Perşembe

 

İsrail ordusu Filistinlilere sadaka olarak bırakılmış


Gazze bölgesinde piknik yapan âciz sivilleri vurdu, mâsum kadın ve çocukları öldürdü. İnsanlık âlemi bu cinayet karşısında, bundan öncekilerde olduğu gibi gerekli tepkiyi göstermedi. Başkan Bush hâdiseyi kınamadı, Birleşmiş Milletler sessiz kaldı. Şuradan buradan cılız iniltiler geldi ama bunlar yetmez.

Bir Yahudinin burnu kanayınca dünya ayağa kalkıyor,

Yahudi olmayanlar haksız yere katl edilince ses çıkmıyor. Bu adaletsizliğe, bu eşitsizliğe, bu tepkisizliğe isyan etmemek mümkün mü?

  • Yahudiler diğer insanlardan daha insan değildir.
  • Yahudiler diğer insanlardan daha eşit değildir.

    İsrail devleti Siyonizme dayalıdır.

    Siyonizm ırkçı bir ideolojidir. Yahudiler seçkin bir ırk ve ümmet olduklarına inanırlar. Bu inanç, onlara Yahudi olmayanlara

    (goim)

    zulm etme, onları ezme, onları öldürme hakkını vermez.

    Türkiye’nin bugünkü Filistin/İsrail toprakları üzerinde birtakım mânevî hakları bulunmaktadır. Yanlış anlaşılmasın, maddî haklar demedim, mânevî haklar dedim. Lozan andlaşması ile o topraklar üzerindeki hükümranlık hakkımızdan vaz geçmişizdir. Ancak mânevî haklarımız ve vazifelerimiz bakidir. Türkiye orada Müslümanlara ve Hıristiyan Araplara yapılan haksızlık ve zulümlere karşı sessiz kalamaz. Elbette İsrail’e savaş ilan edecek değiliz ama onu uyarmamız, protesto etmemiz, zulümlerine mâni olmak için bütün meşru yollardan çalışmamız gerekir.

    Siyonistlerin yaptığı zulüm, katliam, haksızlık ve kötülükleri insaflı ve vicdanlı Yahudiler bile protesto ediyor. Neturei Karta hahamları “İsrail devleti gayr-i meşrudur, Yahudiler bu devlete itaat etmemelidir, Filistin Filistinlilerindir, İsrail devleti tasfiye edilmeli, ülke hakikî sahipleri olan Araplara verilmelidir…” diye açıkça ve cesur bir şekilde bağırıyor.

    İsrael Shamir

    ve

    Uri Avneri

    gibi Yahudiler, İsrail’e ve Siyonistlere en ağır tenkitleri yöneltiyor. Biz, Türkiyeliler unutmayalım ki, 1917’ye kadar Filistin’de yaşayan halk Osmanlı devletinin tebaası (uyruğu) idi. Bu tebaalık bitmiştir ama orada yaşayan Müslümanlar bizim din kardeşlerimizdir. Hıristiyan Araplar da komşularımızdır. Din kardeşliğinin coğrafî ve siyasî sınırları yoktur.

    Medenî insanlar zulüm ve haksızlık karşısında dilsiz şeytanlar gibi susmazlar. Gerçek Müslümanlar haksızlıkları elleriyle (fiilen), buna güçleri yetmezse lisan ve yazı ile, buna da güçleri yetmezse kalben buğz ederek önlemeye çalışırlar.

    Sevgili, mazlum, mağdur Filistinli kardeşlerimizin hepsini suçlamıyorum ama 1917’de General Allenby kumandasındaki Haçlı İngiliz ordusu Kudüs’e girdiği vakit birtakım beyinsiz Araplar bu işgalci ve istilâcı orduyu davul zurna ile karşılamışlardı. Sonra belâlarını buldular.

    Osmanlı devleti yaşamış olsaydı, İsrail olmayacaktı, Filistinlilerin vatanları çalınmayacaktı.

    Tarih boyunca Yahudiler Avrupa’da zulme uğramışlardır. İddialar doğru ise İkinci dünya savaşında Almanya’da milyonlarca Yahudi yok edilmiştir. İsrail’de yerleşmiş olan Yahudilerin Avrupa ülkelerine gönderilmesi gerekir. Nerede zulme uğradılarsa, hakları orada kendilerine iade edilmelidir.

    Filistinliler Yahudilere zulm etmediler ki, başkalarının yaptıkları zulmün faturasını ödesinler.

    Böyle giderse Siyonizm Yahudilerin başına büyük felâketler getirecektir.

    Zulme karşı iki kuvvet vardır:

  • Birincisi:

    Allah zulmü ve zâlimleri sevmez. Allah zâlimlere mühlet verir ama onları asla ihmal etmez.

  • İkincisi:

    İnsaflı, vicdanlı, adaletsever insanlık zâlimleri lânetler ve günü gelince onları tepeler.

