Pazar

 

“İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar” buyurulmuştur. Yüce İslâm dini insanı gaflet ve sapıklık uykusundan uyarmak için gönderilmiştir. İslâm hem bir müjdedir, hem bir uyarıdır. Allah Kur’ân’da müjdeliyor ve uyarıyor, Peygamber müjdeliyor ve uyarıyor.

Peygamberin vekili, vârisi, halifesi durumunda olan; gerçek, icazetli, ehliyetli, ‘âmil, rabbanî din âlimleri Müslümanları uyarmakla mükelleftirler. Yine Peygamberin vekili, vârisi ve halifesi durumunda olan kâmil mürşidler, hakiki şeyhler de uyarırlar.

Medreseler ve tarikatlar kapatıldıktan sonra uyarı hizmetlerinde büyük kopukluk olmuştur.

Müslüman yığınlara, anlayacakları lisanda uyarı yapılmamakta; mü’minler gafletleri ve azgınlıkları yüzünden başlarına gelecek belâ, musibet, azab hususunda korkutulmamaktadırlar.

Uyarısız kalan, korkutulmayan Müslümanlar dinî konularda öldürücü bir gaflet, rehâvet ve tehâvün içine düşmüşlerdir. İnsanlar uyarılır ve korkutulursa düzelirler, doğru yola girerler, kendilerini ıslah ederler mi? Yüzde yüz olmasa bile, en az yüzde ellisi hakka, iyiliğe, güzelliğe döner.

Biz Türkiye Müslümanları çok mübarek, mânevî bakımdan çok bereketli, dualı, ruhaniyetli bir ülkede yaşıyoruz. Üzerinde dolaştığımız toprakların altı mâneviyât hazineleriyle doludur. Şayet yeryüzü ayaklarımız altından göçmüyor, gök kubbe başımıza çökmüyorsa, benim zannım, dualar, ruhaniyetler, geçmiş büyüklerin bereketleriyledir.

Öyle Müslümanlar var ki, sadece Cuma’dan Cuma’ya camiye gidiyor, namaz kılıyor. Bunların uygun şekilde uyarılması, beş vakit namazı kılmaya teşvik edilmesi gerekir. Bu uyarı, bu teşvik, bu dâvet yapılıyor mu? Maalesef…

Bazı Müslümanlar beş vakit namazı kılıyorlar, fakat ezan okundu mu, arada bir olsun camiye gitmiyorlar. Onların da uyarılması lazımdır. Güzelce, uygun ve tesiri olacak şekilde uyarılırlarsa hiç olmazsa günde bir kez camiye giderler, cemaatle namaz kılarlar. Şu anda Türkiye’de İslâmî kesimde böyle bir uyarı yapılıyor mu?

Dinimiz israfı, aşırı tüketimi, gösterişi, şatafatı, saçıp savurmayı, lüksü haram kılmıştır. Müslümanlar bu konuda uyarılıyor mu?..

Zamanımızda itikada, fıkha, Şeriata aykırı birtakım kötü, zararlı, helâk edici bid’atler zuhur etmiştir. Müslümanlar bu konuda uyarılıyor mu?..

Seks manyaklıkları, şehvet azgınlıkları, cinsellik aşırılıkları aldı yürüdü. Müslümanlar bu konuda uyarılıyor mu?..

Dindar görünen binlerce vatandaşın evlerinde cihazlar var. Düğmesine basıyorsun evin içinde meyhane, kumarhane, fuhuşhane, çalgı çengi, her türlü seyyiat, münkerat, haram ve yasak iş görünüyor. Müslümanlar bu konuda uyarılıyor mu?.. Gözlerini ve kulaklarını haramdan korumaları hususunda kendilerine öğütlerde bulunuluyor mu?..

Dinimiz bize “Komşusu aç yatarken kendisi tok olan kişi bizden değildir” diyor. Müslümanlar bu konuda uyarılıyor mu?..

Peygamberimiz bütün Müslümanların bir vücud olduklarını, o vücudun bir yerine, bir azasına, bir ağrı ve sızı geldiğinde bütün vücudun ıstırap çekmesi gerektiğini söylüyor. Biz böyle miyiz? İslâm toplumu bu konuda gereği gibi, yeteri kadar uyarılıyor mu?..

İnsanın en büyük düşmanı, kötülüğü çok isteyen nefs-i emmâresidir. En büyük düşmanını görmek isteyen aynaya baksın. Müslümanlar nefs tuzaklarına karşı uyarılıyor mu?..

Birtakım yerli oryantalistler dinde reform, yenilik yapılmasını istiyorlar. Kur’an’ı kendi nefs, heva ve rey’lerine göre yorumluyorlar. Mevrid-i nasda ictihad yapıyorlar. Kitabullah’ın âyetlerindeki bazı kesin hükümlerin bu devirde geçersiz olduğunu söyleyip yazıyorlar. Peki, bu konularda Müslüman toplum uyarılıyor mu?..

Dinimiz bize gayr-i müslimleri dost ve veli ittihaz etmeyiniz, emrini veriyor. İçimizden bazıları onları dost ve veli ediniyorlar. Öyle Müslümanlar var ki, sâlih din kardeşleriyle ilişkisini kesiyor, fâsık ve fâcirlerle sıkı fıkı dost oluyor. Bu konuda gerekli uyarılar yapılıyor mu?

Dinimiz bize “Hepiniz sımsıkı Allah’ın ipine (dinine, Şeriatına, Kitabına) sarılınız. Sakın ayrılıp parçalanmayınız…” diyor. Peki, Müslümanlara dine sımsıkı sarılmak, birlik ve beraberlik halinde bulunmak hususunda nasihat ediliyor mu?..

Müslümanların uyarılması İslâm’ın temel farzlarından biri olan emr-i mâruf nehy-i münker, yani iyiliği desteklemek, kötülüğü kösteklemek vazifesi içine dahildir. Müslümanların bu hizmetle vazifeli ve mükellef bulunan ulema, meşâyih, seçkin, yüksek tabakası bunu terk eder, savsaklar ise Ümmetin başına azab ve felâket gelmesinden korkulur.

Toplumumuzda dehşet verici, son derece vahim bir dağılma, çözülme, yabancılaşma görülmektedir. Bunun sonu iyi değildir. Halkı, Müslümanları, idarecileri uyarmayanlar büyük vebal ve sorumluluk altındadır.

Okumayan bir toplumuz; tarihin geçmiş çağlarında nice ülkeler harab olmuş, nice toplumlar silinmiş, nice medeniyetler çökmüş, nice devletler batmıştır. Okusak belki ibret alırız.

O hale geldik ki, dedikodu, fitne fesat, yalan dolan, mübalâğa balon konularında bir yazı veya kitap görürsek hemen meraklanıyoruz, okuyoruz. Bizi kurtaracak asıl faydalı konular merakımızı ve ilgimizi çekmiyor.

Ey bu toplumun okumuşları, hocaları, büyükleri, kodamanları, baronları, hazretleri! Galiba önce sizleri uyarmak gerekiyor. 19 Temmuz 2004