Salı

Ülkemizde onbeş yirmi milyon işsiz var. Var da, dışarıdan işçi geliyor. Halen on binlerce Romen atölyelerde, küçük işyerlerinde çalışıyor. Sadece Romenler değil, başka ülkelerden, meselâ Afganistan’dan da kaçak işçi geliyor ve burada iş buluyor.

Yirmi milyon işsiz var ama gazetelerin küçük ilan sayfalarının işçi ve eleman aranıyor bölümlerinde binlerce vasıflı işçi ve usta aranıyor. Bizde işsiz çok, işbilen yok.

Türkiye bu hale nasıl geldi, nasıl getirildi? Gördüğüm kadarıyla, aklımın yettiği derecede izah ve tahlile çalışayım.

(1) Bizdeki eğitim çok kötüdür. Genç nesilleri körletmekte, tembelleştirmektedir. Bizde Almanya’daki gibi, temel öğretimden sonra, ciddi liseler ve etkin çıraklık eğitimi gibi bir sistem yoktur. Okullar müessiriyetini yitirmiş, eğitim sistemi son derece kalitesiz hale gelmiştir.

(2) Eski lonca teşkilatı, ahîlik, fütüvvet ahlâkı yıkılmış, yerine bir şey konulamamıştır.

(3) Tek değer para olmuş, helal haram kavramı önemini kaybetmiş, tembellik ve avantacılık bir fazilet ve açıkgözlük haline gelmiştir.

(4) Çalışanların parolası “Az iş, çok para” çalıştıranların parolası “Çok iş, az para” olmuş; bunun ortası bulunamamıştır.

(5) Halk lükse, konfora, rahatlığa, bedavacılığa mübtelâ olmuştur. Kanaat, tasarruf, mütevazı hayat terk edildiği için kimsenin kazancı ihtiyaçlarına yetmemekte, fuzulî masraflarını karşılamamaktadır.

(6) En büyük siyasî, kültürel, sosyal güç olan medya büyük halk kitlelerini hedonizme itmiştir.

(7) Ahlâksız, rezil, namussuz, popülist, arivist bazı politikacılar oy avcılığı ve ucuz kahramanlıklar uğrunda ülkenin temellerini sarsmışlardır.

(8) Köşe dönme hırsları ticaret, iktisat, sanayi, finans hayatını altüst etmiştir.

Çalışan herkes kışlık ve yazık mesken, otomobil, lüks ve pahalı ev eşyaları, gösterişli elbiseler, lezzetli yemekler istemektedir.

Diyelim ki, küçük bir atölye açtınız ve on işçi çalıştıracaksınız. Bunlar sigorta isterler. Sonra haftada iki gün tatil. Öğlen yemeği. Bir sürü hak, hukuk, avanta. Senede birkaç ikramiye… Bütün bu hakları verseniz bile randıman ve üretim düşük olacaktır. Ne yaparsınız? Romen veya başka yabancı işçi çalıştıracaksınız.

Gittiğim bazı köylerde askerden geleli fazla vakit geçmemiş gençler var, evlenemiyorlar. Çünkü köy kızları artık köyde kalacak, çiftçilik ile uğraşacak gençlere varmak istemiyor. “Şehere gidelim, bizim de kaloriferli evimiz olsun. Buzdolabımız, otomatik çamaşır makinamız, müzik setimiz, video cihazımız, bulaşık makinamız, bir sürü elektrikli ve elektronik eşyamız, otomobilimiz, süslü mobilyalarımız olsun” diyorlar.

Birçok köylüler çalışmıyor. Yakın şehirlerdeki fabrikalarda sigortalı, sendikalı, çok haklı hukuklu rahat işler istiyorlar.

Tarla ve bahçelerinin bir kısmını şehirlilere yazlık yapmaları için satan köylüler, elde ettikleri milyarlarla otomobil, otomatik çamaşır makinası, bulaşık makinası alıyor, keyfine bakıyor.

Artık Türkiye kendisine yetecek kadar buğday ve et üretmiyor. Pirincimiz, fasulyamız, nohutumuz dışardan geliyor. Muz bahçelerimizi körlettik, ta orta ve güney Amerika’dan gemilerle muz getirtiyoruz. İtalya’dan, Hollanda’dan saksı içinde çiçek ve fidan ithal ediyoruz. Geçen gün bir lokantacı dostumla konuşuyordum, İran’dan sebze geliyormuş. Çarşamba günü pazarda büyük, parlak, çok güzel görünüşlü elmalar gördüm, İtalya’dan getirilmiş. İtalya bir şey değil, Şili’den uçakla elma geliyor.

