Türklere ve Müslümanlara Yasak
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Ocak 2019
Daha önce de yazmıştım, bendeniz Müslümanım ama İslâmcı değilim, Türküm ama Türkçü değilim. Türkiye’nin, Türklerin iyi olmalarını, yükselmelerini isterim ama bunun için herhangi bir
ihtiyacım yoktur. Bir ülkede yaşayıp, bir toplumun içinden çıkıp, onların iyiliğini istememek, onların iyiliği için çalışmamak çok kötü bir şeydir. Hele vatanının, halkının aleyhinde çalışanlar ve konuşanlar çok alçak ve çok soysuz kişilerdir.
Bütün İslâmcıları kasd etmiyorum, bir kısım İslâmcıların malı götürdüklerini, haram servetler edindiklerini tevâtür beyyinesi ile duyuyoruz.Onlara lânet ediyorum. İslâm’a zarar veriyorlar, Müslümanlara leke sürüyorlar.
Birtakım milliyetçilerin ve Türkçülerin, geçen koalisyon zamanında neler yaptıklarını çok iyi biliyoruz. Bilmemek mümkün müdür? Gazeteler yazdı, televizyonlar verdi, bazı konular mahkemelere intikal etti.
Doğru, dürüst, ahlâklı, faziletli, vatansever, haram yemez, kara para sahibi olmak için dolap çevirmez temiz İslâmcılar ve Türkçüler başımın tacı olsunlar. Ben İslâmcı ve Türkçü değilim ama böylelerini severim, onlara hürmet ederim.
Neyse bu girizgâhtan sonra asıl konuya geçeyim. Ortada bir rivayet var:
– Bazı önemli makam ve mevkilere Türkler getirilmeyecek…
– Yine böyle makamlara dindar ve samimî Müslümanlar getirilmeyecek…
Ülkemizde böyle gizli bir protokol olduğu iddia ediliyor. Bu ülke ve bu halk, büyük bir cihan imparatorluğunun enkazı üzerine kurulu olduğu için bizde hayli ırk ve köken bulunmaktadır. Bunlar Türkçe konuşmakta, büyük ölçüde Türkleşmiş bulunmaktadır. Türkiye’nin bütün makamları ve mevkileri elbette, kökeni ve etnik grubu ne olursa olsun bütün ehil vatandaşlara açıktır.
O halde Türklere de açık olmalıdır. O halde Müslümanlara da açık olmalıdır.
Zahiren Türk ve Müslüman görünüyorlar, gerçekte ise başka bir ırka ve başka bir dine mensupturlar.
Türkiye, adından da anlaşılacağı üzere Türklerin, Türkçenin hâkim olduğu bir ülkedir. Bu ülkede Türkleri dışlamak çok yanlış bir şeydir ve memleketin yüksek menfaatlerine aykırıdır. Önemli olan, bir takım makam ve mevkilerin şu veya bu ırka mensup olanlara verilmesi değil,
olan kimselere verilmesidir. Yine bazı rivayetler var: Birtakım makam ve mevkilere
gelmesi doğru olmazmış… Allah Allah! Kim çıkartmış bunu?
Oğuz Türkleri, Osmanlı devletini kurmuş olduklarından dolayı cezalandırılmak mı isteniyor? Eğer layık ve ehil iseler, birtakım önemli makam ve mevkilere Türklerin, Oğuz Türklerinin geçmesinden ve memlekete, millete, devlete hizmet etmesinden daha normal, daha tabiî ne olabilir?
Türklere tatbik edilen gizli ve sinsi boykot ve dışlama dindar Müslümanlara da tatbik ediliyor. Şu yüksek makama şu zat çıkamazmış çünkü o dindarmış, namaz kılıyormuş, hanımı başını örtüyormuş… Bu gibi düşünceler, protokollar ne büyük saçmalıktır.
başbakan olmuşlar ve ülkelerini idare etmişlerdir. Avusturya ile İsrail arasında, Sovyetler Birliği’nden gelen kaçak göçmenler konusunda bir ihtilâf çıkmıştı, o zaman Yahudi Kreisky şöyle demişti:
– Ben Avusturya başbakanıyım, Avusturya’nın menfaatlerini korumakla vazifeliyim!
Osmanlı İmparatorluğunda,
devrinde Yahudi kökenli bir Paşa Sadrazamlık yapmıştır. Devlete, millete, Padişaha, Halifeye hizmet etmiştir. Vatandaş açık Yahudi, nüfus kartının din hanesinde Musevidir yazılı; bu zat şu veya bu vazifeyi hakkıyla yapmaya ehliyetli ve liyakatli ise geçsin o makama, yapsın hizmetini, biz de yararlanalım.
