Üniversitede Skandal
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Şubat 2019
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin,
na katılması için ülkemize çağırmış olduğu
Dr. Samira Moosa
başı örtülü olduğu için üniversiteye ve toplantıya alınmadı. Bu skandalı nice ilerici, çağdaş, lâik gazeteci ve aydınlar bile kınadılar, üzüntü ve eseflerini beyan ettiler.
Sen üniversitene ilmî bir toplantı için bir ilim şahsiyetini dâvet et ve sonra da başı örtülü diye toplantıya alma, üniversite kapısından geri çevir.
Toplumumuz maalesef şifahî ve tepkisiz bir toplum olduğundan bu üzücü konuda da gereken reaksiyonu göstermeyecektir.
Türkiye Müslümanlarının bu konuda neler yapmaları gerekir? Kısaca ve çok açık ve seçik olması için maddeler halinde arz edeyim:
(1) Hadiseyi protesto eden çok seviyeli Türkçe, İngilizce, Arapça bir bildiri hazırlamak ve bunu çok güzel bir şekilde bastırarak, en az on bin nüshasını çeşitli ülkelerin medyasına, temsilci şahıs ve kurumlarına göndermek.
(2) Dr. Semira Musa hanımefendiye ülkemiz ve milletimiz adına üzüntülerimizi bildirmek, özür beyan etmek, affetmesini istemek.
(3) Böyle bir toleranssızlığın ve medeniyetsizliğin Türkiye’nin bütününe; devletine, milletine, ülkesine mal edilmemesi için gerekli açıklamalarda bulunmak.
(4) Umman Sultanlığı diplomatik temsilciliğine özür ve üzüntü mektupları ve mesajları göndermek,
(5) Dr. S. Musa’yı hem ilmî bir toplantıya dâvet edip, hem de kapıdan içeriye sokmamak suretiyle kabalık yapmış olanları tenkit etmek, tarih ve insanlık önünde suçlamak.
Evet, islâmî hizmet ve faaliyetler için her yıl milyarlarca dolar toplayan ve harcayan Türkiye Müslümanları niçin bu gibi önemli hadiselerde gerekeni yapmıyorlar? Gazetelerimizde, televizyonlarımızda bir iki haber, bir iki köşe yazısıyla geçiştirilecek rezalet midir bu?
Aman iktidara bir zarar gelmesin, aman futbol kulübü gibi tuttuğumuz parti yıpranmasın…Böyle duyguların, böyle hassasiyetlerin ne kıymeti vardır?
Medenî bir toplum, iyiliklere ve kötülüklere karşı gösterdiği reaksiyonlardan belli olur. İyi, güzel, doğru işler medenî toplumlar tarafından tebrik ve tahsin edilir, teşvik görür; kötülükler ise protesto edilir.
Vasıflı ve medenî bir Müslüman toplum iyiliği desteklemek, kötülüğü kösteklemek hususunda son derece faaldir. Bir Müslüman toplum bu konuda duyarsız, hareketsiz, tembel ise o bedevî, geri, hastalıklı, şifahî bir Müslüman toplumdur.
İyiliği desteklemek, kötülüğü kösteklemek dinî bir vazifedir, bir farzdır; Arapçası
dir. Ümmetin bu işe ehliyeti olanları bu farzı yerine getirirlerse ne âlâ, getirmezlerse bütün ümmet sorumlu ve günahkâr olur.
Dinî farzlar benlik için, gösteriş için, dünya menfaati için, şahsî veya siyasî nüfuz ve prestij kazanmak için, külâh ve mevki kapmak için, ün ve alkış toplamak için yapılmaz. Dinî ibadetleri böyle işlere âlet edenler münâfıktır, ihlâssızdır.
Bu işin şerefi filan derneğe, vakfa, şahsa, cemaate ait olsun isteği ve zihniyeti bâtıldır.
Dr. Semira Musa’nın, toplantıya davet edildiği halde üniversite kapısından koğulması devletimize, cumhuriyetimize, ülkemize, halkımıza, millî kimliğimize, tarihimize yapılmış bir hakarettir. Buna karşı en medenî, en seviyeli, en asil şekilde cevap vermemiz gerekmez mi?
