Uyanın Uyanın Uyanın
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Mart 2019
Yeni çıkartılan af kanunu ile, affedilmesi kesinlikle doğru olmayan birtakım suçlular da affedilmiştir. Böyle bir af adalete, mantığa, bilgeliğe, millî menfaatlere aykırıdır. Adam devleti, milleti, ülkeyi dolandıracak ve affedilecek, ceza görmeyecek. Olur mu böyle şey?.. Hiçbir suçları olmadığı halde zulme uğrayan, haksızlığa mâruz kalan başörtülüler ise affedilmemiştir. Anlaşılan son zelzele bazılarına bir ders olmadı. Onlar bildikleri yanlış yolda yürümeye yine devam ediyorlar.
Bazıları sanıyor ki, eski minval üzere talana, soyguna, bütçe hortumlamasına, rüşvete, zulme, haksızlığa, hıyanete devam edeceklerdir. Bir yandan zelzele yaraları sarılacak, öte yandan bin türlü kötü iş sürecek, velhasıl eski hamam eski tas bozuk düzen ilelebed sürecektir. Hava alırlar!
Türkiye’nin köklü değişimlere, temiz havaya ihtiyacı vardır. Onlar böyle bir değişim ve temizlik istemiyor. Çünkü tezgahlarını kurmuşlar, bir elleri yağda bir elleri balda yiyip duruyorlar. Değişiklik onların lehine değil, aleyhine olacaktır. Hiç isterler mi? Zelzeleyi önleyebilirler miydi? Zelzelenin tarihini biliyorlar mıydı?.. Türkiye’nin muhtaç olduğu büyük değişimi de önleyemeyeceklerdir.
Pozitivist, rasyonalist, ateist kafalar anlayamaz ama Türkiye’deki çekişmelere, insanların dışındaki birtakım güçler de karışmaya başlamıştır. Rical-i gaybın, Müslümanların yardımına koşacakları ümid edilir. Kimdir rical-i gayb? Bunları dindarların bile pek azı bilir.
1974 Kıbrıs savaşında Türklere esir düşen bir Rum subayı, Adana’daki esir kampında, bildiği bozuk Türkçe ile bizim bir sıhhiye astsubayına şöyle demiş:
– Siz Türklerin ordusunda garip ve acayip askerler vardı. Yeşil sarıklı, tarihî kıyafetli, atlara binmiş kimselerin bize hücum ettiğini gördük…
Rical-i gayb gavs, kutup, nüceba, nükeba, büdelâ ve benzeri ulu şahsiyetlerdir. Onlar üçler, yediler, kırklar ve diğerleridir.
Zelzeleden ibret almayanlara başka dersler, ibretler verilecektir. Sadece zâlimlere, dinsizlere değil, gafil ve uyuşuk Müslümanlara da ders olacaktır bunlar.
Kendi şahsî menfaatine tecavüz edilince, meselâ bir yerdeki tarla veya arsasından birkaç metre kare toprak işgal edilince dehşetli bir enerji ve azim ile hakkını arayan, buna mukabil dinine, mukaddesatına, Kur’anına saldırılınca gereken tepkiyi göstermeyen, yasal sınırlar içinde hakkını aramayan Müslümanlar da olacaklardan hisselerini alacaklardır.
İki zümre cezasını bulacaktır. Bunların birincisi, bu milletin dinine, imanına, mukaddesatına saldıran zâlimlerdir. İkincisi ise, din sömürüsü yapan, Müslümanları aldatan, oyalayan, afyonlayan bezirganlardır. İkinciler yok mu, işte onlar, şerlilik konusunda birincilerden beterdir.
Eski gerçek İslâm büyükleri, dinî hizmet ve faaliyetleri bir rant konusu, zenginleşme tezgahı, Müslümanları soyma vasıtası olarak asla düşünmemişler ve kullanmamışlardır. Bugün, maalesef islâmî kesimde bazı bezirgânlar din ticareti yoluyla trilyoner, hattâ birkaçı katrilyoner olmuştur. Elbette bunlar da, dünyada ve âhirette cezasız kalmayacaktır.
