Üzüldüm
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Ocak 2019
Salı
Sayın Başkan… Başında bulunduğunuz devlet dairesinde çok üzücü, çok vahim, çok kaygılandırıcı bir cinayet işleniyor, memleketin başbakanı, hem tâziyede bulunmak, hem de inceleme yapmak üzere oraya koşuyor; size onun geleceği haber veriliyor ve siz Türkiye protokolunda üçüncü büyük şahıs olan o zatı karşılamıyorsunuz. Siz karşılamadığınız gibi dairenizden hiç kimse karşılamıyor. Doğrusu, bu haberi işitince, menfur cinayete üzüldüğüm kadar üzüldüm. Bu yazımla, sade bir vatandaş olarak üzüntülerimi zat-ı âlinize ve millete duyurur, bu vesile ile derin hürmetlerimi sunarım.
Yargı kararlarını eleştirmek yasak değildir. Ancak eleştiri ile hakareti birbirine karıştırmamak gerekir. Yargı kararları hukuk, akıl, mantık, yüksek kültür ışığında terbiyeli, edebli, seviyeli bir şekilde eleştirilebilir. Bu eleştirilerin hukukî bakımdan gerekçelerinin de açıklanması icab eder. Memleketin yürütme gücünü üstlenmiş olan başbakan ve kabine üyeleri yargıyı teorik olarak tenkit edebilirler, bu yasak değildir. Ancak, devletin temel güçlerini karşı karşıya getirecek ve gerginliğe yol açacak tenkitlerden kaçınmaları; bu işi medyaya, vatandaşlara, aydınlara, hukukçulara, sivil kuruluşlara bırakmaları daha uygun olur.
Yargıtay’ın, başörtüsü konusundaki son kararı elbette ki, eleştiriye açıktır. Yargıtay kararları nass, dogma değildir. Demokratik bir düzende usûlüne, adabına, kuralına uygun olmak şartıyla eleştiri yapılır, yanlışlık olduğu sanılıyor ve iddia ediliyorsa düzeltilmesi talep edilir, bu yolda propaganda yapmak serbesttir.
İyi niyetle, yapıcı bir zihniyetle yapılan tenkitler zarar değil, yarar sağlar. Demokrasiyi içine sindirmiş kişiler bu gibi tenkitlerden dolayı öfkelenmez, gereksiz ve aşırı reaksiyon göstermez. Tenkitler yanlış ve yersizse tebessüm eder, doğru ve haklı ise yanlışını düzeltir.
Bazı nimetler armut piş ağzıma düş şeklinde gelmez. O nimetleri isteyenlerin, bunları elde etmek için çaba göstermeleri, gereken eylemleri yapmaları icab eder. Demokrasinin nimetleri de böyledir.
Anayasamız, kanunlarımız, uluslararası insan hak ve hürriyetleri ile ilgili metinler biz Türkiye vatandaşlarına birtakım haklar ve nimetler veriyor. Bu nimetlere sahip olmak için yasal sınırlar içinde çalışmamız, gayret göstermemiz, gereken formaliteleri yerine getirmemiz gerekir.
Vatandaş olarak haksızlıklara karşı yasal sınırlar içinde protesto etmek, eleştiri yapmak, ilgili yargı makamlarında dâvâ açmak, dilekçe vermek, medya faaliyetleri yapmak gibi haklarımız bulunmaktadır.
Türkiye vatandaşları bu haklarını kullanıyorlar mı?.. Maalesef yüzde birini bile kullanmıyorlar. Haksızlıklar, yanlışlar, zulümler, insan hakları ihlâlleri, baskılar karşısında zayıf iniltiler çıkarmanın faydası yoktur. yasal sınırlar içinde olmak şartıyla yoğun bir şekilde, gür bir sesle, seviyeli ve vasıflı hak aramalarında bulunmamız gereklidir.
