Salı

 

1952 ile 1956 yılları arasında (Kesin tarihini hatırlamıyorum) Ankara’da bir gün erken bir sabah vakti Samanpazarı Meydanı’nda casusluk suçundan bir vatandaşı asmışlardı. Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde okuyordum, ben seyre gitmemiştim, arkadaşlarımdan bir kısmı gitmişlerdi. Adamın suçu, askerî tâlimatnâmeyi Sovyet elçiliğinin bahçe duvarından içeri atmaktı. Asılmadan önce sehpanın altında suçsuz olduğunu iddia etmiş. Matbaada basılmış askerî bir kitabı yabancı elçiliğin bahçesine atmak idamı gerektirir miydi? Merak eden bir araştırıcı çıkarsa, o tarihteki gazetelere bakabilir.

Vatan hainliğinin çeşitleri çoktur. Askerî bir belgeyi veya haritayı yabancı veya düşman bir devlete vermek veya satmak pek klasik, pek basit bir hainliktir. Globalleşen dünyamızda hainliğin, casusluğun bini bir parayadır. Vatan hainliklerinin bazılarını sayayım:

(1) Devletini, ülkesini, halkını altından kalkılamayacak miktarda büyük borçlar altına sokmak; bu suretle millî ekonomiyi çökertmek.

(2) Devlet bütçesinin büyük kısmını, bu borçların faizini ödemeye ayırmak.

(3) Ülke bürokrasisini çekip çevirmek için –diyelim– bir milyon memur yeterli iken, popülist politikalarla bunu üç milyona çıkartmak, böylece devlet bütçesini, memur maaşlarını ödeyemez hale getirmek.

(4) Müzmin ve yüksek enflasyonla, sık sık yapılan devalüasyonlarla millî parayı paçavra haline getirmek, bitirmek. Bu öyle bir vatan hainliğidir ki, askerî haritayı düşman devlete satmaktan bin kere daha ağırdır.

(5) Ülkenin eğitim sistemini çökertmek, genç nesillere kendi anadillerini bile doğru dürüst öğretememek; bilgi konusunda çağdaş dünya standartlarının çok altında kalmak.

(6) Üniversiteleri belli bir ideolojinin, belli lobi ve baskı güçlerinin nüfuz sahası içine sokmak; oralarda hür düşünceye, millî kimlik ve kültüre, ilmî araştırmalara imkân tanımamak; fakülteleri işsiz yetiştirme fabrikaları haline getirmek.

(7) Ülkenin tarımını, hayvancılığını çökertmek.

(8) Halkın beslenmesi, ülkenin zenginleşmesi için mutlaka yapılması gereken soya ziraatini, dış baskıların ve tâlimatların gereği kösteklemek.

(9) Politikacılardan, büyük bürokratlardan, büyük işadamlarından, büyük medyacılardan müteşekkil mafyalara, çetelere, şebekelere ülkeyi soydurtmak, az zamanda milyarlarca dolar vurgun vurmalarına imkân ve fırsat tanımak. Bu çete, şebeke ve mafyalardan, bir talihsizlik eseri yakalananlar olursa onları aflarla, zaman aşımlarıyla, başka yollarla bir an önce kurtarmak, aklayıp paklamak.

(10) Koskoca bankaları soydurtmak, diplerini deldirip içlerini boşaltmak ve zararın faturasını millete, ülkeye, devlete çıkartmak.

(11) İhalelerden, önce peşinen yüzde on komisyon almak. Bire yapılabilecek millet ve devlet işini, bin türlü dolap ve katakulli ile ikiye yaptırtmak, birtakım partizan haydut ve haşaratı Karun gibi zengin etmek.

(12) Ülkedeki azınlık, gayr-i müslim ve iki kimlikli birtakım cemaatlerin mezarlıklarını canı gibi korurken, çoğunluğu teşkil eden milletin ecdadının kabirlerini düzlemek, tarihî kabristanları yapılaşmaya açmak.

(13) Gerçek tarihe karşı düzmece, uydurma, sahte, balığın tırmandığı kavak hikayeleriyle dolu sun’î, yalan, hayalî bir tarih uydurmak; atalara, millî mefâhire söğüp saymak.

