VATAN, millet ve devlet hâini olmak için gizli askeri haritaları yabancılara para karşılığında vermekten başka yollar da vardır. Meselâ, Türkiye’nin yüzde yüz yerli-millî üstün otomobiller üretip bütün dünyaya satmasını engelleyip; demode, çirkin, ihraç imkânı olmayan, geri teknolojili berbat otomobiller üretip de iç piyasayı tokatlamak da bir türlü vatan hâinliğidir.

Bütün dünya nükleer enerji santrali yapmayı durdurmuşken şimdi ülkemizde atom santralı yapılmak isteniyor. Bu işin bütçesi mi? Üç milyar dolardır.

Ya Rusya ile yapılan doğalgaz pazarlıkları… Öncü gazetesi bu konuda “Grozni direniyor, Ankara düştü” diye manşet attı.

Emin Çölaşan önemli bilgiler ve belgeler bulmuş, bir yazı yazmış, lakin Hürriyet gazetesi bu yazıyı sansürlemiş.

Adamın biri hem Cumhurbaşkanı olmak istiyor, hem de kardeşi, yakınları ve dostları ile trilyonlar, katrilyonlar vuruyor. Aleyhlerinde yazan çizen var ama o ateşlerin bu heriflere fazla tesiri olmuyor. “Zırlasınlar dursunlar…” diyorlar.

Bir kodamanın kardeşi, yeğeni, eşi dostu, etrafı vurdukça vuruyor, götürdükçe götürüyor. Fazla ses çıkartan yok. Zaman zaman iftiraya uğradık diye mahkemeye veriyor ve milyalarca lira tazminat alıyorlar.

Birtakım temel müesseseler hakkında anketler yapılıyor, ciddî araştırmalar yapılıyor ve ortaya korkunç neticeler çıkıyor. Rüşvet, komisyon, kokuşma, haram para, yiyicilik… İsim vererek yazanı böcek gibi ezerler.

Önemli bir yerin belediye başkanı vardı. Kendisi, ağabeyi, akrabası, yakınları korkunç soygunlar yaptılar, vurgunlar vurdular.

Rüşvet gırla gitti, uyduruk paravan bir vakıf kurdular, iş sahiplerinden vatandaşlardan makbuzlu bağışlar topladılar. İmar izni olmayan arsaları ucuza kapattılar, sonra izin çıkartıp üzerlerine bina yapıp pahalıya sattılar. Bu yolla binlerce arsa ve bina inşa ettikleri söyleniyor. Katrilyonluk servetleri var. Zırhlı arabalarla, gorillerle, muhafızlarla dolaşıyorlar. Yine de korku, endişe, huzursuzluk içindeymişler. Beter olsunlar, sonları iyi olmasın!

Bir başkası dürüst adam rollerine çıktı, halkın gözünü boyadı. Duyuyoruz ki, 70 – 80 trilyon götürmüş bu dürüst adam.

Kimisi devleti, ülkeyi soyuyor, kimisi de peşine takılan ahmakları. Taraftarlarından yüzlerce trilyon toplayıp zimmetlerine geçiren haramiler var. Çoluk çocukları, yakınları hep süper zengin oldular.

Adapazarı’nda çok zengin bir aile varmış. Mülklerin, milyarların haddi hesabı yokmuş. 17 Ağustos zelzelesinde hepsi yerle bir olmuş. Bu dünya bir varmış bir yokmuş dünyasıdır. Gel de bu gerçeği gözleri para hırsıyla, menfaat azgınlığı ile dönmüş olanlara anlat.

Kimi kodamanlar artık iyice yaşlanmış, lakin hırsları, iştihaları dur durak bilmiyor. Bir ayakları çukurda, kabrin kapısına gelmişler, akılları fikirleri hâlâ para, menfaat, riyaset, şöhret, alkış, dünya dağdağası. Kırkından sonra azanı teneşir paklarmış, peki bunları ne paklar?

Otuzlu yıllarda büyük bir şehrin başındaki zat, üzerinde kutsal kelimeler yazılı mezar taşlarını toplatıp bunlarla lağımları kapattırmış. Aynı zat, önündeki otelin orkestrasını tâciz ettiği için tarihi bir caminin minaresini sabaha kadar bir gece içinde tanzifat amelesine (temizlik işçilerine) yıktırtıp molozunu denize döktürmüş. Mahalleli sabahleyin kalkınca bir de bakmışlar ki, minarenin yerinde yeller esiyor. Demokrat Parti iktidara geçtikten sonra, 1951’de bu minarenin yeniden yapıldığını gördüm. Cumhuriyet gazetesi konuyla ilgili alaylı bir makale yayınlamıştı. Merhum Üstad Necib Fazıl Kısakürek de, günlük Büyük Doğu’lardan birinde bu facia ile ilgili ifşaatta bulunmuştu.

Terör devirlerinde Müslümanlara zulm eden, nice din âliminin, tarikat şeyhinin, sâlih Müslümanın öldürülmesine yeşil ışık yakan bir zâlim vardı. Bu adam yaşlandı, amansız bir hastalığa tutuldu, hastahane odasında ağzından pislik gelerek korkunç bir şekilde can verdi. Etme bulma dünyası. Men dakka dukka…

Dünyevi laik adalet büyük hırsızların, büyük soyguncuların, büyük eşkıyanın cezasını veremiyor. Onların derileri kalın; gergedan derisi gibi. Ancak ilahî adaletten kaçamayacaklardır. Ülkeyi, milleti, devleti soydukları için çok azap çekecekler, cehennem ateşinde yanacaklardır.

Doğrudan doğruya olmasa bile dünyada da azaplara, sillelere mâruz kalacaklardır. Amansız hastalıklara yakalanacaklar; kimisinin karısının, kızının, oğlunun başına bela gelecek; ummadıkları yerlerden darbeler yiyip sonunda perişan olacaklardır.

Şu koskoca bankayı soyan haydutun kârı yanına mı kalacak sanıyorsunuz? Ne oldum demesin, ne olacağım desin o herif.

Biri vardı, sıfırdan başlamış, ülkenin en zengin, güçlü adamı olmuştu. Ankara’da devlet büyüklerinden biri ile günün her saatinde telefonla konuşabiliyordu. Büyük bir Ermeni zengini ile ortaktı. Yine zengin bir Yahudi ile birlikte işler çeviriyordu. Bu adam büyüdü, şişti, yükseldi ve sonunda balonu patladı, müflis ve bitmiş bir şekilde hayat sahnesinden çekildi.

Milleti, ülkeyi, devleti, mahalli idareleri soyup soğana çeviren büyük hırsızları, anlı şanlı haydutları, önemli eşkıyayı, saygıdeğer haramileri; şık elbiseler giyen, lüks limuzinlerde gezen, saray gibi evlerde oturan, pahalı restoranlarda ecnebi markalı şampanyanlarla yemek yiyen babaları Allah’a şikayet ediyoruz. Haram servetlerini huzur içinde yiyemesinler, belalardan kurtulmasınlar.