Milyonlarca insanın parolası şudur: Fazla çalışamam, zahmete katlanamam, her işi yapamam, ucuza çalışamam…

Memleketteki resmî ideoloji, bozuk düzen, hedonist ahlâk, paraya put gibi tapma sapıklığı, ahlâksızlık, kalitesizlik iş, sanayi, ticaret hayatını bu hallere düşürmüştür.

Japonlar bir işçiye ayda iki milyar lira maaş ödüyor, televizyon, otomobil yapıyor. Bunları gemilere yüklüyor, yedi deniz aşıyor, burada gümrük ödüyor ve bizim ürettiğimiz mallarla rekabet ediyor. Bunun sebebi nedir? Bizim ahlâksızlığımız, idealsizliğimiz, vasıfsızlığımızdır.

Türkiye çok, ama çok kötü idare edilmektedir. Türk parası dünyanın en kötü parası haline getirilmiştir. Yabancı bir ülkede Türk parası bozdurtmaya kalktığınızda alaycı bir tebessümle karşılaşıyorsunuz. Bir Amerikan doları resmen 46, karaborsada 50 Suriye lirası ediyor. Bizde ise bir dolar, 600 bin lirayı geçmiştir. Politikacılar, idareciler, başımızdakiler Türk parasını bitirmişlerdir.

Sosyal Sigortalar, Emekli Sandığı çökertilmiştir.

Şu altmış beş milyonluk ülkede her şey beş milyon kişinin menfaati için çalışmaktadır.

Eğitimi, sistemi düzeltmek, bozuklukları gidermek için propaganda yapanlara kötü gözle bakılıyor. Statükocular hallerinden memnundur. Çünkü onların tuzları kurudur. Geçen gece, bir görüşme yapmak için büyük otellerden birine gitmiştim. İçinde birkaç restoran vardı. Bu lokantalardan birinin önündeki mönüye baktım. Bir yemek en ucuza 22 milyon liraya yeniliyordu. Mutlu ve putlu azınlık için yirmi iki milyon para mıydı?

Medyada öyle köşeyazarları, öyle televizyon sunucuları var ki, aylık maaşları altı milyardır. Daha fazla alanlar da vardır. Çeteler trilyonları götürmektedir. Laiklik ve çağdaşlık ticareti yapan haydutlar ile din sömürüsü yapan eşkıya götürme ve haramyeme hususunda yarış halindedir.

Benim şu yazımı kaç gazete ve dergi aynen yayınlayabilir? Bu işlerine gelir mi? Cesaretleri ve menfaatleri buna uygun mudur?

Türkiye her geçen gün biraz daha batmaktadır, batırılmaktadır. Ülke günde yirmi dört saat, haftada yedi gün, senede üç yüz altmış beş, dört senede bir üç yüz altmış altı gün soyuluyor. Pislik, kokuşma, rüşvet, suiistimal, hortumlama, haram yiyicilik, saçı bitmedik yetimlerin hukukunu çiğnemek normal ve olağan hale gelmiştir. Pis ve iğrenç politikacılar ve idareciler ülkemizi altından kalkamayacağı borçlara batırmışlardır.

İmkanları bizden az, yüzölçümü bizden küçük, nüfusu da bizim yarımız kadar olan Güney Kore harikalar meydana getirirken zavallı Türkiye darbelendikçe darbeleniyor, soyuldukça soyuluyor.

Altı yüz küsur kilometrelik küçücük Singapur ilerleme, kalkınma, problemlerini çözme, zenginleşme konusunda dev hamleler yaparken biz bataklıklar içinde çırpınıyoruz.

Mercedes otomobilleri üreten ve nüfusu bizden fazla olan zengin Almanya’da bizdeki kadar Mercedes yok. Cep telefonu konusunda halk çılgın gibi. Tembellik, asalaklık, kopyacılık, köşeyi dönme felsefesi, faizcilik, avantacılık, bir koy on al zihniyeti, definecilik, lotaryacılık bu ülkeyi mahvetti, içi ateş dolu bir uçurumun kenarına getirdi.

Ülkeyi, milleti, devleti ayakta tutan, güçlü kılan bütün temelleri yıktılar. Onların yerlerine hiçbir şey koyamadılar. Allah belâlarını versin! 10 Mayıs 2000