1920 yılının 23 Nisanında Ankara’da açılan

Büyük Millet Meclisi

, açılışından altı gün sonra

Hıyanet-İ Vataniye Kanunu

‘nu çıkartmıştır. Bu kanunun ilk maddesi şöyledir:

“Madde 1.

Makam-ı muallâ-yı Hilafet ve Saltanatı ve memalik-i mahrusa-i şahaneyi yedd-i ecânibten tahlis ve taarruzat-ı def’ maksadına ma’tuf olarak teşekkül eden Büyük Millet Meclisi’nin

meşruiyetine ‘isyanı mutazammın, kavlen fiilen veya tahriren muhalefet veya ifsadatta bulunan kesan hâin-i vatan ‘addolunur.”

Türkçe o kadar bozulmuş, değiştirilmiş, başkalaştırılmıştır ki, bugünkü nesillerin yukarıda satırları anlamaları mümkün değildir.

Bu maddeyi bugünkü Türkçeye çevirelim: «Madde 1. Yüce Hilafet ve Saltanat makamını ve Padişahın korunmuş memleketlerini, yabancıların elinden kurtarmak ve saldırıları uzaklaştırmak amacıyla oluşmuş olan Büyük Millet Meclisi’nin meşruiyetine başkaldırmaya yönelik, sözle fiille veya yazı ile muhalefet yapan veya fitne fesat çıkartan kimseler vatan haini ilân olunur.»

Maddenin şerhi:

Büyük Millet Meclisi Hilafeti ve Osmanlı saltanatını yüceltiyor.

Makam-ı mualla-yı Hilafet ve Saltanat

diyor.

Meclis’in kuruluş amacı olarak

üç değerin düşman elinden kurtarılması

gösteriliyor:

Hilafet, Saltanat

ve

Memâlik-i Şahane…

Bu üç değeri kurtarmak için kurulan

Meclis’in meşruiyetine isyan edenler

vatan haini ilân ediliyor.

Hilafeti, saltanatı ve memalik-i şahaneyi kurtarma amacıyla kurulan Meclis’in meşruiyetine isyan edenlere ikinci maddede

idam cezası

verilmektedir.

23 nisanda

Hacıbayram camiinde kılınan Cuma namazından sonra

mebuslar

(milletvekilleri)

Meclis binasına gelmişler, duâlar edilmiş, kurbanlar kesilmiş ve Meclis resmen açılmıştı.

Açılıştan birkaç gün önce

Ankara valisinin emriyle Kur’ân hatimleri

ve

Buharî kıraat edilmişti.

Mecliste

yetmiş kadar sarıklı ve cüppeli ulema, fukaha, müftüler, şeyhler

bulunuyordu.

Kürsüye ilk çıkan

en yaşlı milletvekili Sinop mebusu Şerif bey,

Meclisin Hilafet ve saltanatı kurtarmak için toplandığını beyan etmişti.

Dr. Rıza Nur,

hatıralarında, Ankara’da yeterli sayıda otel ve oda olmadığı için

milletvekillerinin bir kısmının yatılı bir okulun yatakhanesinde kaldıklarını

ve vali vekilinin emriyle orada

sabah ezanı okunduğunu

yazar.

Bu

Hıyanet-i Vataniye Kanunu 12 Nisan 1991’de kaldırılmıştır.

Peki, bizde yıllar yılı okullarda, üniversitelerde ne okutulmuştur?

M. Kemal Paşa Padişahlığı ve Hilafeti kaldırmak, cumhuriyeti ve lâikliği ilân etmek amacıyla Samsuna çıkmıştır!

Paşa

Sultan Vahdettinin yaveriydi.

Hattâ bir ara

Padişahın kızı Sabiha Sultan ile evlenerek Saray’a damad olmak istemişti.

(Enver Paşa gibi, Damad-ı Şehriyarî olmayı istemişti.)

Samsuna çıktıktan sonra

Padişaha iki telgraf göndermiş

, birinin altına

«Kulunuz M. Kemal»

, ötekinin altına

«Kulları M. Kemal»

diye imza atmıştı. İşte 23 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisi bu amaçla kurulmuştu.

Bugünlerde

vatan hainliği tartışmaları

yapılıyor. Bu maksatla tarihe küçük bir ışık tutmak istedim.

Keşke yakın tarihimize projektör tutulsa…

•(İkinci yazı) Çarşaflı Peçeli 140 Kız

Batman’da 140 genç kız ve hanım

, sadece kadınların katıldığı bir törende

hafızlık diplomalarını almışlar.

Törenin videosunu seyr ettim, hâfize kızların hepsi tesettürlü ve yarı peçeliydi, sadece gözleri görünüyordu.

Çok memnun ve mesrur oldum.

Bazıları bu durumdan, bu törenden, tesettürlü ve peçeli hanımlardan memnun olmayabilir, mutsuz olabilir. Bu onların meselesidir.

Papanın, kardinallerin, mesture rahibelerin, Anglikan başpiskoposunun, papazların, İsraildeki hahambaşıların, kimonolu Japonların, Dalay Lama’nın kıyafetlerinden rahatsız olmayanların, Müslüman kız ve hanımlarının kapalı kıyafetlerinden rahatsız olmaya hakları yoktur.

TC devletinin, resmî vesikalarla, KDV’li ve gelir vergili yasal seks köleliği yaptırmasından rahatsız olmayanların, çarşaflı ve peçeli İslâm kadınlarından rahatsız olmaya zerrece hakları yoktur.

Din hürriyetinin olmadığı bir ülkede demokrasi ve adalet olduğu söylenemez. Din hürriyeti demokrasinin, adaletin olmazsa olmaz şartıdır.

Din hürriyeti demek, inandığı gibi yaşayabilmek demektir.

Ezanlar okunuyormuş, isteyen camilere gidip namaz kılabiliyormuş, öyleyse bizde din hürriyeti varmış. Buna ancak eblehler ve ahmaklar inanır.

Batman’da böyle hâfize kızlar ve hanımlar yetiştiren Müslüman kardeşlerimi candan tebrik ediyorum, kendilerine çok teşekkür ediyorum. Peygamber

(Salat ve selam olsun ona)

sevgisi ve bağlılığı işte böyle olur.

Devletin yasal seks köleliği yaptırmasına, bundan KDV ve gelir vergisi almasına, fuhuş evlerinin güvenliğini sağlamak için kapılarında resmî polis bekletmesine itiraz etmeyen, göz yuman

Kemalist veya İslâm cı Feministlere

teessüfler ediyorum.

Çarşaf ve peçeyi beğenmeyenlerin,

Yakup Kadri’nin 1915’te kaleme almış olduğu “Çarşafa ve Peçeye Dair” başlıklı harika yazısını

internetten okumalarını tavsiye ediyorum.

Yakup Kadri

(Karaosmanoğlu)

dindar değildi ama

edipti, estetti ve çarşafın peçenin Müslüman hanımlar için en güzel ve ideal kıyafet olduğunu görmüş

ve idrak etmişti.

Batmandaki töreni internetten bulup seyr etmenizi de tavsiye ediyorum. 03.2.2014