Varlıq Dergisi
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 09 Ocak 2019
Çarşamba
dergisinin 137’nci sayısı geldi
Derginin çoğu yazıları Azerî Türkçesiyle, birkaç da Farsça makale yeralıyor. Başlığının yanında
açıklaması yer alıyor. Şahlık rejimi zamanında İran’da çoğunluğu teşkil eden anadili Türkçe olanların kültür hürriyeti yoktu, onlara çok ağır baskılar yapılıyordu. Hiç unutmam, sürgün yıllarımda bir gün Frankfurt’ta bir talebe yurdunun asansöründe Azerî Türkçesiyle konuşan birkaç gence rastlamış, selam verip sormuştum:
cevabını vermişlerdi. Şah rejiminin istihbaratının kulağına gider de, başımıza bir belâ gelir diye korkuyorlardı.
İran’daki İslâm inkılabından sonra Türkçe konuşanlara hürriyet verildi. Birkaç yıl önce Tebriz’e gittiğimde yeni basılmış hayli Türkçe kitap gördüm, bazılarını da satın aldım.
Türkiye’de en az birkaç yüz adet satılması gerekir. Bizim Türkçülerimiz, İslâmcılarımız başka ülkelerde yayınlanan bu gibi
niçin merakla, ilgi ile, dikkat ile takip etmezler, sebebini anlayamıyorum.
Maalesef çeşitli imkânsızlıklar dolayısıyla dış dünyada yayınlanan Türkçe gazete ve dergileri takip edemiyorum. Bendenizi bilhassa Arap-İslâm alfabesiyle çıkan gazete ve dergiler alakadar ediyor. Biz Türkler tarih boyunca onbeşe yakın yazı sistemi
ile dilimizi yazmışızdır. En uzun müddet ve en genel olarak Arap-İslâm yazısını kullanmış bulunuyoruz. Çin’den Adriyatik sahillerine kadar en fazla bu yazı geçerli olmuştur. Osmanlı devletinin bütün arşivleri İslâm yazısıyladır. Dünyanın en zengin ve değerli yazmalarını ihtiva eden (içeren) Süleymaniye kütüphanesindeki eserler bu yazıyladır.
Geçen asırda Çarlık idaresindeki Kırım’ın Bahçesaray şehrinde yayınlanan TERCÜMAN gazetesi, Türk dünyasının heryerinde merak ve alaka ile okunuyordu. Bu gazete de İslâm yazısıyla çıkıyordu.
İslâm dünyasında, Arap yazısını bırakıp Latin-Frenk yazısına ilk defa geçmek isteyenler birtakım Arnavutlar olmuştur.Bu konuda ilmî tedkikat yapmış değilim ama bunların İslâm’dan kopmuş birkaç kişi olduğunu düşünüyorum. O zaman Osmanlı İslâm uleması bu fikre karşı çıkmış ve tenkit etmişti.
Rusya’da 1917 Oktobr kızıl devrimi yapıldıktan bir müddet sonra Türklerin yazıları üzerinde manipülasyonlar yapılmaya başlandı. Bazı Türk “respublikalarında” önce Latin yazısına geçildi, sonra Kril yazısına.
1926’da Azerbaycan’ın Bakü şehrinde uluslararası bir Türkiyat Kongresi toplanmıştı. Bu toplantıda Kazan delegesi
başlıklı Rusça bir tebliğ okumuş,
O bu tezi, İslâmî-dinî bir hassasiyetle ileri sürmemişti. Çünkü ülkede Stalin rejimi vardı. Başta İslâm olmak üzere bütün dinler ile savaşılıyordu.
Onun bu yazısı Türkçeye çevrilmiş ve 1926’da aynı başlıkla
İstanbul’da bir kitap halinde neşr edilmiştir.
kitabını bendeniz iki kısım halinde yayınlamış bulunuyorum. Hem orijinal Arap harfli
metni, hem de
metni.
Türkiye’de, muasır medeniyet seviyesine kısa zamanda bir füze gibi fırlamak için
münakaşaları yapılırken o zamanki ismi
olan Üniversite’nin profesörlerinden
bu konuda kaleme alıp yayınladığı makaleleri
başlığı ile
. Bendeniz
. Başında da, Galanti’nin hayatına ve eserlerine dair geniş bir önsöz bulunmaktadır. (Bedir Yayınevi).
