Üstün Adam Yetiştirmek
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 06 Mart 2019
Cuma
İnsanlar hem eşittir, hem de eşit değildir. İnsan olmak bakımından, hukuk önünde eşittirler. Sultan ile geda (dilenci), adalet dağıtan mahkeme huzurunda eşittir.
Lakin iyilik kötülük, ehliyet, liyakat, hayırlı veya şerli olmak, zekâ, istidat, kabiliyet gibi konularda insanlar eşit değildir.
Kur’an-ı Kerim, “Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” buyuruyor. Musa ile Firavun, Sıddiq ile Ebî Cehil nasıl bir olabilir?
Bir ülkenin işleri en ehil, en layık, en bilgili, en ahlâklı, en faziletli, en tecrübeli, en birikimli kişilere verilmelidir. Aksi takdirde emânetlere hıyanet edilmiş olur ki, bu kötülük mülk ve devletin batmasına yol açar.
Bugünkü eğitim ve üniversite sistemi son derece çarpıktır. Öncelikle ülkenin en zeki, en ahlâklı, en ehliyetli çocukları, gençleri okutulmalıdır.
Türkiye, kırk seneden beri her yıl çok zeki, çok istidatlı, çok ahlâklı, çok faziletli, çok vasıflı, çok güçlü ve üstün bin genç yetiştirmiş olsaydı, onların meydana getireceği üst kadrolar bu memleketi bir Japonya, bir İsviçre, bir Almanya haline getirebilirlerdi.
Bizdeki kötü sistem böyle gençlere yatırım yapmıyor. Ülkeyi, milleti, devleti yüceltecek, koruyacak, güçlendirecek elemanlar yetiştiremiyor. Daha açık konuşayım: Nâdir istisnâlar dışında Türkiye adam yetiştiremiyor. Bugünkü felâketli manzaranın sebebi budur.
Yetiştirdiğimiz adamlar, kadrolar da tıpkı otomobil sanayiimizin ürettiği çağdışı, modası geçmiş patentli, derme çatma, iç piyasayı tokatlamaya yönelik, yeteri kadar modern ve güzel olmayan otomobiller gibidir.
Bize dünya standartlarının üzerinde genç elemanlar ve onlardan müteşekkil kadrolar lazımdır. Böyle adamlar ucuza yetişmez. Ayda birkaç milyon sadaka-burs vererek güçlü, vasıflı, üstün adamlar yetiştiremezsiniz bu düzenin çökmüş, bitmiş, iflâs etmiş eğitim ve üniversiteleri ile.
Türkiye’nin muhtaç olduğu vasıflı, güçlü, üstün, dünya çapında bir genç yetiştirmek için belki de bugünün parasıyla bir trilyon lira masraf yapmak gerekecektir.
Türkiye böyle aydınlar, bürokratlar, ilim adamları, sanatkârlar, mütefekkirler (düşünürler), tarihçiler, siyasetçiler yetiştirdiği takdirde gün gelecek insanlığa ışık tutacak, başka ülkelere hikmet dağıtacak, Nobel’ler kazanacaktır.
Böyle bir adamı yetiştirmek için bir trilyon nedir ki. Bu millet istemiş olsaydı, şimdiye kadar böyle binlerce kişi yetiştirmiş olurdu.
Ülke halkının ezici çoğunluğunu teşkil eden Müslüman kesimden her yıl milyarlarca dolar toplayan cemaatlerin bütçeleri böyle harcamalara müsaittir. Akıllarının, zekâlarının, vicdanlarının, idraklerinin müsait olmadığı ise açıkça görülüyor.
Küçük adamlarla, yetersizlerle, demagog ve arivistlerle, çağın gerisinde kalmış kadrolarla bu ülke, bu millet, bu devlet batmaya mahkumdur. Tarih bize gösteriyor ki, öyle tek adamlar vardır ki, bir ümmete, bir millete, milyonlara bedeldir. Türkiye’nin böyle vasıflı, güçlü, üstün adamlara ihtiyacı vardır. Bugünkü bataklıktan bugünkü adam unsuru ile çıkmak mümkün değildir.
Bize işlenmiş zeka, hikmet, engin bir kültür, büyük bir dünya vizyonu, ahlâk ve fazilet sahibi, dünya işleri satrancını en iyi şekilde oynayan, asil ruhlu, mürüvvetli, idealist yüksek adamlar gerekiyor.
