Türkiye’yi anlamak isteyen akıllı kimsenin, bilmesi ve kabul etmesi gerekli olan ilk büyük gerçek, bu memleketin bir mafyalar ülkesi haline gelmiş olduğudur. Bu gerçeği bilmeyen, görmeyen, gözönüne almayan, hesaba katmayan bir kimse bugünkü durumu, yakın tarihi ve geleceği anlayamaz.

Dünyanın birçok medenî, ileri, demokrat, hukukun üstünlüğü ilkesini esas olarak almış, insan haklarına bağlı ve saygılı ülkesinde de mafyalar ve mafyacılık vardır. Ancak o ülkelerdeki ile bizdekinin arasında birtakım farklar vardır:

Türkiye’deki mafyacılık genelleşmiştir.

Kontrolu ele geçirmiştir.

Bellibaşlı mafyalar hangileridir? Sayalım, sıralayalım:

– Uyuşturucu mafyası,

– Silah kaçakçılığı mafyası,

– Arazi mafyası,

– Fuhuş mafyası,

– Çek-senet mafyası,

– İhale mafyası,

– Kumar mafyası,

– Cezaevi mafyası,

– Otopark mafyası,

– Fırıncılar mafyası,

– Hal mafyası,

– Kapkaççılık mafyası,

– Servis taşımacılığı mafyası, vs… vs…

Mafyaların bir de ideolojilere, dinlere, etnik kökenlere göre tasnifi yapılabilir:

– Resmî ideoloji mafyası. Bunlar sahte Atatürkçüdür. Atatürk’ü kullanarak malı götürür, soygun yapar.

– Ülkücü, Türkçü, milliyetçi mafya. Bunlar kesinlikle gerçek ve samimî ülkücü değildir. Merhum Ahmet Arvasî vaktiyle şöyle yazmıştı. “Gerçek ülkücüler vardır. Ülkücü geçinenler vardır. Ülkücülükten geçinenler vardır…”

– Dinci, İslâmcı, siyasal İslâmcı mafya. İslâm düşmanları bu zümreye mensup haşaratı ve eşkiyayı İslâm’la ve samimî Müslümanlarla özdeşleştirmeye kalkışıyor. Böyle bir şey iftiradır, hezeyandır, yalandır.

– Pembe mafya. Bu ülkede dehşetli bir hakimiyet, saltanat ve hegemonya kurmuş olan Pembeler en büyük, en amansız, en canavar mafyadır.

– Türkçü, ülkücü mafyaya paralel olarak Kürt, Laz, Çerkes mafyaları da vardır.

Bu sınıflandırmayı ve açıklamaları yaparken; namuslu, şerefli, vatansever olan her vatandaşı ve topluluğu tenzih ettiğimi de belirtmeliyim. Bizim konumuz mafyacılık yapan yahut mafyamsı faaliyetlerde bulunan; devletin, halkın, vatanın servetini zimmetlerine geçirenlerdir.

Mafyacılığı incelerken yapılacak en büyük yanlış; konuyu bölmek, bir kısım mafyalara ver yansın ederken, kendi inançlarına ve ideolojilerine bağlı olanlardan bahs etmemektir.

Öteki mafyalar kötüdür,

Benim mafyam iyidir…

Mafyacılık zihniyeti ve metodları ülkenin birçok temel ve hayatî kurumuna da sızmıştır. Burada bu kurumların adlarını yazmak mümkün ve doğru olmaz.

Mafyaların, mafyacılığın siyasete sızmış olduğunu söylemekle yetiniyoruz.

Bizdeki mafyacılığın temel ve ana özelliklerinden biri de, sistemin bir ilkesi haline gelmiş olmasıdır.

Sistem mafyacılığı, rüşveti, kokuşmayı, hortumlamayı, ülkeyi yağma etmeyi, devlet ve millet malını ganimet olarak almayı sanki meşru hale getirmiştir.

Ülkemizde mafyacılık bir sacayağı gibidir: Siyasetçiler, büyük bürokratlar, asıl mafyacılar.

Mafyacılıkla mücadele edilmiyor mu? Ediliyor ama “Hamamın namusunu kurtarmak” şeklinde…

Mafyaların, mafyacılığın, su üzerinde görünen kısmı vardır, bir de su altında kalan, görünmeyen kısmı. Bu ikinci kısım, birinciden on misli büyük ve dehşetlidir.

