Cumartesi

 

Eski Adalet bakanlarından biri

(isim vermiyorum, gayem polemik yapmak değildir)

yeni anayasa taslağını tenkit ederken

“Üniversitede türbana izin verilirse ardından sarık da girer”

demiş. Hazrete göre böyle bir şey caiz olamazmış… Ne kadar dogmatik bir düşünce!.. Bu iddialar kısmen değil tamamen yersizdir, demokrasiye, insan haklarına aykırıdır. Türkiye’miz demokrasinin beşiği olmadığına göre, böyle olan İngiltere’ye bakalım: Üniversitelerde

(ayrıca ilkokuldan koleje kadar bütün okullarda)


başörtüsü ve tesettür serbesttir.

Üniversitelerde erkek öğrenciler istediği kıyafet ve serpuşu giyebiliyor. Müslümanlar Müslüman kıyafetiyle, Hindular Hindu, Sihler Sih kıyafetiyle okuyabiliyor.

Sabık Adalet bakanı, başörtüsü ve sarık girerse üniversitelerin bilimsel tarafı yıkılır, o müesseseler batar diyor.

Ne kadar ucuz, kof, temelsiz bir iddia.

Bizim üniversitelerimizi son devirde, başörtüsü düşmanı

YÖK

zihniyeti YOK etmemiş midir?

Şu hususu da belirteyim ki, bendeniz Müslüman erkek öğrencilerin üniversiteye sarıkla gitmelerine pek sıcak bakmam. Sarığın düzinelerce çeşidi vardır. Din alimi veya adayı olmayan gençlerin ve halktan kişilerin ulema sarığı sarması doğru olmaz. Eskiden, esnaftan biri başına ulema sarığı sardığında o kişi devlet ve toplum tarafından engellenirdi.

İslâm dininde Müslüman erkeklerin başlarına imame denilen, bir külah veya fes üzerine tülbend sarılmış serpuş giymeleri esası vardır. Lakin her önüne gelen Müslüman, canının istediği imameyi başına geçiremez.

Tarikatların her birinin kendisine has

(özgü)

“tac”ı vardır. Bir Nakşî Kadirî imamesi, bir Mevlevî bir Şabanî tacı giyemez. Zaten bunlar müridlerin başına duâ ile geçirilirdi.

Millî ve dinî kimliğine bağlı bir öğrenci üniversiteye başında çok zarif bir kürk serpuş olduğu halde gitse kıyamet mi kopar? Üniversite batar mı? Bunlar ne geri korkulardır.

Resmî ideoloji fanatikleri

fakültelerde mescid açılmasını gericilik olarak görüyorlar. Vaktiyle Sovyetler Birliği’nde de böyleydi. Oradaki Bezbojnikler din, inanç, ibadet hürriyetini kabul etmezlerdi.

1970’lerin başında Almanya’ya gitmiştim

(Türkiye’ye dönemediğim için orada beş sene yaşadım…).

Yakınındaki küçük bir kasabaya yerleştiğim

Hannover

şehrinde Cuma namazları

Teknik Üniversitenin tahsis ettiği bir odada kılınıyordu.

Müslüman öğrenciler idareye müracaat etmişler, idare de bu isteği çok makul karşılamış ve her Cuma günü namaz vaktinde o odada ibadet ediniz demişti. Orada sadece talebeler değil, işçiler ve diğer Müslümanlar da gelip Cuma namazı kılabiliyordu

. Demokrasi budur, insan hakları budur, din hürriyeti budur.

Türkiye’ye bu günkünden daha geniş bir din ve inanç hürriyeti gelirse, Müslümanların dikkatli, temkinli ve ölçülü hareket etmeleri gerekir.

Başörtüsüne izin verilirse, bir adım ileri giderek çarşaflı olarak fakülteye gidilmemelidir. Erkek öğrenciler de, nasıl olsa kıyafet serbestliği var, o halde sarık saralım, cübbe giyelim, öyle gidelim derlerse aşırı gitmiş olurlar. Müslümanlık i’tidal dinidir. Her işin ortası iyidir.

Unutmayalım, lâik ve demokratik bir toplumda dindar olmayanların,

“ötekilerin”

de hakları vardır. Haklarımızı ve hürriyetlerimizi fitne ve fesat çıkartmadan kullanmalıyız.

İslâm hikmet dinidir. Müslümanlar da

(en azından yetecek kadarı)

hikmetli olmalıdır.