Buna kim itiraz eder? Bizim itirazımız, iki kimlikli, iki dinli, iki ırklı bir azınlığın ülkemizde tekel, hakimiyet, saltanat kurmak istemesidir. Çoğunluğu teşkil eden Türkleri ve Müslümanları sevseler, yine fazla itiraz etmeyeceğim. Sevmiyorlar, Türklere ve Müslümanlara
diyorlar.
Bir makama, bir mevkie geçtikleri zaman vatanseverce hizmet ediyorlar mı? Orası da şüpheli.
İçinde yaşadığımız şu 2006 yılında ülkemizde çok önemli hadiseler cereyan edecektir. Bazıları “Adam sen nelerden bahs ediyorsun, bu söylediklerinden bizim haberimiz yok…” diyeceklerdir. Onlara “Zaten sizin neden haberiniz var ki?..” cevabını veririm.
2006 yılında ülkemizde çok önemli hadiseler cereyan edecektir. Bazıları “Adam sen nelerden bahs ediyorsun, bu söylediklerinden bizim haberimiz yok…” diyeceklerdir. Onlara “Zaten sizin neden haberiniz var ki?..” cevabını veririm.
2006 yılı Türkiye için bir dönüm noktasıdır.
Dünyayı bir kubbe olarak kabul ediniz, Türkiye o kubbenin kilit taşıdır. ABD Türkiye’yi kendi haline bırakmaz. AB Türkiye’yi kendi haline bırakmaz. İsrail Türkiye’yi kendi haline bırakmaz. “Efendim, bu ülkede demokrasi var, hangi parti seçimleri kazanırsa, ülkeyi ve devleti kendi görüşlerine göre idare eder, yönlendirir…” Böyle diyenlerin kuş kadar akılları, böcek kadar iz’anları yoktur.
Bu ülkede iki anayasa olduğunu bilmiyor musunuz? Birinci ve resmî anayasayı küçük bir ücret mukabilinde kitapçılardan alabilirsiniz. İkincisi gizlidir. Milyar verseniz, okumak için bir nüsha bulamazsınız. Birtakım adamlar: “Biz bu memleketi sokakta bulmadık. Bu ülke bize atalarımızdan miras kalmıştır. Onu biz idare edeceğiz. Burada bizim prensiplerimiz hakim olacaktır” diyorlar.
Bu memleket onlara atalarından kalmış… Peki biz Müslümanlara kimden kaldı? Bizim de atalarımız var ve bu ülke bize kendi atalarımızdan miras kalmıştır. Dindar bir kimse şu veya bu makama ve mevkie geçemezmiş. Kim çıkartmış bu kuralı? Bir Türk, bir Müslüman niçin o makamlara çıkamayacakmış? Ellerinde akla, mantığa, vatanseverliğe, bilgeliğe uygun gerekçeleri var mı?
Müslüman bir ülkede dindarlık suç olur mu? Namaz kılmak suç olur mu? Karısının başını bir eşarpla örtmek suç olur mu? İçki içmemek suç olur mu? “Biz namaz kılanlara karışmıyoruz…” diyeceklerdir. Yalan söylüyorlar.
Onların namaz kılmayı gericilik ve suç olarak gördüğünü biz çok iyi biliyoruz. Laik bir ülkede bir adamın karısının başı açık olabilir, kapalı olabilir. Devlet buna karışmaz. Düşünebiliyor musunuz? Bir lise müdürü, Diyanet vakfına müracaat ediyor ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yayınladığı Kur’ân meallerinden öğrencilere dağıtmak için bir kaç yüz adet istiyor. Bu duyuluyor ve bir gazete aleyhte yayın yapıyor. Müdür suç işlemiş… Peki öğrencilerine Tevrat dağıtmış olsaydı ne diyeceklerdi? Aferin ne güzel Diyalog ve Hoşgörü yapıyorsun diyeceklerdi.
Türkiye’de bu yıl neler olabilir? Yaz aylarında, yazın sonuna doğru bir şeyler olabilir. İlle de olacak demiyorum, olabilir diyorum… Şu anda kapalı kapılar ardında toplantı üzerine toplantı yapılıyor. Gizli kararlar alınıyor, plan ve program hazırlanıyor, strateji tesbit ediliyor. Birtakım adamlara hitap ediyorum: Gözünüzü açın, aklınızı başınıza toplayın, dönen dolapların içyüzünü öğrenin, tedbir alın. Yine birtakım adamlara hitap ediyorum: Dünyayı götürdünüz, artık yetmez mi? Bazı kişilerin koruyucu şemsiyeleri altında birtakım mahdum beyler vurdukça vuruyorlar. Yeter artık!