Cumartesi

Türkiye bizim vatanımızdır, büyük evimizdir, yuvamızdır. Peygamber Efendimiz “Hubbü’l-vatan mine’l-iman = Vatan sevgisi imandandır” buyuruyor.

Müslümanlıkta kişinin evi; malı değil, yuvasıdır. Yuvada bir nevi kutsallık vardır. Yuva, kesin zaruret olmadıkça satılmaz, ona ihanet edilmez. Evlerimiz varlığımızın bir parçasıdır. Bir başka hadîste Resûl-i Kibriya Efendimiz “Kişi malını korumak için ölürse şehid olur” buyurmuşlardır.

Şimdi zihniyetler, kafa yapıları değişti. Evler yuva olmaktan çıktı, âdi ve basit mallar haline geldi. Dedelerden, babalardan kalma o canım eski bahçeli evler yıkıldı, yerlerine beton yapılar dikildi. Tarihî kıymeti olduğu, sanat bakımından değeri bulunduğu için koruma altına alınan eski evlerin sahiplerinin bazısı onları yıkıp yerlerine betonhâneler dikmek için sanki kuduruyorlar. Son çare kundaklayıp yakmak. Ruhsuz herifler!

Bu memleketin namuslu, şerefli, gerçekten medenî çocukları vatanlarını; büyük evleri, büyük yuvaları olarak görür. İnsan evini çöplük haline getirir, sağına soluna süprüntü koyar mı? Elbette koymaz. Namuslu ve şerefli vatandaşlar Türkiye’yi yuvaları olarak gördükleri için kirletmezler, pisletmezler, temiz tutarlar, korurlar. Pikniğe gidip yiyip içip eğlendikten sonra arkasında bir sürü çöp ve zibil bırakanlar hiç bir zaman iyi insan, iyi vatandaş değildir. Mikrop ve pislik kimselerdir.

Vatanseverler, namuslu ve şerefli kimseler için ev gibi, yuva gibi olan Türkiye; namussuz, şerefsiz, alçak, cibilliyetsiz, âdi, bayağı, rezil, it, uğursuz, şerir, şaki kimseler için büyük bir pastadır. Talan ederler, yerler, bitirirler. Zerre kadar acımazlar.

Maalesef her zümre içinde böyle mikroplar vardır. Bazıları anlı, şanlı, ünlü kişilerdir. Kimisi politikacıdır, kimisi büyük bürokrat, kimisi büyük iş adamı, kimisi de medyacı.

Bunların bazısı Atatürk, laiklik, çağdaşlık diye bağırarak götürür. Kimisi dindar geçinir, İslâm der, hizmet der, cihad der götürür. Kimisi milliyetçilik ve Türkçülük taslar götürür. Hepsine lânet olsun!

Ben inançlarını, görüşlerini, ideolojilerini paylaşmadığım namuslu ve temiz adamlara saygı gösteririm. Yeter ki bu vatanı sevsin, yeter ki, bu halkı benimsesin, yeter ki Türkiye’yi korusun ve yüceltmek için çalışsın.

Dindar kesime mensup bir vatandaşım. Hakikî dindarlara, samimî ve ihlaslı müslümanlara, istikamet (doğruluk) ile hizmet edenlere ne kadar saygı duyuyorsam, onları ne kadar takdir ediyorsam; din sömürüsü yapan alçakları da o kadar takbih ediyorum (kötülüyorum). İslâm’ın ve Müslümanların en büyük düşmanları din sömürücüsü rezillerdir.

Bu yola girdiği zaman serveti, malı mülkü olmayan bazıları beş on sene içinde yüzbinlerce, hattâ kimisi milyarlarca dolarlık servetlere sahip oldular. Ticaret, sanayi, ithalat, ihracat, hizmet işleri mi yaptılar? Hayır, bu efsanevî ve karunî servetlere din sömürüsü yaparak, ülkeyi veya Müslümanları tokatlayarak nâil oldular. Hepsinin canı Cehenneme!

Ahlâklı, faziletli, feragatlı, fedakar, azimli, çilekeş, namuslu, şerefli, haysiyetli milliyetçiler ve Türkçüler başımın tacı olsunlar. Lakin milliyetçi, Türkçü maskesiyle ortaya çıkıp da haram servetler, kara paralar elde edenler için alçak ve namussuz hakaretleri ne kadar hafif kalır. Bunlar milliyetçi ve Türkçü değil, katmerli eşkıyadır.

