Perşembe

 

İstanbul’dan Uşak’a trenle yolculuk 12 saate yakın bir zaman alıyor. Demiryolu sistemimiz maalesef çok geri bırakılmıştır. Dikkat buyurunuz, “kalmıştır” demedim, bırakılmıştır dedim. Dünyanın ileri, medenî, akıllı ülkeleri demiryollarını geliştirip dururken, biz ihmal etmiş, hattâ sabote etmişizdir.

Haydarpaşa’dan akşam saat: 7.20’de hareket ettik. Meram Ekspresi… Biletim Afyon’a kadar yataklı, orada başka bir vagon ve trenle Uşak’a koltuklu yolculuk yapacağım. Yataklı vagon son derece temiz. Akşam namazını kompartımanımda kıldıktan sonra hafif bir yemek yemek için restoran vagonuna geçtim. O gece Mevlid Kandili idi. İçeride bazı masalarda kadın erkek karışık bira ve rakı içenler vardı. Sigara dumanlarından da rahatsız olmadığımı söyleyemem. Bundan elli altmış sene önce İstanbul’daki gayr-i müslim vatandaşlarımız bile Müslümanlara hürmet eder, dinî günlerde bir takım laubaliliklerden ve saygısızlıklardan kaçınırlardı. 1960’lı yıllarda Çemberlitaş Vezir Han altında küçük bir koltuk meyhanesi vardı. Sahibi bir Rumdu. Ramazan’da dükkanını kapatır, vitrinine de “Mübarek Ramazan dolayısıyla dükkanımız kapalıdır” diye bir yafta asardı.

Trendeki lokantanın yemekleri ve servisi düzgün, fiyatları da ucuz.

Yatmadan önce bermutad kitap okudum. Osmanlı’nın son devrinde Saray’da yaşamış bir Çerkes prensesinin hatıraları… Çapulcuların, Jön Türklerin yaptığı birtakım zulümleri, şenaatleri okurken dehşet içinde kaldım, yakın tarihimizin yüz kızartıcı hadiseleri vicdanımı tekrar kanattı ve belki bu yüzden uykum kaçtı, yatağıma yattım, fakat doğru dürüst uyuyamadım.

Gece 4’ten sonra tren Afyon’da durdu, çantamı alıp pulman koltuklu vagona geçtim. İçerisi kötü kokuyordu. Fazla yolcu yoktu, bazıları yanyana iki koltuğa uzanmış uyuyorlardı.

Sabah namazını vagonun yolcusuz bir yerinde kıldım. Yanıma bir pusula almıştım, kıbleyi öyle buldum.

Ortalık ışıyınca pencereden akıp giden manzarayı seyrede seyrede Uşak’a saat 7 sularında ulaştım. Beni karşılayan Zafer beyin evinde kahvaltımızı yaptıktan sonra müzeyi gezdim. Bir ara medyada hayli bahsedilen Karun Hazinesi burada bulunuyor.

Müzede topraktan çıkartılmış eski bir lahid var, içindeki iskelet ve birkaç çömlek eşya konulduğu gibi duruyor. Belki de iki bin yıllık bir mezardır bu. Adam ölmüş, kemikleri kalmış, yanında, artık sahibi olmadığı iki üç çömlek… Dünya konusunda çok hırslı, çok aç, çok çılgın, çok dengesiz olanlara böyle lahidleri, böyle iskeletleri göstermeli. İbret alırlar mı dersiniz? Almazlar, İskelete bakarlar, sonra tekrar dünya malları, menfaatleri, hırsları, ikballeri peşinde koşarlar. Ne zamana kadar? Geberip kabirleri boylayıncaya kadar.

Uşak’ta geleneksel sanat ve zenaat eşyası bulunmazmış. İhtiyaten müzenin bilet satılan yerindeki birkaç imitasyon toprak eşya içinden iki obje satın aldım. Her gittiğim yerden kalıcı geleneksel sanat eşyası alma adetim vardır. Müzede satılan toprak eşyayı Kula’da bir sanatkar yapıyormuş. Kendisini tebrik ediyorum. Kültür Bakanlığımız bu sanatları, sanatkarları teşvik etmelidir. Aydın, okumuş, vatansever, akıllı, kültürlü Türkiyeliler de her gittikleri yerden hatıra ve hediye olarak böyle sanat eserleri satın almalıdır.

Uşak’ın nüfusu 135 bin kadar. Küçük vilayet merkezlerimizden biri. Bizde, kemmiyet (rakam, kelle sayısı) bakımından çok yanlış saplantılar vardır. Yüz küsur bin nüfusu küçümseriz, azımsarız. Ne kadar yanlış… Avrupa’da otuz kırk bin nüfuslu öyle şehirler vardır ki, vasıf ve kültür itibarıyla birer parlak medeniyet merkezidir. Mesela Almanya’daki Bamberg, mesela İsviçre’deki Friburg. Üniversiteler, mimarlık âbideleri, kütüphaneler, dikkat ve titizlikle korunmuş eski evler, yaşatılan geleneksel sanatlar, o şehirlerde yaşayan çok vasıflı, çok medenî, çok ince insanlar.

