Şah rejiminin yıkılmasından iki sene önce, İran’da olup bitecekleri vaktinden önce haber vermiş olsaydık buna kim inanırdı? Sovyetler Birliği’nin dağılacağını, marksizmin iflâs edeceğini, Lenin’in heykellerinin çöpe atılacağını rüyanızda görseniz inanmakta güçlük çekerdiniz. Kim derdi ki, Leningrad’ın adı tekrar Petersburg’a çevrilecek. Gerçeklerin hayal sınırlarını zorladığı acaip bir çağda yaşıyoruz.

Malraux ne demişti? “Yirmibirinci yüzyıl dinî bir asır olacaktır. yahut da (mevcut) olmayacaktır.“ Bu kehânetteki dinî kelimesi İslâmî manasına gelmektedir. Evet şimdi İslâm’ın yeniden doğuşunun, tekrar yükselişinin şahidi oluyoruz.

İmdi herkesi realist (gerçekçi) olmağa çağırıyorum. İslâm’ın gelişi, sizlerin iradelerinizi aşan tarihî bir hadisedir. Siz iklimleri değiştirebilir misiniz? Siz yazın sıcağını, kışın soğuğunu önleyebilir misiniz? Siz güneşin doğudan doğup batıdan batmasını engelliyebilir misiniz? Yapamazsınız bunları. İşte, İslâm’ın gelmesini de engelleyemiyeceksiniz. O halde kabul edin bu gelişi, kendinizi buna hazırlayın. Diretmeyin boş yere. İnadın ne faydası var?

Siz İslâm’a karşısınız biliyoruz. Sizin de kendi inançlarınız var. Sizin de varlık meselesi hakkında negatif de olsa bazı görüşleriniz var. Dinde zorlama yoktur, neye inanırsanız inanadurun; sizin dininiz size, bizim dinimiz bizedir. Ama mantıklı olun ve İslâm’ı durdurabileceğinizi sanmayın. İsteseniz de istemeseniz de gelecektir o.

Beni iyi dinleyin. Şah ve Şahçılar ileri görüşlü olsaydılar, İslâm’ı durdurmağa çalışmazlar, gelişini kolaylaştırırlardı. Böylece bir sürü sakıncayla geler devrim yerine, yumuşak ve acısız bir evrimle gelirdi İslâm. Ama onların gözlerini hırs bürümüştü, küçük dağları biz yarattık diyorlardı. Ültra’lık tasladılar, tarihin akışını durdurmak istediler ve büyük bir patlamaya sebebiyet verdiler. Kendileri de havaya uçtu, İran’ın da başına çok işler geldi, İslâm’a da gölge düştü.

Eğer akıllıysanız, tek alternatif olan İslâm’ın yumuşak bir şekilde, tedriç yoluyla ve aslına uygun bir şekilde gelmesine hizmet edersiniz. Engellemeğe çalışırsanız, gerçek İslâm yerine onun karikatürü gelebilir ve sonunda siz de Müslümanlar da incinirsiniz.

Sonra iyi biliniz ki, önemli olan devletin, milletin, vatanın selâmetidir. Rejimler gelip geçicidir. Devlet, millet, vatan başka şeydir, rejim başka şey.

Bakıyorum hâlâ makyavelist hesaplar, Borjiya’vari entrikalar, Bizans oyunları, Âl-i Cengiz dolapları peşindesiniz. Aklınızca Şeriatsiz laik bir İslâm çıkartacak ve bu minval ile yolunuza devam edeceksiniz. Bu mümkün değildir. Kiraladığınız kalemler, satın aldığınız vicdanlar, o sefiller güruhu bunu beceremezler.

Dinsizlik bu memleketin ve milletin tarihinde bir ârızadan ibarettir. Esas olan dinliliktir. Hülâgû Bağdad’ı aldı, son Halifeyi bir çuvala koyup süvarilere çiğneterek şehid ettirdi, Müslümanları kesti, kitapları yaktı ve bir müddet saltanat sürdü. O öldü, yerine geçen oğlu biraz daha saltanat sürdü. Ondan sonra torunu Gazan Han tahta çıktı. Ârıza, onun zamanında son buldu. Gazan Han Müslüman oldu, Ahmed adını aldı ve İslâm yeniden parladı. Evet ârızalar daima sona ermeğe mahkumdur. Çünkü Hak gelmiş, batıl gümbür gümbür yıkılmıştır. Zaten batıl hep böyle yıkılmağa mahkûm değil midir?

Müslümanların arasına ajanlar sokarak onları birbirlerine düşürtüyorsunuz. Kaliteli din görevlisi yetişmemesi için şeytana parmak ısırtacak plânlar, düzenler kuruyorsunuz. Din hayatını dejenere etmeğe çalışıyorsunuz. Müslümanların câhil kalmasına, Müslüman câmia içinde üstün kadrolar yetişmemesine gayret ediyorsunuz. Bilmiyorsunuz ki, bu yaptıklarınızla bu millete, bu vatana, bu devlete hıyanet ediyorsunuz. Kendinizi de tehlikeye atıyor, başınızı belâya sokuyorsunuz. Bu yaptıklarınızın zararını öncelikle sizler çekeceksiniz. Şah ve Şahçılar gibi…

Sizde zerre kadar iz’an, vicdan, insaf olsaydı zemini yeni alternatife hazırlar, güçlü ve kaliteli İslâmî kadrolar yetişmesi için yardımcı olurdunuz. Ama sizin gözünüzü kendi ideolojinizin, kendi negatif dininizin taassubu bürümüş ve gerçekleri göremiyorsunuz.

İslam’ın Türkiye’ye yeniden hâkim olduğunu görmektense batmasını tercih ederim dercesine hareket ediyorsunuz. Hayır, siz Türkiye’yi sevmiyorsunuz. Bu milleti, bu vatanı düşünmüyorsunuz.

Halinize bakın! Ne mânen ne maddeten tutar bir tarafınız vardır. Kokuşmuşluk, rüşvet, hırsızlık, talan, millet malını yemek, emanete hıyanet, zulüm, adaletsizlik ve daha bin türlü teseyyüp (kötülük) içinde yüzüyorsunuz. İflâs etmişsiniz haberiniz yok. Bu gidiş daha ne kadar devam edebilir?

Birkaç sene evveline kadar, memleketi komünist hakimiyetine sokmak için sinsice uğraşanlarınız çoktu. O da battı ve elleriniz böğrünüzde kaldı. Şimdi başka alternatif, başka seçiminiz yoktur.

Artık uslanınız, akıllanınız. Eski günah ve zulümlerinize keffaret olarak İslâm’a hizmet ediniz. İnanmasanız da hizmet etmeniz gerekir şayet kafanız çalışıyorsa.

En büyük fazilet hatalardan dönmektir. Bu fazileti gösteriniz.

İslam’ı durdurma çabalarınız, peşinen kaybedilmiş bir dâvânın avukatlığını yapmak gibidir. Direnmekte devam etmeniz devletin, milletin, vatanın zararınadır. Sizin de zararınızadır.

Şunu da unutmayınız, bizler şiddete, zorbalığa, kanunsuzluğa karşıyız. Herşeyin yasal hudutlar içinde olmasını temenni ediyoruz. Bizler kin ve nefret adamı değiliz. Âsâyişten, dirlikten, düzenden yanayız. Biz muhabbet fedâileriyiz, husumete vaktimiz yoktur. Uyarımız savaş için değil, barış içindir.

15.11.1991