Cuma

Yazımın başında ismini verdiğim kitabı yarın 26 Mart Cumartesi günü BEDİR Yayınevi’nde imzalayacağım. Hayli hacimli olan, 460 sayfalık itinalı ve temiz bir şekilde basılmış bu kitabın bir adedi 5 YTL’ye verilecektir. Dağıtmak ve hediye etmek maksadıyla en az beş adet alınırsa, maliyet fiyatı olan 3,5 YTL’den sunulacaktır. İmza sırasında bazı faydalı kitaplar, o güne mahsus olmak üzere 1 YTL’den verilecektir. Ayrıca, Ehl-i Sünnet’i müdafaa eden, bid’atleri çürüten, Müslümanları bilgilendirip uyaran kıymetli kitaplar da indirimli fiyatlarla sergilenecektir.

Yer: BEDİR YAYINEVİ, Cağaloğlu Yokuşu, No: 6. Vilâyet civarı İst. Tarih ve saat: 26 Mart Cumartesi öğleden sonra saat 1’den 4’e kadar. Telefon: 0212 / 519 36 18 ve 513 06 32

 

Son çarşamba biraz dolaşmak için Kapalıçarşı’ya gitmiştim. İçeri girince her yerin bayraklarla donanmış olduğunu gördüm. Hoparlörlerden mehter marşına benzeyen millî havalar yayınlanıyordu. Çarşıda bir heyecan vardı. Bir dostumun dükkanında sohbet ederken İstiklal Marşı okunmaya başlandı, ayağa kalktık, saygıyla dinledik. Öğleden sonra saat ikide esnaf ve halk bir yerde toplanmış, sessiz fakat mânâlı bir hareket yapılmış.

Mersin’de iki çocuğun eline Türk bayrağı verilmiş, Türkiye’nin sembolleri yerde sürüklenip yakılmak istenmiş. Çocuklar sorumsuzdur. Bu bayrakları onlara kimler vermiş?

Son yıllarda birtakım Mösyölerin, Misterlerin, Madamların, Ekselansların ülkemizde fitne ve fesat yangınları çıkartmak istediklerini açık bir şekilde görüyoruz.

Mösyö ve Misterlerin içimizde yardakçıları, ajanları, provokatörleri de vardır maalesef.

1915’te Türk, Kürt, Arap, Laz, Çerkes, Arnavut ve diğer Osmanlıların düşmana karşı birlikte savaştığı ve nicesinin şehid olduğu günlerden hayli uzaklaşmış bulunuyoruz.

Emperyalistler ve onların şer âleti olan misyonerler önce imparatorluğumuzun Hıristiyan unsurlarını devlete karşı isyan ettirdiler. Sonra sıra Müslümanlara geldi.

Meşhur Moiz Kohen Tekin Alp bir kitabında “Kahr Olsun Şeriat!” diye boşuna yazmamıştı. Türkiye’de, yetmiş sekiz çeşit etnik kökenli vatandaşı bir arada tutan din ve iman bağlarıydı. Onlar dinamitlenip sarsılınca bina çatırdamaya başladı.

Gönül arzu ederdi ki, Mersin’deki bayrak yakma hadisesinden sonra İstanbul’da en az bir milyon kişilik son derece vakur ve kararlı bir kalabalık toplansın, dış ve iç düşmanlarımıza gözdağı versin.

Kapalıçarşı’da Müslümanların yanında Süryani, Ermeni ve başka gayr-i Müslim vatandaşlarımız da var. Onlar da bayrak asmışlar, onlar da üzüntülü. Ben İsviçre’de yaşayan, o ülkenin vatandaşı olan bir kimse olsam ve orada birkaç sorumsuz ve vicdansız İsviçre bayrağını yerlerde sürükleyip yakmaya kalkışsalar, ben de üzülür, tepki gösteririm. Çünkü, ülkeler üzerinde yaşayan toplumlar için bir gemi gibidir. Gemi batarsa Müslüman da boğulur, Hıristiyan da.

Birinci dünya savaşından sonra mağlup Osmanlı’nın başşehri galiplerin eline geçmişti. Şehirde İngiliz, Fransız, İtalyan askerleri ve polisleri dolaşıyordu. Bir kısım akılsız Rum vatandaşlarımız onları “Zito!” (Yaşasın) diye karşılamış, büyük sevinç gösterileri sergilemişti. Sonunda ne oldu? Bu yanlış hareketleri yüzünden Türkiye’den silindiler.

Birinci dünya savaşında Rumlar Osmanlı devletini desteklemiş, Osmanlıya sadık kalmış olsalardı bugün ülkemizde belki de beş milyon Rum yaşayacaktı. Hepsini suçlamıyorum ama onların bir kısmı yanlış ata oynadılar ve kayb ettiler.