Neler yapılabilir?.. Şimdiye kadar bu konuda çok yazdım, kısaca tekrar ediyorum: (Hepsi yasal sınırlar içinde olmak şartıyla)
(1) Yurt çapında on binlerce, yüz binlerce dilekçe, protesto mektubu, e-mail göndermek. (Bunlarda kesinlikle hakaret edilmeyecek, olumlu ve seviyeli bir şekilde uyarılacaktır.)
(2) Küçük broşürler, kitapçıklar, posta kartları, afişler bastırılarak yurt sathında milyonlarca adet dağıtılacak ve ilgili makamlara gönderilecektir.
(3) Bu gibi çalışmalar, haksızlıklarla yasal sınırlar içinde mücadele etmek maksadıyla kurulmuş dernekler vasıtasıyla da yapılmalıdır.
(4) Haksızlığa uğrayan, mağdur olan, zâlimane bir şekilde cezalandırılan vatandaşların etnik kökeni, dinî inancı, felsefî görüşü ne olursa olsun, desteklenmelidir.
(5) İlgili idarî makamlardan izin alınarak mitingler, yürüyüşler yapılacaktır. Bunların bazısının bir milyon kişinin katılımı ile gerçekleşmesi için çalışılacaktır.
Samimi ve uyanık bir Müslüman kimleri destekleyemez ve kimlere yardım edemez? Bu konuda bazı maddeler yazmak istiyorum:
(1) Fâsık-ı mütecâhir (büyük günahları açıkça ve küstah bir şekilde işleyenleri) destekleyemez.
(2) Müslümanları katl eden, onların ülkelerini işgal eden, İslâm’ı tahrif etmek için türlü dalavereler çeviren harbî ve agresif kâfirleri destekleyemez, onlarla işbirliği yapanları da destekleyemez.
(3) Nifakı ve bid’ati kendisini küfre götürmüş olanları destekleyemez.
(4) Haram yiyenleri, ihalelere fesat karıştıranları, saçı bitmedik yetimlerin hakkını gasb edenleri, kirli ve kara servet edinenleri, devletin ve belediyelerin bütçelerini hortumlayanları, kısa zamanda Karun gibi zengin oluverenleri destekleyemez.
(5) Allah’a ve Peygambere isyan edenleri destekleyemez.
(6) Muhadderat-ı islâmiyeyi korumayanları ve onlara gereken hürmeti göstermeyenleri destekleyemez.
(7) Yalan söyleyen, emanete hıyanet eden, verdikleri sözü tutmayan, milleti aldatanları destekleyemez.
(8) Milyonlarca vatandaş sefalet içinde sürünürken kendileri haram kazanç ve servetlerle Nemrud ve Firavun gibi lüks, sefihâne, israflı, gösterişli bir hayat sürenleri destekleyemez.
Yukarıda saydığım maddeler Müslümanlar içindir. İslâm ile mukayyed olmayanlar istediklerini yaparlar. Müslümanlardan da, gayr-i müslimlerden de hesap sorma günü gelince hepsi de yaptıklarının hesabını vereceklerdir.
Kur’ân-ı Kerîm’in bir âyetinde biz iman edenlere, Allah’tan namaz ve sabır ile yardım istememiz emr ve tavsiye olunmuştur. Türkiye Müslümanlarının kütlevî bir şekilde (yığınlar halinde) beş vakit namaza yönelmesi gerekmektedir. Günlük dedikoduları, faydasız aktüel haberleri, ıvır zıvır işleri ve hizmetleri bırakalım ve hep birlikte beş vakit namaza yönelelim.Ümmetin sorumlu kişileri namaz konusunda yoğun ve etkili bir seferberlik başlatsınlar. Namaz kılmak suç değildir, lâikliğe aykırı değildir, hiçbir siyasî sakıncası yoktur.Namaz kılmadan kurtuluş, selâmet ve necat olmaz. 24 Mayıs 2006