Salı


 

İçine düştüğümüz derin ve çıkışı çok zor tuzaklar bir değil, iki değil. Tuzak tuzak içinde…

Sayayım:

1. Herkesin içinde kendi şeytanı vardır, bunun tuzağına düşmüşüz. Mâneviyat kahramanı ve pehlivanı olacaksın ki, bu şeytanı yenesin. Değilsen, mâneviyat ve ruhaniyet âlemlerinin kahramanlarına ve pehlivanlarına biat edeceksin, itaat edeceksin ki, onlar sana akıl versinler, yol göstersinler. Bizim biatımız yok, yularımızı şeytana vermişiz, bizi o istediği yöne sevkediyor.

2. Para, mal, menfaat tuzağı. Bu devirde bu tuzağa düşmeyen kaç kişi çıkar bunca insan arasından? Nice laf ve edebiyat Müslümanı, paraya pula kul köle olmuştur. Elbette helâl ve meşru kazanca bir şey dediğimiz yoktur. Helâl ve meşru kazanç ve servet de netamelidir, onun da hesabı vardır ama biz haram, necis, kirli, gayr-i meşru kazançları ve servetleri kasdediyoruz. Müslümanlık edebiyatı yapan şu zibidiye, şu solucana bakınız. Bre nâbekâr, edebiyatı bırak da, o muazzam serveti nasıl elde ettiğini anlat bize.Sen gırtlağına kadar harama batmışsın. Ağlayan saçı bitmedik yetimlerin, ezilen fakir halkın, on milyonlarca işsiz, aşsız, perişan fukaranın hakları var o servette. Seksen beş milyara yaptırılacak işi niçin yüz altmış milyara verdin? Cevap versene. Böyle sorguladığımız için biz münafık mıyız? Hayır asıl katmerli münafık sensin! Hiçbir ihlaslı, vicdanlı, namuslu, şerefli, haysiyetli Müslüman Şer’-i şerifin haram kıldığı gayr-i meşru yollardan para kazanmaz. Bizim dinimiz, işlerden yüzde on komisyon almayı, bir trilyona yapılacak işi iki trilyona yaptırmayı, rüşveti, adam ve firma kayırmayı doğru bulmaz. Bunlar haram işlerdir. Helâldir diyenler kâfir olurlar; haramdır ama biz yaparız diyenler de ilahî gazaba ve azaba lâyık olurlar. Böyle yapanlara lânet olsun! Topunun canları cehenneme. İyi bir Müslüman, değil haram kazanç ve servetten, şüpheli paradan bile bucak bucak kaçar. Bu devirde kaç nâsiye çıkar bunca kişi arasından pak u dırahşan?

3. Benlik tuzağı. İnsanın en büyük düşmanı kendi benliğidir. Nefs-i emmâre benliğin en alt, en kötü derecesidir. Kâfirlerin, azgın fâsıkların, mütecâhir fâcirlerin, münâfıkların derecesidir. Müslüman nefsiyle büyük cihad yaparak onu dizginleyen, onu kontrol altına alan bahtiyar kişidir. Nefsini terbiye edememiş kimse gurur, kibir, şehvet, dünyevî ihtiraslar lâğımında debelenir durur. Onun muvahhid göründüğüne aldanmayın. Onun putu vardır, nefsi putudur. Kutsal Şeriat niçin gönderilmiş? İman edenler nefislerini terbiye ve tezkiye etsinler de yüce Yaratan’a kulluk etsinler diye. Nefsini terbiye edememişlerin dilleri Allah der, gönüllerinde ise nefs putu vardır. Onlar riya içindedir. Tasavvufun, tarikatların gayesi nefisleri terbiye edilmiş olgun Müslümanlar yetiştirmektir. Adam on küsur senedir kendini tarikatlı zannediyor. On sene önce kütük girmiş, hâlâ âlâ kereste duruyor. Böylesi tarikatli değil, tarikatçidir.Kabahat onda değil, müteşeyyıhında.

