Üç Çeşit Cihad
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 07 Şubat 2019
Cumartesi
Müslümanlar kırk yıldır doğru dürüst cihad yapmadılar ama bol bol cihad edebiyatı yaptılar. Hattâ öyle hinoğlu hinler çıktı ki, cihad yapıyoruz diye, peşlerine takılan saf ve cahil Müslümanlardan para devşirerek büyük servetlere nail oldular. Fesubhanallah! Bizim bildiğimiz, Şeriat’ın bize öğrettiği ganimet, küffar ile yapılan ve şer’î ahkâma uygun olan cihad neticesinde elde edilen maldır ve bu tayyib ve helaldir. Müslümanları dolandırarak, tırtıklayarak elde edilen servet ne ganimettir, ne helâldir, ne de tayyib.
Mâlum olduğu üzere cihad iki türdür. Birisi küffar ile yapılan ve gayesi i’lâ-yı Kelimetullah olan küçük cihaddır. Bu cihadda ölenler, niyetleri sahih ise gerçek şehid olur, büyük bir rütbe ve şeref kazanır. Sağ kalanlar ise gaazi olur, gaziliğin de şan u şerefi çok yüksektir.
İkinci cihad “Büyük Cihad”tır ki, o nefs-i emmâre ile yapılan cihattır. Küçük cihad farz-ı kifayedir; Müslümanların yeterli sayıda bir kısmı yaparsa, diğer Müslümanların üzerinden farziyeti sâkıt olur. Bazen bütün Ümmet-i Muhammed’in toptan cihad etmesi de gerekebilir. Büyük cihad ise herkesin mutlaka yapması gereken bir farz-ı ayındır.
Nefis azgındır, kötülüğü ister, onunla mutlaka Kur’ân’ın, Sünnetin, Şeriatın, Sâlih Seleflerin eserlerinin ışığı altında mücadele edilmelidir.
Nefsiyle cihad yapmayan ve halkın büyük sandığı bir takım ünlü ve kodaman Müslümanlar ve İslâmcılar büyük değil küçüktür.
Büyük cihadın önemli ve temel rükünlerinden biri, kişinin dünya mallarına, servetine, zevklerine, lükse, konfora, israfa, saçıp savurmaya, aşırı tüketime karşı kendini frenlemesi, Şeriat sınırları dışına çıkmamasıdır. Dünya azgın ve kuduz bir fahişedir.Kendisini ona kaptıran yanmıştır.
İnsanın en büyük düşmanı kendi nefsidir. Nefsiyle cihad edemeyen kişi iyiler zümresinden değil, kötüler ve şakiler zümresinden olduğunu bilsin.
Büyük cihad yapabilmek için zeki olmak yetişmez. Aynı zamanda akıllı ve firasetli olmak gerekir. Akıl nedir, firaset nedir? Bu devir insanlarının, hattâ Müslümanların büyük çoğunluğunun bu iki kelime ve kavramdan pek haberleri yoktur.
Zamanımızda çok önemli, çok hayatî olan üçüncü bir cihad nev’i daha vardır ki, o da kültür ve medeniyet cihadıdır. Müslümanlar bu üçüncü tür cihadı yapmazlarsa, bunda başarılı ve muzaffer olmazlarsa esaretten, zilletten, zebunluktan, rezillik ve rüsvaylıktan kurtulmaları mümkün olmaz. Bu cihadın müfredatını, programını, ana maddelerini kısaca zikr etmek istiyorum:
1. Türkiye Müslümanları için okuma-yazma yani Osmanlıca öğrenmek. Kendi anadilleri olanTürkçeyi, konuşma ve sokak dili olarak değil, zengin ve engin yazılı-edebî dil şeklinde hakkıyla öğrenmek. Öyle üç dört yüz kelime çarşı pazar Türkçesiyle insan medenî ve kültürlü Müslüman olmaz. Lise ve üniversite diploman var, lakin Türkçenin en büyük şairi ve edibi Fuzulî’yi okuyup anlayıp, bu kıraattan zevk ve haz alamıyorsan câhilsin, câhilsin, câhilsin!
2. Kültür ve zihniyet bakımından şehirli ve medenî olacaksın. Kırsal kesim, gecekondu, varoş, taşra, göçebe zihniyet ve kültürüyle Müslümanlar ilerleyemez, hürleşemez, kurtulamaz. Dikkat buyurunuz, zihniyet ve kültür diyorum, yoksa herhangi bir kesimi tahfif, tezyif, tahkir etmiyorum.
