Pazar

1. Hadîs-i şerifte “Büyüklerimize saygı göstermeyen, küçüklerimize şefkat beslemeyen bizden değildir” buyurulmaktadır. Şimdi bazı neo-haricî gençler ve ham kişiler, meşreb ve tercih farklılıkları yüzünden kendilerinden büyük Müslümanların aleyhinde konuşuyor, küçüklere de gaddarca ve sert muamele ediyor.

2. Yine hadîs-i şerifte “Siz birbirinizi sevmedikçe gerçekten mü’min olmazsınız” buyurulmuştur. Mü’minler birbirlerini sevmeye, birbirlerine acımaya, kardeşlik haklarının vecibelerini ve gereklerini yerine getirmeye mecburdur. Mezhep, meşreb, tarikat, fırka, hizip, grup, cemaat farklılıkları önemli değildir. Önemli ve esas olan iman kardeşliği ve beraberliğidir. Mezhebini, meşrebini, hizbini, tarikatını dinin üzerinde tutanlar dengesiz Müslümanlardır. Hizaya ve itidale gelmeleri gerekir.

3. Dinimizin temel kurallarından biri az yemek yemektir. Gerekenden fazla yemek yiyen, ihtiyacından fazla kalori alan kişiler Kitabullah’a, Sünnet’e, evrensel hikmete aykırı hareket etmiş olurlar. Bu devirde oburluk, pisboğazlık Müslümanlar arasında çok yaygın hale gelmiştir. Bu konuda topluma nasihat edilmemektedir.

4. İnsanın en büyük ve azılı düşmanı nefsidir. İslâm, insanların nefisleriyle mücadele yollarını göstermektedir. Bu konuda bizim başöğretmenimiz Resûl-i Kibriya Efendimizdir. Onun, Ashabının, Sâlih seleflerin, evliyaullahın menkıbelerini okuyarak nefs canavarı ile nasıl mücadele edileceğini öğrenmemiz, öğrendiklerimizi hayatımıza uygulamamız gerekir. Nefs-i emmâre en korkunç ve kuduz ejderhadır. Yularını nefsinin eline veren kişi kötü kişidir.

5. Büyüklük ve azamet Hak Teâlâ’ya mahsustur. Kibir, gurur, büyüklük taslayanlar zâhiren Müslüman gibi görünseler de, birer gizli Firavun ve Nemrud’tur.

6. Hikmet (bilgelik), akıl, mantık, vicdan, ahlâk, fazilet, görgü, ruh asaleti sahibi Müslümanlar servetleriyle, evleriyle, otomobilleriyle, ev dekorasyonlarıyla, makam ve mevkileriyle, çoluk çocuklarıyla öğünmezler, fahr etmezler. Tevazudan, itidalden, alçakgönüllülükten asla ayrılmazlar. Evleriyle, mülkleriyle, otomobilleriyle, kostüm ve iskarpinleriyle öğünenler küçük ve sürüngen kişilerdir. Böyle şeyler bir Müslümana asla yakışmaz.

7. Bir insanı üstün ve olgun kılan şeyler: İlim, irfan, ahlâk, fazilet, edeb, takva, cömertlik, hayr u hasenatı çok olmak, ihlâs, istikamet, elinden ve dilinden insanların selâmette olması, kötülüğü iyilik yaparak defetmesi; az yiyip, az konuşup, az uyuması; nefsiyle cihad etmesi; emr-i mâruf ve nehy-i münker farzını yerine getirmesi; itikad ve ameliyatta ehl-i sünnet ve cemaat mezhebi üzere olması gibi hasletlerdir.

8. Akıllı, olgun, edebli Müslüman riyasete (başkanlığa) tâlip olmaz. Başkanlığa tâlip olmak haramdır. Tâlip olmasa, matlub (istenen) olsa, fakat o başkanlığa ehil olmasa, kabul etmek yine haramdır. (Elmalı tefsirinin Yusuf sûresine müracaat oluna). Başkanlık ateşten bir gömlektir. Dünyada ve (hakkı verilmezse, ehil değilse) âhirette ateştir.

9. İbadetin başı namazdır. Namaz kılmadıkları halde İslâmcılık taslayanlar çürük adamlardır. Böyleleri hâin ve merduttur. Hür ve mukim Müslüman erkeklerin camide, cemaat içinde yerlerini almaları gerekir. Namaz ve cemaat târikleri (kaçkınları) Müslümanlara yol gösterirlerse âkibet cümbür cemaat bir çukura düşerler.