4. Gösteriş tuzağı. Adam’ın işleri iyi gitmiş, çuvalla para kazanmış. Tam yüz yetmiş bin dolara lüks, arazi tipi canavar gibi bir otomobil almış. Onunla, içinde karısı olduğu halde …….tan’dan geçerken ikisi polis üniformalı dört haydut tenha bir yerde durdurmuşlar, herifi ve karıyı bir ağaca bağlamışlar, paralarını, saatlerini, cüzdanlarını, kıymetli eşyalarını almışlar, arabanın üzerine de benzin dökerek yakmışlar. Onca gösteriş, gurur, kibir, nümayiş, israf bir anda yanmış, teneke yığını ve kül haline gelmiş. Zenginlerimiz maalesef çok azmıştır. Lüks arabaya doymuyorlar.Türkiye’de, Almanya’dakinden fazla lüks ve pahalı Mercedes varmış.Bizde utanma, arlanma, vicdan kalmadı. İktisat, ticaret, sanayi, ihracat, üretim konularında her geçen gün hızla geriliyoruz ama parası olanlarımız lükste, israfta, gösterişte, saçıp savurmakta çıldırmış gibi. Lüks evlerin granitleri Brezilya’dan, Afrika’dan getirtiliyor. Milyonlarca fakir açmış, vız gelir bize. Bizdeki israfı, şatafatı, lüksü Neron görse yüzümüze tükürürdü. Allah ve Resûlü tasarruflu, kanaatkâr yaşamımızı emrediyor, biz ise tam tersini yapıyoruz.

5. Rant tuzağına düşmüş nicemiz. Birtakım adamlar bir yerde, bir konuda rant ve menfaat gördüler mi hemen seğirtiyorlar ve paylarını otlamaya başlıyorlar. Bu rant helâl midir, haram mıdır? Dinimiz ve Şeriatımız buna izin veriyor mu? Bu rant paralarında halkın, ülkenin, devletin hakları vardır, o haklar bana helâl olur mu? Yarın Rûz-i Ceza’da Mahkeme-i Kübra’da bunların hesaplarını nasıl veririm?.. Böyle soruları düşünen yok. Rant var ya, eşek gibi koşacak, köpek gibi seğirtecek; otlayacak, kemirecek. Bu mel’un herifler ülkeyi soya soya bugünkü hale getirdiler. İslam’da helal ve meşru ticaret, ziraî ve hayvanî üretim, sanayi, nice hizmetler meşru kılınmıştır. Ancak dinimiz bazı alışverişleri, ribayı, spekülatif alavere dalavereleri kesinlikle haram kılmıştır.Kur’ân’da “Ribacılar Allah ve Resûlüne savaş ilân etmişlerdir” buyuruluyor. Bizim dinimizde para ticareti haramdır, riba haramdır, aldatma ve sömürmeye dayalı kazançlar haramdır. Bugünün nice rantı, reposu kirli ve kara işlerdendir. Müslüman bunlara yaklaşmaz. Bu yollarla kazanılan paralar, servetler karı satmaktan, uyuşturucu ticareti yapmaktan, adam öldürmekten daha kötü günahlardır. Zamanımızda zenginlere gıbta ediliyor. Onların servetlerini nasıl kazanmış oldukları düşünülmüyor. Helal ve meşru servet sahiplerine bir şey demiyoruz. Lakin haram ve kirli servet sahiplerine gıbta edilmez, lanet edilir ancak.

6. Asabiyet tuzağı. Kendi taassuplarımızın esiri olmuşuz. Futbol kulübü tutar gibi tarikat, cemaat, hizip, fırka, grup, zümre tutuyoruz. Taassup gözlerimizi o derece perdelemiş ki, cemaat veya tarikatımızı din ile özdeş hale getirmişiz. Hattâ ondan üstün, ondan yukarı görüyoruz. Allah’a, Peygambere, Kur’ân’a, İslâm’a, Şeriat’a saldırılınca tepki göstermiyoruz, savunma yapmıyoruz ama kendi şeyhimize, başkanımıza, efendimize, hazretimize bir fiske vurulunca, küçük bir tenkit oku atılınca küplere biniyor, havalara çıkıyor, yanardağlar gibi ateş püskürtüyoruz. Biz bu halimizle ne biçim Müslümanlarız? 24 Temmuz 2002