Cuma

 

İslâmî kesimde büyük bir fikir kargaşası hüküm sürüyor. Ümmet bin parçaya bölünmüş.Önüne gelen dinî konuları mıncıklıyor, kendi heva ve hevesine göre fetva ve hüküm veriyor. Anarşi yaygınlaşmış. Mezhebsizlik, telfik-i mezâhib, selefilik, reformculuk, zındıklık, Necdîlik, aşırı ve gulat cereyanlar; tartışma, çekişme, husumet almış yürümüş. Müslümanların bu halinden kâfirler, zalimler yararlanıyor. Ehl-i İslâm zillet, esaret, baskı altında.

Din kardeşlerime bazı hususları hatırlatmakta yarar görüyorum:

1. KAİDE:

İfrat ve tefrit iki zıt aşırı uçtur. Bunların ortası itidaldır.

Dinî konularda, dünya işlerinde ifrat ve tefritten kaçınmalı, itidal üzere olmalıyız. Meselâ, insandaki kuvve-i gazabiye

(öfke)

şu üç halden birinde bulunur: Birincisi cebânettir, yâni korkakça ve alçakça susmak ve pusmaktır. İkincisi tevehhürdür, yâni delice bir öfke ve cesarettir. Bu iki hal ifrat ve tefrittir, doğru değildir. Bunların ortası, itidalli olanı şecaattir, yâni şer’in, aklın, hikmetin uygun gördüğü derece ve şekilde cesur olmaktır. Ne alçakça bir suskunluk, ne de delice bir öfke…

2. KAİDE: Mukallid bir Müslüman, müctehidlerin sözüyle naslar arasında bir uyumsuzluk gördüğü zaman, hangisine itibar eder? Ehl-i sünnet ulemasına göre, müctehidlerin

(fukahanın)

dediğine kulak asar. Çünkü, onun din ilimlerindeki uzmanlığı ve kültürü yeterli değildir. Uyumsuzluk gibi gördüğü şey aslında nasih ve mensuhla, tahsisle, tevcihle ilgili bir meseledir.

3. HURUC ALE’S-SULTAN MESELESİ: Suriye Müslümanlarını kışkırttılar, zalim ve gayr-i meşru baasî rejime başkaldırttılar.

Esad rejimi kara ve hava kuvvetleriyle Müslüman halkı kırdı, Hama ve Humus’ta tam elli bin Müslüman şehid edildi.

Sabretmek, beklemek, vakt-i merhununu gözlemek gerekirdi.

4. FIKIH DÜŞMANLIĞI: Mezheblere karşı olmak, fıkha karşı olmak demektir. “Asr-ı Saadet’te mezheb yoktu, o halde bunlar bid’attir” diyenlere sorarız: Peygamber’in sağlığında kitab şeklinde bir araya getirilmiş, ciltlenmiş bir Mushaf da yoktu, o da mı bid’attir? Fıkıh düşmanlığı yapmak, Şeriat’ı inkar etmek ve yıkmak demektir. Şeriat giderse, İslâm da yıkılır. Allah böyle bir şeye izin vermez. Müslümanlar da fıkıh ve Şeriat düşmanlığına rıza göstermemelidir.

5. ÇEŞİTLİLİK MESELESİ: Peygamber, “Ümmetimin çeşitliliği geniş bir rahmettir” buyuruyor. İslâm ümmeti içinde Hanefilik, Malikilik, Şafiilik, Hanbelilik gibi çeşitli fıkıh mezhebleri; Nakşilik, Kadirilik, Rufailik, Halvetilik ve diğerleri gibi çeşitli tarikatlar; çeşit çeşit görüşler, meşrebler bulunur. Dine aykırı tarafları olmadıkça bu çeşitliliği tabiî karşılamak, onlara hürmet etmek gerekir. Çeşitliliği, genişliği, zenginliği inkâr edenlerde hayır yoktur.

6. Selefilik, Selef-i Sâlihîn dediğimiz ilk ve örnek Müslümanların mezhebi değildir. İbn Teymiyye yoluna verilen addır. İbn Teymiyye sayısız büyük âlimler tarafından tenkid edilmiş, aşırı fikirlere sahip bir kimsedir.

7. Vehhabilik, Selefilik hareketinden türeme aşırı bir mezhep ve yoldur. Vehhabilerin ölçüleri esas alınacak olursa dünyada çok az Müslüman kalır.