Şifahî bir toplumuz. Lafa, gevezeliğe, zevzekliğe, atıp tutmaya, mangalda kül bırakmazcasına hesapsız kitapsız konuşmaya gelince birinciyiz. Kaliteli, ciddî, edebî yazılı metinlere gelince nal topluyoruz.
Bir teklifim var: Dr. Semira Musa hadisesini -yasal sınırlar içinde olmak ve kalmak şartıyla- protesto etmek, bu konuda bildiriler ve küçük broşürler hazırlamak için beş kişilik bir heyet kurulsun. Bu beş kişi lâf ve gevezelik adamı değil, iş adamı olsunlar. Arzu edilirse bendeniz de heyete alınsın ve hemen faaliyete geçelim, yukarıda saydığım ve başka hatıra gelebilecek hizmet ve işler yapılsın. Bunun için fazla masraf gerekmez. İngilizce ve Arapça tercüme masrafları, posta ve fax masrafları, broşürleri bastırmak için matbaa masrafları. Bu konudaki ilânları bir kısım gazetelerin ücretsiz olarak basacağını sanıyorum. Bu iş için gereken birkaç milyar lira bulunmaz bir para değildir. Tabiî ki, heyet mensupları bu hizmetlerinden dolayı zırnık almayacaklar, bir çay bile içmeyeceklerdir.
Eskiden yazılmış olan vesikaları, önemli mektupları, bilgileri arşivlerde muhafaza ederler. Biz Türkiyeliler maalesef göçebe ve bedevî kültür ve zihniyet içindeyiz. Yazıya, yazılı kültüre gereken önemi vermiyoruz.
Yakın tarihimizle ilgili nice sırlar, onları bilip de söylemekten ve yazmaktan korkanlarla birlikte kara toprağın karanlıklarına girmiştir.
Önemli bir gerçek hakkında küçük bir broşürü birkaç bin adet bastırmakla iş bitmiyor. Yetmiş milyonluk, üstelik şifahî zihniyetli ve kültürlü bir toplumda gerçeklerin mütemâdiyen (devamlı olarak) milyonlarca adet kitap, risale, gazete haberi, yorumu, makalesi ile tekrar edilmesi gerekir.
Türk toplumu hayaller, mitler, hurafeler, düzmece senaryolar içinde yaşıyor. Biz Müslümanlar sadece karşıtlarımızın ve düşmanlarımızın yalanları ile değil, kendi uydurduğumuz yalanlarla da sarılmışızdır. Bunlardan kurtulmak gerek.
İşte Ramazan’ın gelip çatmasına bir hafta kaldı. Mübarek ve feyizli ay için ne gibi tahrirî
hizmetlere hazırlandık? En az on çeşit çok faydalı, çok tesirli, çok güzel broşürler hazırlatıp bunları milyonlarca bastırdık mı? Maalesef hiçbirini yapmadık, yazıklar olsun bize!
Geçenlerde başörtüsü yüzünden iki Müslüman kız, çocuk hapishanesine konuldu. Bunlar için yazılı bir faaliyetimiz olmuş mudur? Ne gibi kitaplar ve broşürler yayınlanmıştır bu konuda?
camiden, namazdan çıktıktan sonra vahşice öldürülen otuz küsur din kardeşimizin kanları yerde kaldı. Katiller bulunmadı ve dosya kapandı. Türkiye Müslümanlarının temsilcileri, sorumluları elbette bu ihmalin, bu lakaydinin, bu nemelazımcılığın hesabını vereceklerdir.
Yine birtakım dernekler, vakıflar, cemaatler, tarikatlar; tantanalı, gösterişli, israflı bid’atli ziyafetler verecek ve dâvetliler akın akın onlara koşacaktır. Geçen senelerde bin kişilik ziyafete binüçyüz kişi gelmiş, üçyüzü aç ve perişan kalmış. Ne gam! Baronumuz sağ olsun!..
Yazımda bahsettiğim heyet hususunda görüşmek isteyen olursa şu fax numarasına mesaj gönderebilir.Telefonlarını bildirsinler, ben onları ararım:(Fax: 0212 638 66 85) 20 Ekim 2003