Bazı çağdaşlar, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne alınması için çırpınıp duruyor. Bu adamlar bilmiyorlar mı ki, ülkemiz Avrupa Birliği üyesi olduğu takdirde İslâm’a ve Müslümanlara yapılan zulmü sürdürmelerine imkân yoktur. Çünkü, bugün bütün Avrupa Birliği ülkelerinde Müslüman kız öğrenciler üniversitelere başörtüsü ile gidebilmektedir. Fransa dışındaki ülkelerde ise Müslüman kız çocukları ilkokullara bile başörtülü olarak devam edebilmektedir. Avrupa Birliği’nde din, inanç, vicdan, fikir, kanaat hürriyeti vardır. Zaten orada, Fransa dışındaki hiçbir ülkenin anayasasında laiklik ilkesi yoktur. İngiltere’de, her sabah kolejlerin kiliselerinde öğrenciler topluca âyin ve ibadet etmektedir. O medenî, ileri, gelişmiş, hukukun üstünlüğünü kabul etmiş ülkelerde din ve inanç hürriyeti denilince akan sular durmaktadır.
Türkiye böyle bir birliğe girince sanıyorlar mı ki, eski zulümlerine devam ederek Müslümanları ezebileceklerdir? Bunların kafaları hiç çalışmıyor mu?
Devleti, milleti, ülkeyi bitirdiler. Kirletmedikleri, temellerini dinamitlemedikleri temel müessese kalmadı. Halkı perişan ettiler. Buna rağmen milletin tamamını bozamadılar. Ülkede hâlâ on milyonlarca iyi insan, iyi vatandaş bulunmaktadır. Onları zelzelede gördük. Asıl olması gereken güçler, müesseseler ortada yok iken halk felaket mıntıkalarına koştu, gerektiğinde tırnaklarıyla enkaz altından yakınlarını, kardeşlerini, vatandaşlarını kurtarmaya çalıştı.
Türk parasını bitirdiler, iktisat ve maliye hayatını berbat ettiler, eğitimi ve üniversiteyi dejenere ettiler, edebiyatı yozlaştırdılar, kültürü söndürdüler, tarihi maval-bilim haline getirdiler; Japonya, Güney Kore, Taiwan, Singapur gibi başarılı Asya ve doğu ülkelerinden hiç ibret almadılar.
Türkiye’nin üzerinde uğursuzluk, felaket bulutları gezmektedir. Savaş ve göç ülkeyi allak bullak etmiştir. Binlerce köy boşaltılmıştır. Milyonlarca vatandaş kendi vatanında sefil ve garip kalmıştır. Tarlalar ekilmiyor, ekmek için dışarıdan buğday ithal ediliyor. Hayvancılık darbelenmiştir. Yurda büyük miktarda kalitesiz domuz eti getirtiliyor. Üretim, sanat, zenaat, endüstri can çekişiyor. Fabrikalar, atölyeler, iş yerleri, dükkanlar kapanıyor. Devletin bütçesi iç ve dış borçlara yetmiyor. Çalışan veya emekli olarak beş milyon insana maaş ödeniyor. Bu kadar çok memur ve işçi niçin tayin edilmiştir? Bu devlete, bu ülkeye, bu millete bu hıyaneti kimler yapmıştır? Sefil, popülist, kendi çıkarlarından başka bir şey düşünmeyen politikacıların işidir bunlar. Onların seyyiesini çekiyoruz.
Bu yazıyı yazarken yer yine çok kısa bir müddet, bir veya iki saniye, şiddetle deprendi, titredi. İlâhî ikaz ve ihtarlar devam ediyor. Dinsizler, pozitivistler, ateistler, rasyonalistler, materyalistler istedikleri kadar inkâr etsinler, bu olup bitenler, yerin böyle sarsılması, bunca felaket hep birer uyarıdır. Uyanın, uyanın, uyanın diyor zemin ü âsüman. 01 Eylül 1999