8. SÜNNİ DÜŞMANLIĞI: Birtakım kimseler Peygamber’i devreden çıkartmak için çalışıyor, “O bir postacı idi, öldükten sonra işi bitmiştir, Sünnet İslâm’ın kaynaklarından değildir” şeklinde propaganda yapıyor. Bunların bu beyanları ve zihniyetleri Kur’ân’a aykırıdır. Çünkü Kitabullah, Müslümanları Peygamberi çok sevmeye, O’nu en güzel bir örnek ve model olarak kabul etmeye, O’nun yolundan gitmeye, getirdiklerini almaya, O’na bağlı kalmaya davet ediyor. Peygamber’i dışlamak, Sünnetini kaynak olarak kabul etmemek, hadîsleri reddetmek ilhad ve zındıklıktır.

9. Amerika’nın Tucson şehrinde yaşayan, orada bir camide imamlık yapan Reşad Halife adında biri kitaplar yazarak, gazeteler çıkartarak Peygamber’e, Sünnet’e, hadîslere cephe almış, İslâm âlimlerinin dini tahrif edip bozduğunu iddia etmişti. Bu adam, “Namazda salavat okumak şirktir, Allah’a ortak koşmaktır” diyecek kadar zıvanadan çıkmıştı. Şimdi Türkiye’de bu zındığın taraftarları, halifeleri vardır. Dikkatli olmalı.

10. İranlı yazar Ali Şeriatî, İslâm Şinasi adlı kitabında, “Allah gerçek bir Janus’tur” diyerek, yüce Rabbimizi bir Roma putuna teşbih etmiştir (benzetmiştir.) Bu adamın kitapları dilimize çevrilmiş olup yayılmakta, okunmaktadır.Başta Diyanet olmak üzere hiçbir dinî makam çıkıp da bu son derece galiz ve vahim küfür ve zındıklık hadisesini protesto etmemekte, Müslümanları uyarmamaktadır.

11. Maalesef ehl-i sünnet taraftarı geçinen bazı şahıs ve zümreler vardır ki, onlar gerçek ehl-i sünneti değil, ehl-i sünnetin karikatürünü sergilemektedir. Gerçek ehl-i sünnet büyük ve âmil ulemanın, kâmil şeyhlerin ve mürşidlerin, eimme-i müctehidînin, her asırda gelmiş müceddidlerin anlattıkları, uyguladıkları büyük ve geniş yoldur.

12. Şeriata ve dinin zahirî ahkamına ters düşmemek şartıyla bütün tarikatlar haktır.

13. Yâdigâr-ı Şemsî adlı Osmanlıca kitapta yazıyor: Vaktiyle bir Ramazan ayının Kadir Gecesi’nde Bursa’da bir grup Müslüman Ulucami’de cemaat ile tesbih namazı kılmak istemiş. Bunlara muhalif olan bir grup da,

“Tesbih namazını cemaatle kılmak bid’attır, kılamazsınız”

diye karşı çıkmışlar. Çekişme büyümüş, iş arbedeye kadar varmış ve o mübarek gecede,

o kutsal mekanda çok muhterem bir zat şehid edilmiş.

Ne korkunç cinayet, ne menfur bir taassup. Bu kafadaki adamların İslâm’a, Ümmet’e, hakikata hizmeti dokunmaz.

14. İran makamlarının Ali Şeriatî’nin, içinde

“Allah gerçek bir Janus’tur”

cümlesi yer alan bozuk kitaplarının Türkiye’de yayılması, okunması hususunda teşviklerde bulunduklarını duyuyoruz.

Böyle bozuk fikirlerden ve kitaplardan İslâm’a ve Müslümanlara ne yarar gelir?

15. İslâm dünyasında ondört asır boyunca binlerce, onbinlerce güçlü ulema ve meşâyih yetişmiş, Ümmet-i Muhammed’i terbiye edip doğru yolda yürütmüştür.Takip edilecek yol bunların yoludur. Bozuk fırka ve hiziplere uymaktan kaçmak gerekir.

16. Dinî konularda tartışma çıkartılmamalı, fitne ve fesada yol açacak propagandalar yapılmamalıdır. Din konularında çekişen ve tepişen toplumlar iflâh olmaz.

17. Bakkal, kayıkçı, balıkçı, esnaf, işçi gibi mesleklere bağlı Müslümanların kendi kafalarına göre Kur’ân’dan hüküm çıkartmaları, kendi heva ve heveslerine göre dinî konularda konuşmaları doğru olmaz. Dinî meseleler uzmanlık ve güçlü kültür isteyen bir sahadır.Yine doktor, mühendis, hukukçu, işletmeci gibi okumuş Müslümanlar da, dinî ve şer’î konularda kendi kafalarına göre konuşmamalıdır. Tıb, hukuk, inşaat, mühendislik, tayyarecilik gibi konularda nasıl bu işlerin uzmanlarına müracaat ediyorsak, din konularında da icazetli ulemaya müracaat etmeliyiz. Zındık ilâhiyat profesörlerinin sözlerine de itibar edilmemelidir. 08 Ocak 2000