ürkiye İslâm Dünyasının En İleri Ülkesi midir?
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 20 Şubat 2019
Birkaç sene öncesine kadar bizdeki bütün İslâm karşıtları hep bir ağızdan şöyle deyip duruyorlardı: İslâm dünyası ülkeleri içinde en ileri, en güçlü, en haysiyetli olan bizimkidir. Biz ileriyiz, biz kuvvetliyiz, bizde demokrasi var, bizde uygarlık var, falan filan…
Bundan birkaç sene önce, İstanbul Üniversitesi’nde
konulu bir açık oturuma konuşmacı olarak davet edilmiştim. Diğer konuşmacılar Prof. Toktamış Ateş, Prof. Ahmet Taner Kışlalı, Prof. Asaf Savaş Akat beylerdi. Açık oturum esnasında başıma gelmeyen kalmadı. Önce, pür tantana, pür velvele yanında dekanlar olduğu halde Prof. Alemdaroğlu hazretleri salona girdi, herkesin elini sıktı, benim sıkmadı. Be mübarek, çağıran senin üniversiten, ismimin yazılı olduğu davetiyede senin imzan var. Nezaketen merhaba de, elimi sık.
Her neyse, ben konuşurken birtakım tartışmalar oldu, itirazlar serdedildi. Bir ara ön sıradaki kodamanlardan biri sordu: “İslâm dünyasında Türkiye’den ileri ve sağlıklı bir devlet var mı?” “Var, dedim, Malezyadır” Yooo, ha ho hi, kesinlikle değil diye bağrıştılar.
Alemdaroğlu’nun yardımcısı Profesör Nur Hanım bana çok kibar davrandı. İslâmî kesimden bazı kimselere teklif ettikleri halde kabul etmediklerini, açık oturuma katılmayı kabul etmem dolayısıyla bana teşekkür borçlu olduklarını açıkça beyan etti.
Açık oturumdan beş on gün sonra savcılıktan bir davetiye gelmez mi? Avukatımla gittim. Hürriyet gazetesinde “Eygi’nin Atatürk hakkındaki sözleri kızdırdı” başlığıyla bir haber çıkmış, Ankara’daki önemli bir devlet kuruluşu da savcılığa bir yazı göndererek hakkımda takibat yapılmasını istemiş.
Neyse biz yine esas konumuza gelelim:
Önce siyasetten ve demokrasiden başlayalım: Ben bu yazıyı yazıp da yayınlatabiliyorsam, ülkemizde elbette demokrasi vardır. Bunu inkâr etmek mümkün değildir. Ama nasıl bir demokrasi? Kör topal, sağlıksız, dengesiz, ayıplı bir demokrasidir bu. Gerçek bir demokraside insanlar fikirleri, görüşleri, tenkitleri yüzünden mahkemelere verilir mi, ceza görür mü, hapse atılır mı?
Şair Eşref bir kıt’asında Sultan Abdülhamid devri ile Meşrutiyet devrini kasd ederek şu mealde laf ediyor: Eskiden sansür vardı, her istediğini yazamazdın. Şimdi hürriyet var, istediğini yazıyorsun ama, sonra da ananı ağlatıyorlar!..
Şu anda Yeni Asya gazetesi sahibi
bey cezaevinde çile çekiyor. Ne yapmış? Yazı yazmış, bir mevlidde konuşmuş…
Bu sahada Türkiye tam bir felaket içindedir. Borç gırtlağa çıkmıştır. Bırakın ana parayı, devlet bunların faizlerini ödeyecek durumda değildir. Osmanlı devrindeki Düyun-i Umumiye’den beter bir IMF tuzağına düşmüş bulunuyoruz.
Bir tahıl ambarı olan ülkemiz kaç yıldan beri ekmeklik buğdayının bir kısmını dışarıdan getirtmek zorundadır. Bu sene konunun uzmanları kıtlık olacağını, halkın ekmeksiz kalma tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğunu haber veriyor.
Hayvancılığımız öldürülmüştür. Dünyaya hayvan ve et ihraç edebilecek bu ülke yıllardan beri dışarıdan çok kötü kaliteli et almaktadır.
Yağlı tohumlar ziraati çökertilmiş olup Amerika’dan gemilerle sıvı yağ getirilmektedir.
IMF, şeker pancarı ziraatini kısıtlandırmıştır, ihtiyacımız olan şekerin bir kısmını Amerika’dan ve Avrupa’dan satın almaktayız.
O kadar büyük bir uğursuzluk var ki, denizlerdeki balıklar bile kurutulmuş, bitirilmiştir.
Siyaset işleri son derece kirlenmiş, yozlaşmış, dejenere olmuştur. Siyasî partiler ağalık sistemi ile idare edilmekte, genel başkan olan birini yerinden etmek mümkün görülmemektedir. Azrail canını alıncaya kadar.
Rüşvet, haksızlık, kokuşma, yiyicilik, hortumlama, suiistimal, ihtilas, irtikab korkunç boyutlara varmıştır. Ortaya çıkan pislikler olanın binde bir bile değildir.
Eğitim, üniversiteler kültür, sanat, araştırma, hukuk tefekkürü, mimarlık her geçen gün daha yozlaşıyor, daha bozuluyor.
İşsizlik, aşsızlık çığ gibi büyüyor, uzmanlar ileride halk patlamaları olabilir diyor.
Çeteler, çeteler çeteler… Her sahada ve sektörde mafyalar…
İstanbul’un bir ilçesinde üç çocuklu, evli, Müslüman olmuş bir Romanyalı kadını şehrin ortasında bir polis saçlarından sürükleyerek otele atıyor ve sabaha kadar tecavüz ediyor… Kimsenin kılı kıpırdamıyor.
Korkunç bir çözülme, dağılma, çürüme, yozlaşma, dejenere olma, bozulma, çöküş, yıkılış tablosu karşısındayız.
Türkiye bu hale nasıl geldi? Hangi görüşler, felsefeler, ideolojiler bu canım memleketi mahvetti?
Beyler, ülkemizin İslâm dünyasının en ileri, en sağlıklı, en başarılı, en örnek, en model ülkesi olduğu fikrinde ısrar ediyor musunuz? 01 Ekim 2001