İki saat kadar uyuduktan sonra sokağa çıktım. Günün pazar olması dolayısıyla dükkanların bir kısmı kapalıydı. Benim açımdan enteresan bir şey göremedim. Öğle ezanı okundu. Çakaloz Camii’nde namaz kıldım. Sokaklar, meydanlar liseli, üniversiteli gençlerle doluydu ama camide bunlardan bir teki bile yoktu.

Dostlarım öğle yemeği için beni şehrin anacaddedeki bir lokantasına götürmek istediler. Bendeniz daha mütevazı bir yerde yemeyi tercih ettiğimi söyledim. Ara sokakta, birkaç hanım bir börekçi dükkanı açmışlar. Orada ıspanaklı kolböreği ve biraz da zeytinyağlı yaprak sarması yedim. Börek çok lezzetli idi. İstanbul’un işlek bir yerinde böyle bir börekçi açılsa iyi iş yapar. Üç kişi, içtiğimiz ayranlar dahil 6 milyon 750 bin lira ödedik.

Uşak’ta birkaç mahallî radyo varmış. Onlardan birinde yarım saat kadar bir mülakat (söyleşi) yapıldı. Yayın sonrası yan odada sohbet ederken içeriye fakir bir kadıncağız girdi. Kocası çöplüklerden kola ve bira kutuları topluyormuş, kazandığı para geçimlerine yetmiyormuş. Evlerinin iki aylık kirasını verememişler, yardım istiyordu. “Aylık kiranız ne kadar?” diye sordum. 40 milyonmuş, yolculuğa çıkarken “yol sadakası” verememiştim, cebimde bunun için ayırdığım 10 milyon liracığı kadıncağıza verdim. Oradakiler, yardım parası bulmaya çalışacaklarını, çarşambaya kadar kendisine telefon edeceklerini söylediler.

Son yıllarda Türkiye Müslümanları arasında çok üzücü, çok kötü bir yanlışlık yapılıyor. Maalesef bazı cemaatler, kutsal şeriatımıza ve fıkhımıza aykırı olarak, cemaat hizmetleri için zekat topluyorlar. Onlara bağlı olan zenginler de veriyorlar. Fıkha göre:

1. Vakıf, dernek, Kızılay, Çocuk Esirgeme Kurumu, Hava Kurumu gibi tüzel kişilere (Hükmî şahsiyetlere) zekat verilmez. Bunlara verilen zekatlar zekat yerine geçmez, verenlerin zekat borcu ödenmiş, zekat vazifesi ve ibadeti yerine gelmiş olmaz.

2. Zekat parası ile cami yaptırılmaz. Yahut öğrenci yurdu, Kur’ân kursu binası inşa edilmez.

3. Zekat parası ile bir takım İslâmî cemaat ve kuruluşların hizmet faaliyetleri yürütülmez.

Şeriatımız ve fıkhımız hangi hakikî şahsiyetlere zekat verileceğini açıkça beyan etmektedir. Bu listenin başında fakirler, yoksullar, geçim sıkıntısı içinde kıvrananlar gelmektedir.

Öncelikle Uşaklı Müslüman kardeşlerime, dolayısıyla diğer bütün ihvan-ı dine (din kardeşlerimize) hatırlatıyorum: Zekatlarınızı tüzel kişilere vermeyiniz. Öncelikle çevrenizdeki fakirlere dağıtınız. Unutmayınız ki, onların sizin servetlerinizde kazançlarınızda hakları vardır. Zekatınızı Şeriata ve fıkha göre vermezseniz, kazancınızın ve servetinizin bereketini ve feyzini göremezsiniz.

Birtakım İslâmî cemaatlere, hizip ve fırkalara mensup olup da bunları desteklemek isteyenler, onlara zekat parası ve malı değil, başka paralar vermeli, başka yardımlar yapmalıdır.

Kurban bayramında bazıları “Kurban kesilmesin, fakirlere yardım edilsin….” gibi laflar ediyor. Biz onlara “Hem üzerine vacib olan kurbanını mutlaka kessin, ‘ayrıca’ fakirlere de yardım etsin” diyoruz. Zekat meselesi de böyledir.Zekat vermesi gereken her mükellef Müslüman zekatını Şeriata ve fıkha göre iyice hesaplasın ve verilmesi gereken şahıslara (tüzel kişilere değil) versin. Başka yardımlar yapmak istiyorsa onları da “ayrıca” yapsın. Lütfen sapla samanı birbirine karıştırmayalım. 21 Mayıs 2004