Yunan ordusu 1919’da İzmir’e çıktığı vakit, İzmir Rum Ortodoks metropoliti papaz Hrisostomos işgal kuvvetlerini törenle karşılamış ve kutsamıştı. Ne kadar yanlış, ne kadar ayıp bir hareket. Hrisostomos akıllı ve uzak görüşlü olsaydı “Biz Osmanlı Rumuyuz, Türk devleti bizim devletimizdir. Türkiye halkı bizim milletimizdir. Anca beraber kanca beraber…” demesi gerekirdi.

Mersin’deki çirkin vak’ada mutlaka, yüzde yüz kışkırtma vardır.

Sadece dış düşmanlarımızın, uluslararası mihrakların kışkırtması mı? Hayır, içeriden de kışkırtma yapılmıştır.

Kelimelerin üzerine basa basa beyan ediyorum ve uyarıyorum:

– Türkiye’yi yeni bir kargaşa ortamına sürüklemek istiyorlar.

– Türkiye’nin en büyük iki unsuru olan Türklerle Kürtleri çatıştırmak istiyorlar.

– Buna paralel olarak Sünnî-Alevî, Sağcı-Solcu, Dinci-Laik, İlerici-Gerici gibi zıtlaşmalar çıkartıp milleti birbirine düşürmek istiyorlar.

Bu işi kimler yapıyor?

Türkiye’yi babalarının, atalarının çiftliği gibi gören ve bu ülkeyi, bu halkı, bu devleti trilyonlarca dolar dolandıran iç sömürgeciler yapıyor.

Türkiye’nin Brehmen azınlığı yapıyor.

Hangi inanca, görüşe, felsefeye, ideolojiye bağlı olursa olsun hiçbir vatansever Türkiyeli, halkı birbirlerine düşman kamplara ayırıp savaştırmak istemez.

Böyle bir şey vatan hainliğidir.

Ama bizdeki birtakım mutlu ve putlular bu işi yapıyor. Bunu kendi bozuk felsefelerini hâkim kılmak için yapıyor.

Halk yığınlarında bir uyanma başlamıştır.

Bu yıl Çanakkale’ye yüzbinlerce vatandaşımız gitmiş, şehitlerimizi ziyaret etmiştir. Nezih Uzel bey dostumuz anlattı, Gelibolu yollarında o kadar çok otobüs varmış ki, trafik tıkanmış.

Milyonlarca Türkiyeli, Türkiye’yi bugünkü bataktan Çanakkale ruhunun kurtaracağını anlamış vaziyettedir.

Türklere ve Müslümanlara Acı Soğan diyenler bu ruhun uyanmasından ve canlanmasından son derece tedirgindirler.

Çanakkale’de hurafe var diyorlar.

Halt ediyorlar.

Çanakkale zaferi İslâmla, imanla, Kur’ân’la, maneviyatla, cihad ruhuyla kazanılmıştır. Orada can veren yüzbinlerce şehidimiz kuru kuruya ölmediler.

Çanakkale savaşlarında Allah’ın zaferi, yardımı, avn ve inayeti tecelli etmiştir.

Çanakkale’de Peygamber-i zîşanın ruhaniyeti tecelli etmiştir.

Çanakkale’de Müslümanlara gayb orduları yardım etmiştir.

Bunlara inanmak hurafe değildir.

Bunlar hurafe değil, menkabedir.

Elimden gelse, imkânım olsa en kısa zamanda iki dernek kurarım:

Biri “Sünnî Alevî Kardeşlik Derneği”,

Diğeri “Türk Kürt Kardeşlik Derneği.”

Sünnî Alevi Kardeşlik Derneği ile Alevî vatandaşlarımızı Sünnî mi yapmaya çalışacağım? Hayır hayır, beni yanlış anlamayınız. Ben sadece kardeşlik, iç barış, toplumsal uzlaşma istiyorum.

Sünnîler Sünnî, Alevîler Alevî kalsınlar ama aralarında muhabbet, iyi vatandaşlık münasebetleri, işbirliği olsun.

Kürtleri Türk yapmaya da niyetim yok. Şu veya bu ırka mensup olarak dünyaya gelmek bizim elimizde olan bir şey değil. Önemli olan aynı ülkeyi paylaşan, aynı gemide seyahat eden insanların uyum, sevgi, barış, kardeşlik, uzlaşma içinde bulunmalarıdır.

Ayyıldızlı bayrağımız sadece Türklerin bayrağı değildir. Kürt, Arnavut, Boşnak, Çerkes, Pomak vatandaşlarımızın da bayrağıdır. Hıristiyan vatandaşlarımızın da bayrağıdır. Bu bayrak bir semboldür, yere düşerse hepimiz eziliriz. 26 Mart 2005