşindedir. Vatan sathı defineciler tarafından köstebek yuvasına çevrilmiştir. En son Edirne’de tarihî bir caminin çok kıymetli mihrap çinileri kuduzca kırılmış ve tahrip edilmiş, bunun üzerine cami ibadete kapatılmıştır. Sebep: Bir takım alçaklar orada gizli bir define olduğunu duymuşlar… Böyle bir vandallığı, böyle bir tahribatı, böyle bir alçaklığı Balkan harbinde Edirne’mizi işgal eden Bulgarlar bile yapmamıştı.

6. Faizcilik, ribacılık, rantçılık, lüpçülük, armut piş ağzıma düş zihniyeti. Faizler ülkemizi, halkımızı, devletimizi batırmış ve bitirmiştir. Faiz gelirleri başlangıçta tatlı gelir. Oh bedavadan bol gelir… Sonra yıllar geçer, ülke parası ve ekonomisi çöker, korkunç borçlar birikir, devlet ve toplum bunların faizlerini ödeme hususunda takatsiz kalır. Sonunda büyük bir yıkım ve çöküntü olur. Bir ara bazı iri politikacılar “Borç yiğidin kamçısıdır” gibi ucuz palavralar savuruyordu. Faizli borç ve krediler bizi ne hallere getirdi, bu palavracılar halimize bakıp da utanıyorlar mı? Türkiye bir ara uluslararası bir faiz eşek cenneti haline gelmişti. Dışarıdan yüz milyonlarca, milyarlarca dolar geliyor, burada Türk parasına çevrilip faize ve repoya yatırılıyor ve altı ay sonra tekrar dolara çevrilip iki misline katlanmış olduğu halde yurt dışına çıkartılıyordu. Türkiye işte böyle batırıldı, bitirildi, 1960’lı yılların sonunda 10 TL. bile etmiyen dolar şimdi bir buçuk milyon lira oldu. Türkiye çöktü, Türkiye’nin kanı iliği sömürüldü, Türkiye’nin gelecek on nesli borç yükü altında bırakıldı. Faiz kalkındırır mıymış, yoksa batırır mıymış bazıları hâlâ anlamadılar.

7. Ahlâkâ ve fazilete savaş. Pozitivistler, ateistler, materyalistler, Darwinistler için dine, vahye dayalı bir ahlâk ve fazilet gericilik demektir. Onlar, kendi kafalarına, kendi işkembe-i kübralarına göre dinsiz, inançsız, vahiysiz, nebevî rehberliksiz, şeriatsız bir ahlâk ve fazilet uydurmaya, kurmaya çalıştılar ama olmadı. Bir Müslüman toplumda Allah inancına dayanmayan bir ahlâk düşünülemez. Tahripçiler yüzünden toplumumuzun ahlâkî durumu bozuldu. Hırsızlık, rüşvet, hortumculuk, haram yiyicilik, kapkaççılık genelleşti. Ülke sathında güven kalmadı. Ülke çetelerin, mafyaların cirit attığı bir meydan oldu.

8. Çetelerin, azınlıkların, holdinglerin küçük menfaatleri için ülkenin, halkın, devletin genel ve büyük menfaatleri ayaklar altına alındı. Otobüs şirketleri çok kazansın diye demiryolları kasıtlı olarak baltalandı, sabotaja mâruz kaldı. Yine aynı sebeple deniz taşımacılığı baltalandı. Son elli yıl içinde demiryollarını ve deniz taşımacılığını ihmal ettiğimiz için yüz milyonlarca, hattâ trilyonlarca dolar israf ve ziyan edildi. Yabancı ve yerli sömürgecilerin menfaatleri için yüzde yüz millî ve yerli bir otomobil sanayii kurdurulmadı; başkalarının çürük çarık, çağ dışı, demode otomobilleri montaj usulüyle üretilerek iç piyasa tokatlandı. Bu yolla birkaç aile, holding, küçük bir sektör milyarlarca dolar vurdu ama memleket battı.

9. Ülkemizi sömürgeleştirmek için ziraatimiz ve hayvancılığımız çökertildi. Artık topraklarımızın büyük kısmı ekilmiyor, her yıl Kıbrıs adası büyüklüğünde toprağımız erozyonla akıp gidiyor. Şu koskoca Türkiye dışarıdan kavun, karpuz, domates, buğday, pirinç, nohut, sarımsak satın almaya mecbur bırakıldı. Bütün bunlara sebep olan kaltabanların vatan hainlerinin, yiyicilerin Allah belâlarını versin! 15 Ağustos 2003