Arap-İslâm alfabesini savunan eserlerden biri de
başlığı ile Mısır’da yayınlanmıştır. Bu kitabı da Bedir Yayınevi hem Osmanlıca hem de yeni yazı ile yayınlamış bulunuyor.
kitabında birkaç Japon’un bir ara Japonca’yı latin harfleriyle yazmayı düşündükleri, fakat böyle bir şeyin Japon kültür ve edebiyatında büyük bir kopukluk meydana getireceğini, büyük tahribata yol açacağını anlayınca vaz geçtikleri belirtilmektedir.
okur-yazar herkes
denilen İslâm yazısını biliyordu.
1928’de atalarımızın mezar taşları okunuyordu, şimdi okunamıyor; eski yazma ve basma kitaplar okunuyordu, şimdi okunamıyor;
Ortada gerçekten vahim bir cehalet karanlığı vardır.
Bizde hem yazı değiştirilmiş, hem de lisan üzerinde büyük manipülasyonlar yapılmıştır. Adına
denilen hareketin başına, Türkiye’den kaçmış ve ülkeye geri dönmesi yasak olan, Türk pasaportu taşımayan
adında bir Ermeni getirilmiş, onun asıl ismi gizlenmiş, ölünceye kadar bu kişi kendisini
takma adıyla tanıtmıştır.
A. Dilaçar nâm-ı diğer Agop Martayan’ın himmet ve gayretleri neticesinde bugünkü Türk nesilleri
orijinal Türkçesiyle okuyup anlayamıyorlar; sadeleştirilmiş, öztürkçeleştirilmiş, arı-duru hale getirilmiş
. Aman ne ilerleme ne ilerleme!..
Türkiye’de alfabe devrimi yapıldıktan sonra yurtdışında kalan Türk cemaatleri ve azınlıkları yine Arap-İslâm harfleriyle yazmaya, eğitim yapmaya, gazete dergi kitap çıkartmaya devam ettiler. Şu anda
1960’lı yıllara kadar Batı Trakya’da eski yazı ile gazete, dergi yayınlandı. Sebat gazetesinin yarısı Latin, yarısı Arap harfleriyle çıkıyordu. Ayrıca tarafıma posta ile gönderilen
adında küçük bir dergi vardı ki, o da İslâm yazısı ile neşr edilmekteydi.
Kıbrıs Türkleri Türkiye’deki inkılap hareketini candan benimsemiş ve desteklemiş hemen yeni yazıya geçmiştir. Şu anda
Çin idaresi bir ara Türklerin yazısını değiştirmeye kalktı, kısa bir denemeden sonra bu işten vaz geçti. Ancak, orada imlâ son derece bozulmuştur.
adlı bir nevi
mahiyetindeki eserinin
,
Alman mühtedisi dostlarımdan
‘yi bir gün
yazarken görmüş, göz ucuyla bakmıştım, ne Türkçeye
ne de Arapçaya benziyordu. Hangi dille yazıyorsun diye sormuştum,
demişti.
Millî Eğitim Bakanlığı’nın yayınladığı
bununla ilgili bilgi vardır. Her halde o Hıristiyanlar,
diye düşünerek bu değişikliğe gitmişlerdi.
Yazı değişikliği dolayısıyla bizde şimdi vahim bir
vardır. On milyonlarca okur-yazarımız 1928’den önceki basma ve yazma kitapları, arşiv vesikalarını, atalarının mezar taşlarını, tarihî binalardaki kitabeleri okuyamıyor. Bu bir cehalet değil midir?
Dünyada hangi medenî ve ileri millet ve ülkede böyle bir kültür kopukluğu vardır? Bu kopukluğu tâmir ve telâfi etmek için ne gibi çare ve çözümler düşünebiliriz?
Ciddî olalım, bu yazdıklarımın ilericilikle gericilikle ilgisi yoktur. Mesele bir kültür meselesidir.
Türkiye’de bir kişi veya kurum çıksa da
ne olacak? Hakkında dâva mı açılacak, o kişi hapse mi konulacak? Bu konuda
ne diyecektir?
Vaktiyle Osmanlı Rumları Türkçeyi Grek alfbesiyle, yine Osmanlı Ermenileri Türkçeyi Ermeni alfabesiyle yazmışlardı. Bu alfabelerle basılmış nice gazete kitap dergi kütüphanelerde bulunmaktadır.
Anayasa’da
diye yazılıdır. Acaba ne yapmamız gerekiyor? 27 Ekim 2005