Obama

“IŞİD savaşı kaybedecek”

demiş. Vaktiyle ABD Vietnam’da da aynı sözü söylemiş, Komünistler savaşı kaybedecek demişti ama sonunda o ülkeye 600 bin asker gönderen ABD savaşı kaybetmişti.

Türkiyede birtakım Müslüman politikacıların olacak bitecek üslubuyla kesin konuştukları görülüyor. Olabilir şeklinde konuşsalar iyi ederler. Hem de mutlaka inşaallah diyerek.

Çağdaş, laik, anti-İslam medyada ahlaksız, densiz, hayâsız, rezil müstehcen yayınlar, kamasutra şehvet edebiyatı alabildiğine sürüyor. Buna mı üzülüp öfkelenmeli, yoksa Müslümanların bu kötülüğü yeteri kadar protesto etmemelerine mi?

Ekmek konusunda korkunç israf sürüyor, her yıl dışarıdan üç milyon ton buğday ithal eden ülkemizde günde beş milyon ekmek çöpe atılıyor. Böyle bir nankörlük ve beyinsizlik tarihin hangi çağında görülmüştür?

Müzminleşmiş, bitmez tükenmez İktidar-Cemaat savaşı sürüyor. Biteceği de yok. İnşaallah Türkiyeyi bitirmez bu savaş.

Büyük bir tarikat beş fırkaya ayrılmış, fırkalar arasında amansız savaş varmış…

Bendeniz isim vererek tartışmam, polemik yapmam. Tenkitlerim anonimdir. Hazır gömlek dikerim, kimin üzerine oturursa…

Rant konusu olacak arsa, arazi kalmadığı için çeteler şimdi askerî arazilere, parklara göz diktiler. Fırsatını bulsalar Taksim meydanının tam ortasına rezidans dikerler.

O herif yaşını başını aldı, köşeyi döndü, birkaç yüz milyonluk servet edindi ama gözü hâlâ doymadı. Hala haram rant peşinde. Onun gözünü toprak doyurur.

Çocuk kar ve kış yüzünden okullar tatil edildi diye bayram yapıyor. Akıllı bir çocuk olsaydı, bayram değil matem yapması gerekirdi, tahsilim sekteye uğradı diye.

Vefa şemsiye gibidir, yağmur zamanında elde bulunmaz.

O adamın kılığına kıyafetine baksanız zamanın Zemahşerisi sanırsınız. Halbuki, elifi görse mertek sanacak kadar cahildir.

Kendini kibar sanan kişiye efendim dedim, aha oho heee diye cevap verdi.

O kadın fahişe değildir ama niçin fahişeler gibi giyiniyor, davranıyor, anlayamıyorum…

Ben hiç yanlış yapmam diyen mağrur ve mütekebbir kişinin en büyük hatâsı, hatasız olduğunu sanmasıdır.

Üniversiteyi bitireli yirmi beş yıl olmuş, bu müddet zarfında bir tek fikrî, edebî, ciddî kitap okumamış ve kendisini aydın sanıyor. Minelgaraib!

Mücahid geçinen o herif, sabah namazlarında horul horul mışıl mışıl leşler gibi uyuyormuş. Uykucu mücahid!

Üniversiteli Müslüman genç Osmanlıca bilmiyor, öğrenmek de istemiyor, istese bile öğrenecek azmi ve iradesi yok. Bu genç okuma yazma bilmeden nasıl üniversiteye gidiyor?

Bütçesi dar ailenin kadını, ben hamsi, istavrit yemem, lüfer ve kalkan balığı isterim diyor. Hem kel, hem fodul.

O bölge akşam olunca karı pazarı haline geliyor. İlgililer ve sorumlular bunu niçin görmüyor?

Bendeniz onlarla aynı sofraya oturmam. Onlar günahsız, burnu Kaf dağında, afralı tafralı, hiç yanlış yapmaz, cart curtlu, küçük dağları ben yarattım insanlar. Bu fakir ise günahkâr, pür hatâ biçare biriyim. Onlarla aşık atamam, haddimi bilir, bir kenara çekilirim, ayak altında dolaşmam.