3. Şifahî toplum olmaktan çıkıp yazılı toplum olacağız. Karşıtlarımızdan, rakiplerimizden, düşmanlarımızdan daha fazla ilme, irfana, kültüre, sanata sahip olacağız; onlardan daha fazla ilmî araştırma yapacağız. Bizim kütüphânelerimiz onlardan daha büyük ve zengin olacak; bizim ediplerimiz, sanatkârlarımız, araştırıcılarımız onlarınkini yarışta geçecek; Türkiye çapında, dünya çapında fikir adamları yetiştireceğiz. İlim, irfan, kültür, sanat, araştırma, düşünce konusunda bizim kuyuya attığımız taşı kırk dinsiz çıkartamayacak…
4. İyi Türkiyeliler, iyi vatandaşlar, iyi insanlar ve iyi Müslümanlar olacağız. Ülke içinde ve bütün dünyada doğruluk, iyilik, güzellik, hayırseverlikte, vasıfta, keyfiyette biz önde olacağız. En fazla hayır ve hasenatı biz yapacağız.Bizim “Ufukları Aşan Doktorlar” teşkilâtımız, Batılıların “Sınır Tanımaz Doktorlar” teşkilatından daha başarılı, daha etkili, daha hayırlı olacak.
5. İstidatlı, zeki, akıllı, soylu (ruh asaleti), kabiliyetli çocuklarımızı ve gençlerimizi mükemmel şekilde Türkçe bilen, onun yanında en az üç yabancı dile aşina olan, engin genel kültür sahibi, ahlâklı, faziletli, karakterli, mürüvvetli, fütüvvetli, güçlü ve üstün insanlar olarak yetiştireceğiz. Şarlatanlıktan, demagojiden, hizip ve meşreb taassubundan uzak duracağız. İnsanları ve insanlığı kucaklamakta Mevlânâ gibi, Yunus Emre gibi olacaklar.
6. Zenginlerimizin, varlıklı kesimimizin evlerinin içi müze gibi olacak.Yerlerde kök boyalı halı ve kilimler, duvarlarda hüsn-i hat levhaları, gravürler, tablolar, fermanlar, kütüphane dolaplarında antika kitaplar, tavan göbekleri, kendi sanat ve medeniyetimize uygun âvizeler, vitrin ve büfelerde Türk, İslâm, Anadolu sanatının en nâdide ve güzel örnekleri… olacak. Bu mekanlara girenler hayran ve lâl ü ebkem kalacak…
7. Türkiye, bugün olduğu gibi, dünya dürüstlük listesinin 10 üzerine 3 küsur ile dibinde değil, Müslümanlar sayesinde dünya birincisi olacak, 10 üzerine 9 küsur not alacak.
8. Müslümanlar belki pozitif ilimlerde, teknikte birinci olmayacaklar ama insanlıkta, merhamette, sanatta, gönül yiğitliğinde (fütüvvet), fıtrata uygun bir hayat sürmekte, huzurda, güvende, sağlıklı ve dengeli yaşamda, mimarlıkta dünya birincisi olacaklar. Onların bu güzel, örnek, model yaşayışını gören gayr-i müslimler akın akın İslâm’ı kabul ederek ebedî saadete kavuşacaklar.
Sevgili Müslüman kardeşlerim. Biz ad olarak Müslümanız ama gerçek, olgun, örnek Müslümanlar değiliz. İslâm bir vâdide, biz bambaşka bir vâdideyiz. Kur’ân’ın, Sünnetin, Şeriatın, eski büyük Müslümanların kötü gördüğü bütün mühlikât (helâk edici huylar) bizde. Gücünüze gitmesin ama biz pek çürük, pek kalitesiz, pek moloz Müslümanlar haline gelmişiz. Yüce dinimize hizmet edecekleri yerde bir takım menfur ve mel’un din sömürücüleri din ticareti, mukaddesat bezirganlığı yapıyor. Şeriatın bâtıl gördüğü, izin vermediği alış verişler, yalan, emanete hıyanet, gurur, kibir, gıybet, nemîme (koğuculuk, lâf getirip götürme), vaadinde durmama hep bizde. İçimizde öyle beyinsizler var ki, meşreblerini ve fırkalarını İslâm ile özdeşleştiriyor, hattâ İslâm’dan üstün görüyor. Yine nice sapık, kendi hazret ve baronlarını putlaştırıyor, layık olmadıkları şekilde yüceltiyor. Bunlara karşı emr-i mâruf ve nehy-i münker yapılmıyor. Velhasıl, yüzeydeki İslâm renginin altında bir sürü cahiliyet, bid’at ve bozukluk içindeyiz. İşte bütün bu olumsuzluklardan, büyük cihad ve medeniyet-kültür cihadıyla kurtulabiliriz. 06 Nisan 2003