Mafyalar, mafyacılar, kendilerine yapılan düşmanlıkları ve saldırıları asla affetmezler.

Fikirlerini, görüşlerini, İslâm’a ve dindar Müslümanlara agresif şekilde saldırmasını kabul etmediğimiz gazeteci Uğur Mumcu uyuşturucu, silah kaçakçılığı ve PKK mafyası (PKK ayrı şeydir, PKK’dan yararlanma mafyası ayrı şey…) tarafından temizlenmiştir.

Yakın tarihimizde birtakım politika ve ideoloji büyükleri, ticaret yapmadıkları, aileden gelen bir servetleri olmadığı halde kısa zamanda dünya çapında efsanevî servetler elde etmişlerdir.

Türkiye’deki mafyacılığın, kokuşmanın; ülke, devlet ve vatanı yağma etmenin ruhunu, temel felsefesini, ana ilkesini bilmek ve anlamak isteyenler Uğur Mumcu’nun “Kazım Karabekir Anlatıyor” adlı kitabının bir yerindeki konuşmayı okumalıdır. (Burada yazsana… Yazamam…)

Bendeniz, Türkiye’nin ezici çoğunluğunu, dominant halk unsurunu meydana getiren İslâmî kesime mensup bir vatandaşım. Yıllardan beri bozuk İslâmcılara, din sömürücü haydutlara, mukaddesat bezirganlarına, en ağır şekilde çatmakta, özeleştiri yapmaktayım. Benim için “öteki hırsızlar kötü, benim hırsızlarım iyidir…” diye bir düstur ve felsefe yoktur.

Bu memleketteki bütün vatanseverlerin, bütün aydınların (acaba bizde gerçek aydın var mıdır, varsa kaç kişidir?) kötülükleri genel olarak ele almaları, “Benim hırsızım iyidir, öteki hırsızlar kötüdür” felsefesini bırakmaları gerekir.

Şu hususu da açıkça belirteyim ki, kendimi aydın olarak görmek gibi bir kuruntum da yoktur. Okur yazar bir Türkiyeliyim; vatanımı, halkımı, devletimi, tarihimi, kendi kimliğimi ve kültürümü severim, korumaya çalışırım. Evrensel ahlâk, fazilet ve bilgelik ilkelerine bağlıyım.

Mafyacılığa, din sömürüsüne kayan birtakım düşük karakterli, güdük akıllı (süfeha, beyinsiz), münafık, bio-jenetik yapıları çürük ve değersiz İslâmcılar, başarılı olmak için rahmanî İslâm ilkelerine sırt çevirmişler ve şeytanî yollara girmişler, İslâm-dışı metodları uygulamışlardır.

İslâm dini, gayeye ulaşmak, Hakka hizmet etmek için her vasıtayı mübah görmez.

Hakka, dine, ülkeye, halka hizmet etmek isteyen Müslümanların bu hizmetleri İslâmî ilkelerin, evrensel bilgeliğin, ahlâk ve fazilet kurallarının ışığında ve dairesinde yapmaları gerekir.

Kokuşma ile milyarlarca dolar elde edecek ve sonra bu paralarla hizmet edecek. Efendi, sen kimi kandırdığını sanıyorsun?

İslâmî kesimde, yakın tarihte maalesef öyle adamlar faaliyette bulunmuştur ki, bunlar dindar halktan milyarlarca dolar toplamışlar ve bu paraların büyük kısmını zimmetlerine geçirmişlerdir.

Yüce İslâm dinini gayr-i meşru metodlara, mafyacılığa alet edenler İslâmî hareketi, siyasal İslâm’ı kirletmişlerdir.

Mafyacılık hastalığı sosyal, siyasal, kültürel ve iktisadî yapıyı iliklerine kadar sarmıştır. Sosyal bir septisemi (mikropların bütün vücuda yayılması) vak’ası karşısındayız. Bugünkü sistemle, bugünkü kanunlarla, bugünkü zihniyetle, bugünkü ahlâkla bu hastalığı yenmek mümkün değildir.

Türkiye’nin radikal, köklü, esaslı bir değişime ihtiyacı vardır. Statükocuların en büyük çelişkileri, ölesiye savundukları sistemin, bütün kötülüklerin ve yanlışlıkların ana kaynağı olduğunu anlamazlıktan gelmeleridir.

Türkiye kurtulmak istiyorsa, mevcut düzene, bir alternatif bulmalıdır. 01 Mart 2005