Üslûp Meselesi
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 21 Kasım 2018
Büyük Millet Meclisi Küsüsüne çıkan muhalif bir milletvekili:
– Muhterem bakan beyefendinin lütuf buyurup mesele konusunda Meclis’i ve milleti arz ettiğim şu konuda aydınlatmasını ve sorularımı cevaplandırmasını saygılarımla talep ediyorum…
Bakan bey kürsüye çıkar:
– Muhterem milletvekili beyefendiye çok teşekkür etmekle birlikte meseleyi yanlış anlamış olduğunu söylememe izin vermesini istirham ediyorum…
Bu minval üzere Meclis tutanakları binlerce beyefendi ve hanımefendi, istirham ederim, lütuf buyursunlar, müsaade buyururlarsa, hürmetler ediyorumlar ile dolu olmalıdır.
Millet Meclis’i yüksek bir kurumdur, orada nezaket, kibarlık, en üst seviyede görgü, centilmenlik, ruh asaleti hâkim olmalıdır.
Meclis çatısı altında elbette münakaşalar, çatışmalar olacaktır ama bunlar
olmalıdır.
Beyefendi, hanımefendi demek kime kazandırır?.. Öncelikle söyleyene kazandırır. Muhatabımız gerçek beyefendi, gerçek hanımefendi olmasa bile yine de bu kelimelerin kullanılması gerekir.
Bu bir seviye meselesidir.
Osmanlılar,
demişlerdir.
Mânaları aynı olsa da sözden söze fark vardır.
sorusuyla
sorusu mánâ itibarıyla aynıdır ama biri yüksek, nezih, nazik, kibar, görgülü, seviyeli, asil, centilmen, medenî bir üslûpladır; ötekisi ise bedevî, ayak takımı, sokak serserisi, kaba, hoyrat, galiz, haşin,
Yazılarımdan birinde, açılmasını hayal ettiğim yüksek İslâm mektebinde idarecilerin ve öğretmenlerin öğrencilere
diye hitap etmemesini, öğrencilerin de kendi aralarında konuşurken birbirlerini
dememesini istemiştim.
subayların askerlere
dememesi,
diye hitap etmeleri gerekir.
İngilizcede sen yoktur.
Kibar ve görgülü eski insanlar, birbirleriyle konuşurken ve yazışırken ben demeyi ayıp sayarlar, onun yerine
veya
derlerdi.
Osmanlının kibarları
demezler,
derler;
demezler
derlerdi.
Okullarımızda genç nesillere görgü, nezaket, kibarlık, efendilik, soyluluk, Osmanlı inceliği öğretmeliyiz.
Geçen sene
gördük.
Bir lisede, öğrencilerin müdür beye arkalarını dönmeleri ne kadar büyük bir terbiyesizliktir.
Kaç yıl oluyor,
(…)
Siyaset lisanı çok kirlendi ve düştü.
Bazı gazeteler ve televizyonların görgü ve ahlâk seviyesi dehşet verecek derecede düşük. Tv açık oturumlarında çirkin ve iğrenç kavgalar yapılabiliyor. Tek kelimeyle üslûp çok düştü.
Liselerde
edeb, kibarlık ve görgü bakımından çok geriledik. Kabalık, huşunet ve hoyratlık yaygınlaştı, yoğunlaştı, genelleşti.
1960’larda Talat Aydemir hadisesinde, sahibi bulunduğum Yeni İstiklâl gazetesi sıkıyönetim tarafından kapatılmış ve bendeniz
Yanımda, yazı işleri müdürlüğü yapan bir öğrenci ile
Paşa bize şiddetli bir üslûpla bağırıp çağırmış, doktor bey kendini savunmaya kalkınca iyice köpürmüş,
demişti.
Korku ve hüzünle susarken, içimden “Keşke bu paşa bizi edebî bir üslûpla, mesela Ziya Paşa’dan veya Koca Ragıb Paşadan beyitler okumak suretiyle haşlamış olsaydı” düşüncesini geçirmiştim.
edeb ve terbiyeyle, centilmenlikle, soylulukla,
temenni ediyorum. Ah edeb!.. 06 Nisan 2017