Ya uygar, çağdaş, Atatürkçü geçinip de bu memleketi, bu milleti, bu devleti soyanlara ne demeli. Bu ülkenin bugünkü perişan hale düşmesinde en fazla tuzu biberi olan onlardır.

Medya hizmetleri çok önemli, veballi, sorumluluk isteyen hizmetlerdir. Bizdeki bazı medya patronlarına, kurmaylarına, organlarına bakınız. Asıl fitne ve fesat, asıl soygun bir kısım medyacılar tarafından yapıldı, yapılıyor. Son zamanlarda “işlerine” biraz kesat geldiği için neredeyse kuduracaklar. Bu memlekette hiç bir kötülük olmasa, sadece bu bahsettiğim şerli ve zararlı medya olsa batış ve çöküş sebebi olarak yeter de artar.

Bu memleketi ve halkı seven, bu devletin güçlenmesi ve yücelmesi için çalışan politikacılar hangi partiye mensup olurlarsa olsunlar saygıya layık insanlardır. Fakat politika alanında da birtakım kara şahsiyetler, kirli isimler vardır. Onlar temizlenmedikçe bu memleket kurtulmaz.

İkinci Meşrutiyet devrinde, Osmanlıca yazı ile basılmış eski bir kitap vadır, ismi “Felaketlerimizin Esbabı: Haram Yiyicilik.” O günden bu yana haram yiyicilik bütün hızıyla, bütün kuduzluğuyla devam ediyor.

Türkiye her bakımdan çok zengin bir ülkedir. Bizim vatanımız, topraklarımız Japonya’nınkinden daha müsaittir. Sadece boraks madenlerimiz bile bizi ihya etmeye yeter. Gel gelelim şu canım vatanda bin türlü rezalet, kepazelik, haydutluk, namussuzluk, hırsızlık, talan, soygun, hortumlama içinde yaşıyoruz.

Dünya üzerinde parası en düşük, en değersiz ülke biziz. Paramızı bu hale hangi alçaklar getirdi?

Gırtlağımıza kadar borca batmış vaziyetteyiz. Bizden sonra gelecek yedi, belki daha fazla nesil şimdiden borçludur. Alınan, çar çur edilen, onun bunun zimmetine geçen milyarlarca doların faizi olarak şimdiye kadar ana borcun belki de dört katı para ödedik. Alınan borçlar yerli yerinde, akıllıca, vatanseverce kullanılmış olsaydı, Türkiye Ortadoğu’nun Japonyası olurdu.

Çok bilmişin biri, “Türkiye’yi siz batırdınız” deyip duruyor. Be mübarek aynaya baksana, senden âlâ batırıcı olur mu? Seçimleri kazanmak için Zonguldaklı seçmenlere “Kazanırsak on beş bin yeni işçi ve memur alacağız” diyen ve seçimden sonra Kömür idaresini memurlar ve işçilerle doldurup batıran sen değil misin?

60’lı yıllarda bir Amerikan doları 10 Türk lirasının altında değer taşıyordu, Türk parasının bir haysiyeti vardı. Bugün dolar bir buçuk milyon liradan fazla kıymet sahibi oldu. Türk parasını bu hale kimler getirdi?

Şimdi büyük hırsızları, talancıları, dolandırıcıları, Türkiye’yi soyanları batıranları kurtarmak için şeytanî manevralar, planlar, düzenler yapılıyor. Millet farkında değil mi sanıyorlar. On milyonlarca vatandaş soygunculara, haydutlara, hırsızlara lanet ediyor, beddua okuyor.

Yazımı bitirmeden önce halka da bir çift sözüm var: Peygamberimiz “Siz ne haldeyseniz öyle idare olunursunuz” buyurmuştur. Türkiye’de serbest seçimler yapılıyor. Bundan sonraki seçimlerde oy atarken hırsızlara şâibeli ve bulaşık adamlara oy vermeyiniz. Hangi kesime mensup olursanız olun namuslu, temiz, vatansever kişileri seçin. Aksi takdirde daha çok ağlar ve saçınızı başınızı yolarsınız. 18 Kasım 2001