Perşembe

 

1. Kendi azınlık derin iktidarlarını ayakta tutmak, saltanat ve hegemonyalarını sürdürmek, bu ülkeyi babalarının atalarının çiftliği gibi idare etmek için

Türklerle Kürtleri

birbirine düşman etmek isteyenler haindir.

2. Yine kendi azınlık iktidarlarını sürdürmek için

Sünnîlerle Alevîleri

birbirine düşman etmek için her habaseti yapanlar haindir.

3.

Laikliği laikçilik haline getirenler;

dünyanın hiçbir demokrat, ileri, hür, hukuklu, medenî ülkesinde laikçilik olmadığını bildikleri halde, bizde laikçiliğin üzerine bir laiklik kılıfı geçirerek aşırı şekilde inat ve ısrar edenler haindir.

4. Bu halkı

dedelerinin mezar taşlarını, tarihî binaların kapılarındaki kitabeleri, kütüphanelerdeki yazma eserleri, arşivlerdeki vesikaları okuyamaz derecede cahil ve okumak-yazmak bilmez bırakmakta direnenler

hain değil de nedir?

5. Kadın hakları, kadın özgürlükleri diye yırtınırken,

resmî antetli TC’Ii “vesikalarla” kadınların yasal fuhuş yapmasına, bu fuhuştan KDV ve gelir vergisi alınarak devlet bütçesine konulmasına göz yumanlar

hain değildir, katmerli haindir.

6. Ah Mevlana vah Mevlana edebiyatı yaptıkları halde kültür ve nur merkezleri olan Mevlevî dergahlarının açılması için çalışmayanlar nedir? (Bu hususu okuyucularıma bırakıyorum).

7. Devletimizin imza koymuş olduğu bütün uluslararası belge ve sözleşmelerde ve kendi Anayasamızda din, inanç, ibadet, inandığı gibi yaşamak hürriyeti garanti altına alınmış olduğu halde bu hakkı ve hürriyeti Türkiye’nin çoğunluğunu teşkil eden Müslümanlara tanımayanlar da haindir.

8. Şehit düşenler içinde niçin hiçbir kodaman, büyük zengin, yüksek bürokrat, milletvekili, bakan, iri medyacı çocuğu, damadı, yeğeni, yakını yoktur? Niçin ölenler hep fakir fukara çocuklarıdır. Sakın bu konuda da bir hainlik olmasın?

9. Yasal ve ahlakî yollardan, temiz ve helâl kazanç elde edip de zengin olanlara bir şey dediğimiz yoktur. Lakin birileri ve bazıları haram, gayr-i kanunî, gayr-i ahlakî, kirli-pis yollardan yürüyerek kara servetler elde etmişlerdir. Böyleleri ve bunlardan hesap sormaları gerekirken sormayanlar da hep haindir.

10. Bu milletin, bu devletin, bu ülkenin başına bugünkü büyük kartel, tekel medyasını musallat edenlerin hepsi, solcusu da sağcısı da haindir. Onlar Türkiye’ye en büyük kötülüğü yapmışlardır. Yatacak yerleri yoktur.

11. Üniversitelerimizin hürriyetini, haysiyetini, seviyesini YÖK ile yok edenler kahraman mıdır, hain midir, siz söyleyin…

12. Siyasetin ve resmî ideolojinin dışında ve üstünde kalması gereken Diyanet’e ideolojik baskı yapanlar, bu baskıya direnmeyip baş eğenler de haindir.

13. Bu memleketi, millî gelirin yüzde altmışını yüzde ikilik bir azınlığın aldığı, geri kalan yüzde kırk gelirin, halka yetmediği hale getirenler haindir. Bunu değiştirmek ve adaletli bir taksim için çalışmayanlar haindir.

14. Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nu Tevhid’i söndürmek için kullananlar haindir.

15. İki cihan imparatorluğuna beşik olmuş şu coğrafyadaki bu devleti ve bu ülkeyi bugünkü acınacak hale getirenler haindir.

16. Atatürk’ün kapattırdığı Farmason localarını tekrar açtıranlar Atatürk hainidir.

17. Atatürk rejimini yıkmak, Ebedî Şefi alaşağı etmek için gizli teşkilat kuran, yakalanan, muhakeme edilen, ağır hapis cezasına çarptırılan, 15 sene yattıktan sonra Selanikli Ahmet Emin Yalman’ın açtığı kampanya ile affedilen Nazım Hikmet için ağıtlar yakan, bir yandan ah Atatürk vah Atatürk derken, bir yandan da ah Nazım canım Nazım diyenler nedir? Atatürkçü müdür? Atatürk haini midir?

18. Hazret-i Ömer devlet işini görürken devlet mumunu yakar, kendi işine bakarken kendi kandili ile aydınlanırdı edebiyatı yapan ve bu esnada malı götüren, çift hörgüçlü Türkistan devesini semeriyle yutan sahte İslamcılar nedir? Kahraman mıdır onlar, yoksa kat kat hain mi?

19. Eşitlik eşitlik diye bağırıp da, üniversite kapılarında başlarını eşarpla örten Türkiyeli kızların eşitliğini tanımayanlar hain midir; yoksa adalet, eşitlik ve insan hakları kahramanı mıdır?