(14) Milletin uyanmasını ve birleşmesini önlemek ve soygun düzenini sürdürmek için halkı şucular bucular, ocular mucular, filan etnik grup falan etnik grup, o mezhep bu mezhep diye birbirine rakip ve hasım gruplara ve kutuplara ayırarak ülkeyi fitne ve fesat kargaşası içine sokmak.

(15) Ülkenin mânevî gücü olan dine ve imana saldırmak, genç nesilleri dinsiz ve ahlâksız yetiştirmek için açıkça ve sinsice çalışmak.

(16) Kutsal dini kendi şahsî çıkarları için âlet ve vasıta kılmak. Din ve mukaddesat sömürüsü ile milyarlarca dolar kara para sahibi olmak. Kutsal değerleri kirletmek.

(17) Ülkenin değerli ve stratejik madenlerini yabancılara peşkeş çekmek.

(18) Devlet ve memleket işlerini ehil olan kimselere değil, ehil olmayan partizanlara, yakınlarına, tanıdıklarına vererek emânetlere hıyanet etmek; âmme işlerinin bozulmasına yol açmak.

(19) Kötü yönetimi tenkit eden, bozuklukları kamuoyuna duyuran, kurtuluş ve yüceliş için çareler ve çözümler teklif eden muhalif aydınları, düşünce ve görüşlerinden dolayı cezalandırmak, süründürmek.

(20) Ülke topraklarının suyla, yelle müthiş bir şekilde erozyona uğrayıp akıp gitmesine, bitip tükenmesine seyirci kalmak.

(21) Bazı yabancı devletlere, ülkenin ve devletin bağımsızlığına gölge düşürecek tâvizler, imtiyazlar vermek ve tanımak.

(22) Bir ülkede elbette gelir dağılımı eşit olmaz. Bir kısım insanlar çok kazanır, bir kısmı iyi kazanır, bir kısmı rahat şekilde geçimini sağlayacak bir gelire sahiptir, bir kısmının kazancı veya maaşı azdır. Ancak gelir dağılımı konusunda sınırlar, ölçüler vardır. Küçük bir azınlık memleketin gelirlerini, zenginliklerini haksız ve adaletsiz bir şekilde kazanırken, büyük bir kısmın işsiz, aşsız, perişan vaziyette sürünmesi asla normal ve tabiî bir hal olarak mütalaa edilemez. Bir ülkede, son derece anormal bir gelir dağılımı tablosu meydana getiren kötü yöneticiler, gizli genel kurmay haritalarını düşmanlara satan casuslardan ve vatan hainlerinden daha haindir, daha düşmandır o ülke için.

(23) Hindistan’da sari, Japonya’da kimono, Ceziretü’l-Arab’ta agel ve kefiye yasaklanabilir mi? Bu kıyafetler ve başlıklar o ülkelerin millî simgeleridir. Sari, Hindistan’da hürriyetin, millî kimliğin, millî kültür ve kişiliğin timsalidir. Kimono denildiği zaman hatıra hemen Japonya gelir. Kendi halklarının geleneklerine, millî kıyafetlerine, örf ve âdetlerine düşmanlık edenler, bilerek veya bilmeyerek onları yabancılaşmaya, dejenere olmaya, çözülüp çökmeye sürüklemiş olurlar.

(24) Devlet bir ülkenin ve halkın hem hizmetkârıdır, hem de babasıdır. Halkın, çocukları olarak, ehl ü iyali olarak öncelikle onu sevmesi, bu sevgiyle beraber ondan çekinmesi, ona karşı saygıyla karışık bir korku beslemesi gerekir. Aksi takdirde devlet otoritesi zayıflar, halk da, ülke de zarar görür. Bir ülkede halk kitlelerini ve sınıflarını devlete düşman edecek işler yapanlar, en büyük ve tehlikeli hainlerdir. Bir Japon kimono ile bir hastahaneye gider ve bu millî kıyafeti yüzünden içeri alınıp tedavi edilmezse; bir Hintli kadın sarisine sarınmış olarak bir devlet dairesine gider ve elbisesi yüzünden oradan koğulursa onlar bu yüzden devletten soğuyacaklardır. Böyle soğumalara, kırgınlıklara yol açacak kötü icraat yapanlar o ülkenin kuyusunu kazmış olurlar. 16 Ekim 2002