    Şu gerçek bilinmelidir ki Siyonizm, Musevîlik dinine taban tabana zıttır. Siyonizmi çıkartanların çoğu dinsiz Yahudilerdir.

    Musevîlik dinine göre, Allah Yahudileri cezalandırmış ve dünya sathına çil yavrusu gibi dağıtmıştır. Samimî ve gerçek Yahudilerin vazifesi, kaderleri icabı yaşadıkları ülkelerde, oranın halkına ve devletine zarar vermeden namuslu bir şekilde yaşamaktır. Onların dinine göre “Vaad edilmiş Mesih” gelmeden Yahudilerin Filistin’e dönmeleri yanlıştır, büyük günahtır, felakete ve kıyıma yol açacaktır.

    Avrupa’da türlü zulümlere, katliâmlara uğrarken kendilerine kucak açan Türkiye’ye karşı da bir kısım Yahudiler büyük haksızlıklar ve nankörlükler etmiştir. Bir kısım dedim, hepsini kasd etmiyorum.

    Birinci dünya savaşında Gelibolu ve Filistin cephelerinde Siyonist lejyonları tertipleyerek İngiliz bayrağının gölgesinde, velinimetleri Osmanlılara karşı çarpışmışlardır.

    Şu anda ülkemizde resmî rakamla 25 bin Yahudi ve Musevî bulunmaktadır. Bunlara bir şey dediğimiz yoktur. Onların bir kısmı hakkında Hahambaşı birkaç ay önce Sabah gazetesinde yayınlanan bir röportajda şu sözü söylemiştir: “Onları eşek ahırına bağlasanız, eşeklere hakaret etmiş olursunuz!..”

    Ülkemizdeki Yahudilerin sayısı bundan ibaret değildir. Bir buçuk milyon kadar da

    Kripto Yahudi

    vardır. Bunlar zâhiren Türk ve Müslüman görünüyorlarsa da, asıl kimlikleri Yahudiliktir. Bu Yahudiler, ülkemizde güçlü bir hâkimiyet ve saltanata sahip olmuşlardır. Müslümanlarla ve Türklerle iyi geçinmeleri gerekirken, açık ve sinsi yabancılaştırma, bozma, kirletme siyaseti takip etmektedirler. Sabatay Sevi son üç buçuk asırlık tarihimizin beş önemli şahsiyetinden biridir. Bu adam geleneksel Musevîlik dinini de bozmuştur.

    Musevîlikte kadınların iffetli olmaları, erkeklerle sıkı fıkı olmamaları prensibi var iken, Sabatay Sevi bunu kaldırmış, kadınları sözde hürleştirmiştir. Yine geleneksel Musevîlikte, cumartesi günleri sinagoglarda, hangi devletin hakimiyeti altında bulunuluyorsa onun hükümdarına (başkanına) ve hükümetine dua edilmesi vardır. Sabatay bunu da kaldırmıştır. Türkiye’nin bugünkü duruma düşmesi Kripto Yahudiler yüzündendir. Bugünkü sosyal, kültürel siyasî, ekonomik krizler onların eseridir.

    Yakın tarihimizdeki bütün yenileşme, inkılap, ihtilal, iğtişaş, devrim, değişim hareketlerinde onların büyük miktarda tuzu biberi bulunmaktadır. Türkiye’deki müzmin din-devlet kavgasını onlar çıkartmıştır. Şişirme şöhretli bir Gizli Yahudi’nin bundan birkaç yıl önce New York’ta, “Biz yirminci yüzyılda iki devlet kurduk…” dediği rivayet ediliyor.

    Hiçbir azınlığın:

    (1) Kendisini ülkesine kabul etmiş olan bir milleti yabancılaştırmaya, ezmeye ve sömürmeye hakkı yoktur.

    (2) O milletin temel hak ve hürriyetlerini, geçersiz bahaneler ve gayr-i meşru real-politiklerle çiğnemeye ve inkâra hakkı yoktur.

    (3) Azınlık olmasına rağmen kendisini yerli halktan daha üstün, daha eşit görmeye hakkı yoktur.

    (4) Müslüman çoğunluğa sömürge yerlisi, ikinci sınıf vatandaş, zenci ve parya muamelesi yapmaya hakkı yoktur.

    (5) O milletin millî kültürünü ve kimliğini erozyona uğratmaya, onu dejenere etmeye hakkı yoktur.

    (6) Tarihî kopukluk ve ârızaya dayanan bir sistem kurmaya hakkı yoktur.

    Bütün vicdanlı ve insaflı Yahudileri düşünmeye davet ediyorum. Yahudilerden Profesör Abraham Galanti gibi insaflı, vicdanlı, vatansever, Müslüman çoğunlukla dost aydın kişiler de çıkmıştır. 16 Haziran 2006