Nerede kalmıştık?.. Bir varmış, bir yokmuş…

Bu kadar densiz, dinsiz, donsuz, edepsiz, arsız, hayâsız haşarat nereden çıktı?

O uzak, sapa, ücra, unutulmuş dağ kasabasında adam gibi bir adam varmış. Havalar ısınınca oraya gidip onu ziyaret etmek istiyorum. Görüşmek ister mi acaba?

Ölmeden önce ölüp hiç olmak…

Ölürsün, uyanırsın, artık çok geç olmuştur.

Hoş geldiniz, safalar getirdiniz, ziyaretçi olarak başımın tacısınız, mütevazı ikramım çayınızı içip yanındaki kurabiyeyi afiyetle yiyiniz. Lütfen ve merhameten bir daha gelmeyiniz, çünkü bir saatte yüzden fazla ben ben ben dediniz. Hoşça kalınız, selamette olunuz, ellerinizden öperim…

Yavrum doktor, mühendis, işletmeci olmak o kadar zor değildir, asıl zor olan adam olmaktır. Sen nasıl adam olacaksın?

Hazret-i Ömer Müslümanlığın ve emîrliğin sorumluluğu altında inleyerek “Ya Rabbi, keşke beni bir saman çöpü olarak yaratsaydın” diye ağlarmış. Sen niçin bu kadar çok gülüyorsun.

(İkinci Yazı) Ayda 27 Milyon Tirajı Var!

Dünyanın büyük dergilerinin belki de birincisi, ABD’de çıkan Reader’s Digest’tir. On yedi lisan ve lehçede edisyonları vardır ve aylık yekûn tirajı 27 milyondur. Ebad (boyut) itibarıyla kitap boyutundadır. Bu özelliği onun kolay okunmasını ve saklanmasını sağlar. Geçenlerde Beyoğlunda Aslı Han sahhaflar çarşısına gitmiştim. Adı geçen derginin Fransızca edisyonu selection’un on kadar eski nüshasını aldım. Birinin tarihi 1957 idi ve inanır mısınız, yazılarının en az yarısının hâlâ okunabilirliği vardı.

Bizde islamî kesimde hayli dergi çıkartılıyor. Her cemaatin, her tarikatın, her tarikat şubesinin veya fraksiyonunun kendine mahsus dergisi var. Yüzlerce, belki de bin çeşit dergimiz… Bunların hiçbiri Reader’s Digest boyutunda değil. Binaenaleyh saklanmaları çok zor.

Boyutun yanında bir de yazıların kalıcı olması, aradan uzun yıllar geçse de okunabilirlik şansına sahip olması faktörü geliyor. Bu, zorun zoru bir iş.

Türkiye’de dergiciliğin durumu hiç parlak değil. Bizde, İtalya’da olduğu gibi her sayısının 500 bin bayi satışı olan bir Famiglia Christiana yok.

Gerçi bazı cemaat dergilerinin tirajları bir ara milyona ulaşıyordu ama bunlar bayi satışı rakamı değil, taşıma suyla değirmen döndürme dağıtımıyla şişirilmiş rakamlardı.

Keşke Türkiye’mizde de, aylık bayi satışı en az bir milyon olan çok ciddî, çok faydalı, çok değerli bir dergi çıkartılsa; her sayısı meraktan çatlanarak beklense, çıkar çıkmaz koşup alınsa, içindeki yazılar içercesine okunsa, resimlere ilgiyle bakılsa, ne iyi olur değil mi?

Bu anlattığım dergi sekter bir dergi olamaz… İdeolojik Kemalist bir dergi de olamaz… Bütün halkı ve gençliği kucaklamalıdır. Onu satın alanlar atamamalı, kütüphanelerinde saklamalıdır.

Müslümanlar böyle bir şeyi niçin yapamıyor? Kültürümüz mü yetişmiyor, ahlakımız mı? 15.02.2015