Umumî Belâdan Korkalım
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 11 Aralık 2018
Müslüman bir toplumun ayakta kalabilmesinin temel şartlarından biri emr bil’l-mâruf ve nehy ‘ani’l-münker farzının yerine getirilmesidir. Türkçesi iyiliği emr etmek, kötülüğü yasaklamak demektir. Bu bir farz-ı kifâyedir. Bu farz yerine getirilmediği takdirde bütün Müslümanlar sorumlu olur, günaha girer.
farzı yerine getirilmez, dosdoğru eda edilmezse ne olur? Bu sorunun cevabını
‘de yer alan şu hadîsten öğrenebiliriz. Efendimiz
buyuruyor ki:
Kötülükler nelerdir?
1. Kur’an-ı Kerimde kötülenmiş, yasaklanmış, günah olduğu bildirilmiş, haram kılınmış her şeydir.
2. Peygamber Efendimiz tarafından kötülenmiş ve yasaklanmış şeylerdir.
3. Şeriatın kötü gördüğü ve yasakladığı şeylerdir.
Bu kötülüklerden birkaçını zikr edeyim:
Her çeşit
Seks konusunda şer’î sınırları aşan serbestlik… Kâfirleri taklid etmek…
Müslümanların parçalanıp bölünmeleri ve tek bir Ümmet olmaktan çıkıp birbirinden kopuk sürüler haline dönmeleri…
Zekatın yerli yerinde doğru dürüst verilmemesi… Müslüman kadın ve kızların tesettüre riayet etmemesi…
Müslümanlar bu sayılan ve sayılmayan kötülükleri değiştirmeye, onların yerine Kur’anda, Sünnette, icmâ-i ümmette ve Şeriatta bildirilen iyilikleri getirmeye, hâkim kılmaya çalışmazlarsa, Resulullah Efendimiz genel bir belanın geleceğini açıkça haber vermektedir.
Niçin bela sadece kötülerin üzerine gelmiyor da, bütün Müslümanların üzerine geliyor. Bu sualin cevabını vermeden önce Sahih-i Buharî’de geçen şu hadîsi dikkatle okuyalım:
Mü’minlerin Annesi
radiyallahu anha validemiz Resulullah Efendimize sormuşlar:
-Yâ Resulullah!.. İçimizde iyiler de bulunduğu halde
helâk olur muyuz?”
Efendimiz şu cevabı vermişler:
Bu açıklamalardan sonra dinimizin bize bildirdiği hüküm ve kuralı özetleyebiliriz:
Müslüman bir toplumun bir kısmı büyük günahları işlemeye, Allahın sınırlarını çiğnemeye, haram işler yapmaya başlar ve iyi ve doğru Müslümanlar bunları önlemeye çalışmazlar, emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmazlarsa, o toplumun üzerine genel belalar, afetler, musibetler gelir ve toptan helâk olurlar.
Kötü bir toplumun içindeki iyiler de niçin belaya, azaba çarpılıyor?.. Çünkü onlar, kötülükleri önlemeye, engellemeye, kösteklemeye çalışmamışlardır.
Emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmak Müslümanların keyfine, tercihine bırakılmış isterse yapar istemezse yapmaz ihtiyarî bir vazife değildir, farzdır. Bu farzı eda edecek imkana, güce, fırsata, enerjiye sahip olup da, tembellik veya başımı belaya sokmayayım kuruntusu sebebiyle terk etmek de bir günahtır ve cezası dünyada
genel bir azabın gelmesidir.
Türkiye Müslümanlarının çok büyük bir kısmı sekülerleşmiş, lâikleşmiş ve yabancılaşmıştır
On milyonlarca din kardeşimiz, İslamın temel prensiplerini, ana hükümlerini, müjde ve uyarılarını doğru dürüst bilmemektedir.
Bunca İslamî gazete, dergi ve televizyon var, Diyanet İşleri Başkanlığı var, İslamî cemaat ve tarikatlar var ama
prensibini halkın ekseriyeti bilmemektedir.
Bilenlerin yani alimlerin, fakihlerin, müftülerin, mürşidlerin, başkanların, sorumlu ve vebálli kişilerin bu konuyu ve diğer temel din kurallarını ve bilgilerini halka anlatmaları onların temel vazifelerindendir.
Zamanımızda kötülük olmadığı veya eskisine nispetle çok az kötülük olduğunu iddia edenler ciddiye alınmamalıdır. Maalesef toplumumuz günahlar, haramlar, isyan ve tuğyanlar, azgınlıklar içinde yüzmektedir.
Müslüman halkın büyük kısmı namazı terk etmiş ve şehvetlerine uymuştur. Bina ve zina devrinde yaşıyoruz. Cinsel suçlar patlama yapmıştır. İçki ve kumar çok yaygın hale gelmiştir. Bunca münkerata, kötülüğe, günaha, isyana karşı yeterli mücadele yapıllmıyor. Günah pislikleri tufan halini almıştır.
Böyle giderse üzerimize umumî bir bela gelebilir.
Bendeniz İslam toplumunun fakir ve hakir bir ferdi olarak bu yazıyı kaleme aldım ve sorumluları vazifeye davet ediyorum.
yapmazsak sille yiyebiliriz.
Arzu edenler.
okuyup aydınlanabilir. Bu farzı hakkıyla eda edebilmek için Müslümanların Ümmet çatısı altında toplanmaları, bir İmam-ı Kebire biat ve itaat etmeleri gerekir.
Ben Müslümanım demekle iş bitmiyor… Sağlam Müslüman olmalı, adam gibi Müslüman olmalı.. Sağlam, vasıflı, gerçek Müslüman olmayanların İslam temsilciliğine soyunmalarından daha büyük felaket olamaz. Müslüman iyi ve kaliteli insan demektir. Müslüman ama iyi insan değil, bu ne biçim bir Müslümanlıktır?
İyi, sağlam, vasıflı Müslümanın bir değil, çok tarifi vardır. Onlardan biri şudur: İyi ve vasıflı Müslüman öyle bir insandır ki, onun faziletlerini ve iyiliklerini düşmanları bile kabul ve tasdik ederler.
Kendini ilerici sanan biri onun hakkında şöyle der: Gericidir, tutucudur, çağdışı fikir ve kanaatleri vardır ama onun doğruluğu, dürüstlüğü, iyi bir insan olduğu, vatanseverliği konusunda şahitlik ederim…
İyi ve sağlam Müslüman siyasete mi atıldı? Bir ceketle başlamışsa bir ceketle bitirir hizmetini… Siyasete başladığında az buçuk malı mülkü serveti mi var, bitirdiğinde bunlar eksilmiş olur…
Müslümana borç mu verdiniz.
Hattâ bazen vâdesinden önce öder.
Denizler pembe, gök akik rengi, dağlar altın rengi olabilir ama bir Müslüman yalancı olamaz. Bir Müslüman söz verdi mi, o sözün tutulacağından yüzde yüz değil, yüzde bin emin olursunuz.
Bir Müslüman hakkını veremeyeceği emaneti yüklenmez. Dolar değil, sterlin milyarderi olsa bile
Nehirler yukarıdan aşağıya değil, aşağıdan yukarıya doğru akabilir ama
Sağlam Müslümanın konuşmasına lüzum yoktur. Onunla bir miktar düşüp kalkın, İslamı onun aynasında seyr edebilirsiniz. Bendeniz böyle Müslümanlarla tanıştım… Bundan dolayı sevinçliyim mutluyum. 03 Aralık 2012