Benliklerine tapan, para ve çıkar peşinde koşan; bilgi, aksiyon, estetik boyutları gelişmemiş; arivist, demagog, şarlatan, soytarı, hokkabaz adamlar millet, devlet ve ülkeye hizmet edemezler.
Bazılarının Yahudi, bazılarının Sabataisttir dediği (Her ikisi de aynı kapıya çıkar) bir zat hakkında yaptığım açıklama bazı çevrelerde heyecan, huzursuzluk, tedirginlik meydana getirdi, kırılanlar da oldu.
Aynı konuda vaktiyle Zaman gazetesinin Kulis sütununda 26 Mart 1992 tarihinde, “TRT’de bir Musevî: Engin Noyan” başlığıyla birtakım açıklamalar yapılmış. Bu yazıdan bazı cümle ve paragraflar alıyorum:
“…Arayan, romanlarıyla ses getiren bir yazar dosttu. Bana, “Şu Engin Noyan’a dikkat et, bu adam ve karısı boyunlarında altı köşeli yıldızla dolaşıyorlar, isimlerine aldanma” dedi.
“Gecenin Konuklarında gitarını tıngırdatarak Aziz Üstel’e eşlik ederek, her programdan milyonları götüren Engin Noyan, ülkemizdeki Musevî cemaatin kendisiyle övündüğü bir sanatçıymış. Yakından tanımadığım için boynunda altı köşeli yıldız taşıyıp taşımadığını bilmiyorum, ama artık hiç kuşkum yok: Bu değerli gitarcı, müzik topluluğu Los Pasharos Sefardis, karikatürcü İzel Rozental, şair ve ressam Habib Gerez, gazeteci Sami Kohen, sanayici Jak Kamhi gibi Türkiye’de yaşayan Musevilerin elçilerinden…”
“Engin Noyan ve eşi Eser hanım, Türkiyeli Yahudileri temsilen bu hafta İsrail’e gidip konser verecekler. Bu haberi kendilerinden öğrendiğimiz Musevi cemaati, Engin- Eser Noyan için “Toplumumuzun sevimli Judeo-Espanyol müziği temsilcilerinden” tanımlamasını kullanıyorlar.”
“Eser hanım galiba eşi gibi “Tam Musevî” değil ve bunun sıkıntısı içerisinde. Ancak o da kendisini “Cemaatten biri” olarak görüyor…. Kendimi bu cemaat içinde çok rahat hissediyorum, sanki kan bağı varmışçasına… [diyor]”
“TRT ve Aziz Üstel sayesinde, Türkiye’deki Musevî cemaatin değerli bir temsilcisini, her hafta evimizde misafir etmiş oluyoruz.”
Sayın Engin Noyan beyin şu sıralarda hacca gitmiş olduğunu duymuş bulunuyorum. Bu haberin doğruluğunu araştırmadım.
Ben yıllardan beri Müslümanlara, “Bilgi Bankaları, Dokümantasyon Merkezleri, Araştırma Enstitüleri, Stratejik Tedkikler yapacak kurumlar” tesis etmeleri için ısrarlı, devamlı çağrılarda bulunuyorum. Bilmek ayıp değildir, günah değildir, suç değildir. Ama cahillik, bilgisizlik, gaflet ayıptır, suçtur, günahtır.
Gecekondu, taşra, varoş, köylü, kafasıyla, marjinal zihniyetle bu devirde izzet ve şeref içinde yaşamak mümkün değildir.
Biz Türkiye’de 500 yıldan beri Yahudilerle birlikte yaşıyoruz. Önceleri de bu ülkede Yahudi vardı. Lakin İspanya’dan koğulanlar geldikten sonra sayıları, nüfuzları, tesirleri artmıştır. Bir asırdan beri de, bu sayıca küçük cemaatin, Osmanlı tâbiriyle Millet’in gücü, tesiri, üstünlüğü akıl almaz bir yükseliş göstermiştir. Antisemitizme kaçmadan onları tanımamız, bilmemiz, haklarında mâlumat sahibi olmamız gerekir. Bir müddetten beri birtakım Yahudiler islâmî kesimde de faaliyet göstermeye başladılar. Gayeleri nedir? Niçin dinî bir cemaatle çok sıkı münasebetleri vardır bu Yahudilerin? Bunları bilsek fena mı olur? 13 Mart 1999