Üç Şıktan Biri
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Ocak 2019
Çarşamba
Ashab’ın büyüklerinden
ordusunda
olup,
Rüstem ordusunda filler de vardı, kocaman cüsseleriyle görenlere dehşet veriyordu.
Birliklerini muayene ederken, nehrin karşısındaki, İslâm ordusunun öncü kuvvetleri kumandanı
ile konuştu. Ona tatlı dille:
diyerek, yine bir şeyler vermek karşılığında sulh yapılmasını teklif etti.
Zühre:
cevabını verdi.
Rüstem:
diye sorunca
dedi.
Bunun üzerine Rüstem:
diye sordu. Zühre:
diye cevap verdi.
Rüstem, karargâhına döndü, Fâris’in
ileri gelen kumandanlarını ve adamlarını toplantıya çağırdı, Zühre’nin sözlerini onlara söyledi. Onlar kesinlikle karşı çıktılar. Rüstem, nasıl olursa olsun işi barış ile bitirmek istediğinden
istedi. Sa’d,
O da zırhını giyip, kılıcını kuşanıp, atına binerek Rüstem’in ordusuna vardı.
Rüstem, çadırında altın yaldızlı bir taht üzerine oturmuş, sırma işlemeli yastıklara yaslanmış ve etrafına sırmalı yaygılar ve döşekler yayılıp serilmiş olduğu halde Reb’i onun yanına doğru gitti ve atının ayağı döşemeler üzerine basınca
denilmekle indi. Atını bağladı, hayvanın çuluna büründü ve kargısına
dayanarak o süslü ve altın yaldızlı döşemeleri çiğneyerek Rüstem’e doğru yürüdü, yerde toprak üzerine oturdu.
dedi.
Rüstem, tercüman vasıtasıyla:
diye sordukta Reb’i
dedi.
Rüstem bu hususu müzakere etmek için mühlet istedi.
Rüstem bu müddeti az buldu, daha fazla zaman istedi. Elçi
Ya İslâm dinini seç ve kabul et. Böyle yaparsan biz sizi ve toprağınızı terk eder gideriz. Yahut cizye vermeyi seç
biz bu şartı da kabul ederiz ve gerektiğinde sizi koruruz. Yahut dördüncü gün cenge hazır ol. Ben bu mühlet ve söylediğim şartlar konusunda arkadaşlarıma kefilim” dedi ve döndü.
Ertesi günü, İranlıların üzerine İslâm tarafından başka bir elçi geldi. İran ileri gelenleri onun hakkında da hor ve hakir görücü laflar ettiler.
Üçüncü gün, İslâm ordusu kumandanı
hazretleri
yi elçi olarak gönderdi. Rüstem, mühletin bu son gününde diğer günlerden daha fazla haşmet ve debdebe sergiledi. Çadırından bir ok atımı mesafeye kadar yerlere kilimler ve güzel döşemeler döşetti, ordu kumandanlarına ve maiyetine som sırma rubalar
giydirmiş idi.
İslâm elçisi Mugire ise bir yırtık gömlek ile Rüstem’in çadırına vardı ve onun yanına oturdu. Hemen onu tahttan indirdiler ve kendisine başka bir yer gösterdiler.
Bu muamele Mugire’nin canını sıktı ve dedi ki :
İranîlerin bir kısmı
dediler. Yüksek tabaka güruhu ise:
diyerek tedirgin oldular, kederlendiler.
Rüstem söze başlayarak, İran devletinin saltanatının şanından ve büyüklüğünden, Arab’ın küçüklüğünden ve şanssızlığından bahs etti,
dedi.
Mugire şu cevabı verdi:
“Biz önceleri dediğiniz gibi son derece kötü bir durumda idik. Lakin bu dünya bir nöbetleşme ve dönüşüm âlemidir.
dedi ve diğer elçiler gibi onu ya İslâm’ı kabul etmek, yahut cizye vermek yahut savaşmak şıkları arasında muhayyer bıraktı
İranlılar, Müslümanların üç teklifinden biri olan savaşı kabul ettiler, sonunda fena halde yenildiler, orduları bozuldu, devletleri yıkıldı. Bakınız: İlk Müslümanlar, Peygamber’den aldıkları ilham ve ondan öğrendikleri ile karşı tarafa üç teklifte bulunuyorlar:
Hak din olan
ederseniz bizim kardeşimiz olursunuz. İslâm’ı samimiyetle uygulamanız ve yaşamanız şartıyla sizi bırakır ve döneriz.
Bunu kabul etmez, eski dininizde kalmayı yeğlerseniz, bizim hakimiyetimizi kabul edersiniz, İslâm devletine
denilen bir vergi ödersiniz, biz gerektiğinde sizi koruruz.
İslâm’ı da, cizyeyi de kabul etmezseniz geriye
şıkkı kalır.
Bazı İslâm düşmanları cizyeyi ağır bir vergi gibi göstermeye yelteniyorlar. Değildir. Osmanlı devletinin kuruluş devrinde Balkan yarımadasındaki nice Hıristiyan ahali kendi istekleri ile Osmanlı idaresine geçmek istemişlerdi. Çünkü Hıristiyan devletlerin ve prensliklerin vergileri ve halka yüklediği mükellefiyetler çok ağırdı; Osmanlı İslâm devletinin aldığı cizye ise onlara nisbetle hafif idi.
Batı medeniyeti fen, teknik, maddî icadlar ve keşifler bakımından çok gelişmişmiş…
Bağdatlıya, Beyrutluya, Gazzeliye sorunuz: “Saatte üç yüz kilometre yol alan hızlı trenlerle seyahat edeceksin ama başına da bombalar inecek… Saatte 80 veya 100 kilometre yol alan biraz geri trenlerle seyahat edip barış, güvenlik, huzur, korkusuzluk, adalet içinde mi yaşamak istersin; yoksa hızlı trenli, bombalı, napalmli, işkenceli, sömürücü, öldürücü bir medeniyetin bayrağı altında mı yaşamak istersin? Tercihini yap!..”
24 Ağustos 2006