Ramazanın Sırları Hakikî Oruç

Biz Müslümanlar senede bir ay oruç tutarız. Bizim takvimimiz hicrî-kamerî takvimdir ve oruç ayının adı Ramazandır. Hicrî takvimin ayları hep aynı mevsime denk gelmez. Ramazan bazen kara kışa rastlar, bazen en sıcak mevsime…

Oruç ibadetinin akılla anlaşılan tarafları olduğu gibi sırları da vardır. Bu sırları ilim, irfan, hikmet, sezgi sahibi Müslümanlar kavrayabilir.

Oruç oldukça zor ve külfetli bir ibadettir. İmsak vaktinden akşama kadar yemeyeceksin, içmeyeceksin. Bu kolay bir şey değildir. Buna rağmen, oruç tutması farz olmayan küçük çocuklar bile bu ibadeti eda etmek ister. Müslüman bir hastaya,

“Hastalığınız dolayısıyla oruç tutmayacaksınız”

denilince çok üzülür, yine de tutmak ister. Seferi olanların, ileride kaza etmeleri şartıyla Ramazanda yiyip içmelerine izin verilmiştir. Onların da çoğu seferde oruçlarını tutar.

Oruç rahmet ve bereket ayıdır.

Rahmet ve bereket gözle görülen şeyler değildir. Orucu manevî şartlarına uyarak tutanlar o rahmet ve bereketi hissederler, yaşarlar.

Orucun manevî şartları nelerdir?

Birincisi:

Ramazan ayını tıkınma, fazla yeme içme, semirip kilo alma ayı olarak kabul etmeyeceksin, elden geldiği kadar az yiyeceksin, ölçülü olacaksın.

İkincisi:

Diline de bir tür oruç tutturacaksın.

Gıybet

(bir kimseyi arkasından çekiştirmek, onun hakkında, duysa hoşlanmayacağı sözler etmek),

nemime

(laf taşımak)

yapmayacaksın, yalan söylemeyeceksin, iftira etmeyeceksin, fitne ve fesat çıkartmayacaksın.

• Üçüncüsü: Kulaklarını, dinin ve şeriatın yasaklamış olduğu şeylerden koruyacaksın, onları dinlemeyeceksin.

• Dördüncüsü: Gözlerinle bakılması haram olan şeylere bakmayacaksın.

• Beşincisi: Beş vakit namazları güzelce kılacaksın.

• Altıncısı: Yüce Yaratan’ın sana vermiş olduğu nimetlerin ve nafakanın bir kısmını muhtaç kimselerle paylaşacaksın.

• Yedincisi: Zekatını güzelce hesaplayıp, Kur’an’a ve Sünnete uygun olarak dağıtacaksın. (Tüzel kişilere yani derneklere, cemaatlere, vakıflara zekat verilmez.)

• Sekizincisi: Gücün yettiği kadar Allah rızası için sadaka vereceksin. (Sadaka, profesyonel bir dilenciye verilen az bir para değildir. Sadaka, muhtaç Müslümana yapılan yardımdır.)

• Dokuzuncusu: Kendine, yakınlarına, çevrene, hayvanlara, bitkilere, doğaya zulm etmeyeceksin.

• Onuncusu: Günahlarına tövbe edeceksin.

• On birincisi: Allah’ın sana vermiş olduğu nimetlere şükr edeceksin.

• On ikincisi: İktisada, kanaate, tasarrufa dikkat edeceksin. Lüksten, israftan, aşırı tüketimden, gösterişten, saçıp savurmaktan, aşırı konfordan kaçacaksın,

• On üçüncüsü: Başta zarurî ilmihal bilgileri olmak üzere din kültürünü artıracaksın.

• On dördüncüsü: Kur’an’a yönelik olacaksın. Kur’an tilaveti dinleyeceksin, kendin okuyacaksın. Gerçek ve icazetli müfessirlerin yazmış olduğu tefsirleri mümkünse ehil bir hocadan okuyacaksın.

• On beşincisi: İslâm’a, Ramazana uymayan fısk ve fücur şeylerden; ahlâk dışı şenliklerden, eğlencelerden, etkinliklerden uzak duracaksın. Gündüz oruçlu, gece vur patlasın çal oynasın, böyle şey olur mu?

• On altıncısı: Ahirete yönelik olacaksın.

• On yedincisi: Çok hayırlı bir ümmete mensup olduğunun şuuruna sahip olacaksın ve bunun gereklerini yerine getireceksin.

Ramazanın sırlarından biri de şudur: Gerçek imana sahip olmadıkları halde birtakım kimseler, esrarlı bir câzibeye tutulur ve oruç tutarlar.

Ramazan ayı Allah ile ticaret yapılan hayırlı bir aydır. Ne mutlu, bu ticareti yapabilenlere. 16 Eylül 2007