10. Ticaretlerin, bezirgânlıkların, haramiliğin en çirkini, en tahripkârı, en korkuncu, en alçakçası, en şeni’i, en namussuzcası din sömürüsüdür. Din sömürüsü kadın satmaktan, eşkıyalık yapmaktan, haydutluktan, katillikten daha iğrenç bir suçtur, günahtır. “Biz İslâm’a hizmet ediyoruz, bize para verin, daha verin, verin verin…” diyerek milyarlarca dolar toplayıp da bunları zimmetlerine geçirenler veya kendi re’y, heva ve hevesleriyle harcayanlar, ziyan edenler din sömürücüsüdür.

11. Arivist (Arriviste) Fransızca bir kelimedir. Türkçesi ikbal avcısıdır. Arivist öyle bir kişidir ki, ehil ve layık olmadığı makamları, mevkileri, başkanlıkları, ünü, serveti, itibarı her yola başvurarak elde eder. Her zaman olduğu gibi zamanımızda da Müslümanlar içinde arivist haşarat vardır. Hattâ böylelerinin bu devirde sayıları ve tahribatı daha fazladır.

12. Dinimiz helâli de haramı da kesin olarak bildirmiştir. “Zaman bozuk, düzen bozuk, bu devirde bazı yasak şeyler mübah olmuştur” gibi lâflar şeytanî kuruntulardır. Haram kazançlar ateştir. Rüşvet ateştir. Alan da veren de cehennemdedir. Faiz, riba, tefecilik kazancı haramdır. İslâm’ın izin vermediği kazançlar ateştir. Devlet ve belediye bütçelerini hortumlamak suretiyle elde edilen gelirler ateştir, azaptır. Bir müesseseye ait gelirleri zimmetine geçirenler hırsızdır, namussuzdur. Paravan firmalarla birtakım işleri kendileri pahalıya yapıp zengin olanlar nasıl hesap verecekler? “Biz bu paralarla ileride dinimize hizmet edeceğiz” diyerek yüz trilyonlarca lirayı zimmetlerine geçirenler, haram ve kirli yollarla efsanevî servetler elde edenler hâin, merdut, namussuz adamlardır. İslâm dâvâsını böyle kişiler kirletmiştir. Bu uğursuzlar Müslümanları satmıştır.

13. Nefsanî ihtirasları, dünyevî şehvetleri, benlikleri için kefere ve fecere ile işbirliği yapanlar; İslâm düşmanları ile gizli ittifaklar imzalayanlar İslâm’a ve Ümmet-i Muhammed’e büyük zarar vermektedir. Bunları destekleyenler, bunlara para verenler, bunları alkışlayanlar kendi dinlerine zarar veren ahmak, cahil ve gafillerdir.

14. Kur’an-ı Kerîm’de Hak Teâlâ ve Tekaddes hazretleri insanı Kendisine ibadet, kulluk etmesi için yarattığını kesin olarak beyan buyurmuştur. Her şeyin başı sahih ve temiz bir imandan sonra ibadet etmektir. İbadetin en önemlisi de beş vakit namazdır. Ondan sonra oruç, zekât ve hacdır. İbadeti ikinci plâna atıp da, birtakım dünyevî maceralar peşinde koşanlar, Müslümanları da peşlerinden sürükleyenler sapıtmış ve saptıran kişilerdir. Bütün dikkatler, himmetler, enerjiler, çalışmalar öncelikle ibadete ve namaza yönlendirilmelidir. Namazı ihmal ve terk eden Müslüman bir toplum asla felâh bulmaz. Okumuşları, bilginleri, güçlüleri, başı çekenleri namazdan, camiden, cemaatten kopmuş bir ümmet zillet ve esarete mahkûmdur.

15. İslâm nasihat demektir. Resûl-i Ekrem Efendimiz “Din nasihattir” diye buyurmuşlardır. Kur’ân’ın, Sünnet’in, Şeriat hükümlerinin ışığında Müslümanlara yoğun ve devamlı şekilde nasihat edilmelidir. Böyle yoğun ve devamlı nasihat olmazsa ümmet bozulur, Müslümanlar perişan olur. İşte manzara meydandadır.

İslâm dinine mensup olmak, Müslümanlık için çalışmak; futbol kulübü taraftarlığına ve hooliganlığına benzemez. Dinî tatbikatı (uygulamayı) islâmî hizmet ve faaliyetleri futbol kulübü taraftarlığı ve hooliganlığı gibi anlayan ve uygulayan kimseler İslâm’a en büyük zararı vermektedir.

“Benim şeyhim veya baronum en büyük, ötekiler en küçük… Benim tarikatım veya hizbim en hak, ötekiler berbat…” gibi hezeyanları sarfeden insanlar olgun ve örnek Müslümanlar değil, eşek kafalı beyinsizlerdir. 08 Mayıs 2000