20. Yoksa, yukarıda saydıklarım tertemiz vatan kahramanlarıdır da, vatan haini ben miyim?

Taqıyye Yapan Sözde Sünnîler

ŞİÎLİKTE takiyye ve kitman çok temel ve önemli dinî bir kavramdır. Onlara göre takiyye namaz gibi farzdır; takiyyesi olmayanın dini yoktur. Bu husus temel kitaplarında yazılıdır.

Sünnîlikte böyle geniş bir takiyye uygulanamaz, ölüm tehlikesi olduğunda veya başka zarurî hallerde asgarî miktarda takiyye yapılabilir.

Zamanımızda bazı Sünnî Müslümanlar da, takiyye yapıyor.

Ehl-i Sünnete aykırı inançları, görüşleri, re’yleri mi var? Bunları saklıyorlar, hatta tam tersini söylüyorlar. Yerine ve adamına göre fikir değiştiriyorlar. Diyalogcunun yanında diyalogcu oluyorlar; diyaloga karşı olanın yanında da verip veriştiriyorlar.

Güçlü, agresif, acımasız din düşmanlarına karşı bir dereceye kadar takiyye yapılabilir. Lakin Müslümanların din kardeşlerine karşı takiyye yapmaları doğru olmaz.

Biz bütün Müslümanlar Allah’a iman ediyoruz, Peygambere, Kur’an’a, dine iman ediyoruz; kardeşlerimize bu konudaki görüşlerimizi, samimi ve açık şekilde beyan etmemiz gerekir.

Son kırk yıl içinde köprülerin altından çok bulanık sular aktı, çok muhalif rüzgârlar esti ve Ehl-i Sünnet surlarında nice rahneler (gedikler) açıldı. Maalesef birtakım Müslümanlar gerek inanç, gerek amel, gerekse İslam’ı anlamak ve algılamak sahalarında az veya çok vahim bid’atlere saptılar. Bunların bir kısmı bid’atlerini açık ve samimi şekilde savunuyor, bir kısmı ise takiyye yapıyor.

Bir ara Amerika’da, oraya Mısır’dan gitmiş Reşad Halife adlı bir zındık peydahlandı. Bu adam Kur’an-ı Kerim’in Tevbe suresinin son iki ayetinin Kutsal Kitaba sonradan ilave edildiğini iddia edecek kadar çılgındı, inanır mısınız, bunu bile destekleyenler oldu.

Bazılarına göre, çok büyük bir âlim, büyük mücahid, büyük din önderi olan Pakistanlı bir zat; Müslümanların dördüncü hicrî asırdan son Rab, ilah, din ve ibadet terimlerini anlamak ve yorumlamak konusunda doğru yoldan ayrıldıklarını iddia etti. Bu zat da hayli taraftar buldu. Kitapları on binlerce, yüz binlerce satıldı. Müslümanlar ilk dört asırdan sonra sapıtmışlar, doğruyu bu bulmuş. Fesubhanallah!

İranlı bir sosyolog çıktı, “İslam’ı Tanımak” adlı kitabında nice hezeyanlar savurdu. Bir cümlesini veriyorum:

“Allah gerçek bir janustur”

Allah’ı janusa benzetiyor, hem de gerçek sıfatını kullanarak. Ansiklopedileri açıp bakıyorsunuz,

janus, iki çehresi olan bir Roma putu.

Allah, Allah. Bir Müslüman Allah’ı bir puta teşbih edebilir mi
(benzetebilir mi)? İlmihallerimiz ne diyor? Allah hiçbir şeye benzemez… Fakat bu adam, üstelik bir puta benzetiyor.

Bu zatın kitapları da (içlerindeki bazı yerler ayıklanarak) tercüme edildi, kapış kapış satıldı, okundu. Şimdi bunları basanlara, okuyanlara, o zatı benimseyenlere sorsanız,

“Biz de Ehl-i Sünnet Müslümanıyız”

diyecekler; takiyye yapıyorlar.

Müslümanların birbirlerine karşı çok samimi, çok açık, çok dürüst hareket etmeleri gerekir. Ehl-i Sünnet itikadına yüzde yüz aykırı inançlara, görüşlere, düşüncelere sahip olup da bunları gizlemek ahlâka ve fazilete yakışmaz.

Mertçe konuşulması ve yazılması gerekir: “Arkadaş, ben, Allah gerçek bir janustur diyen filan İranlı yazarın bu inancını kabul ediyorum. Benim akidem böyledir…”

Biz de onun ne mal olduğunu anlarız. Çok meşhur bir Arap yazarının bir kitabı dilimize çevrildi, onda şöyle bir cümle var:

“Namazlar ve dualar tembellik çağının ürünleridir…”

Namaz kılmak farz… Dua etmek de… Peki, bunlara tembellik çağının ürünleri demek caiz midir? Böyle bir üslup ve ifade tarzı onları tahkir etmek, küçük görmek mânâsına gelmez mi? Böyle kitapları yayınlayan, alıp okuyan, tavsiye eden Müslümanlar kendilerini haklı gösterecek gerekçeler ileri sürebilirler mi?

Ehl-i Sünnet Müslümanı kendi kafasından, kendi heva ve re’yine göre dinî yorum yapmaz. Temel ve muteber din kitaplarında ne yazıldıysa onları öğrenir, onlara bağlı kalır, onlara inanır. Bu metodu kabul etmeyenler lütfen Ümmet-i Muhammed’e takiyye yapmasınlar. Mertçe hareket etsinler,

“Biz buyuz… Biz böyle düşünüyoruz… Biz bunlara inanıyoruz”

desinler. 06 Temmuz 2007