Vatandaş Düşman Değildir
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 14 Şubat 2019
Perşembe
Türkiye vatandaşı olan, üzerinde T. C. yazılı hüviyete sahip bir kimse ne kadar kötü olursa olsun, ne kadar ağır suç işlerse işlesin vatandaşlık haklarına sahiptir ve ona asla düşman muamelesi yapılamaz. Cezalandırılır, gerekiyorsa idam edilir ama o düşman değildir.
Türkiye vatandaşlarının bir kısmı tarafından yapılan başkaldırma hareketinin failleri de düşman değildir. Âsidir. Düşmanlık yabancılar için mevzubahistir. Bu ülkenin çocukları ne kadar yanlış ve bozuk işler yaparlarsa yapsınlar düşman sayılmamalı, düşman muamelesi görmemelidir.
Yakalanan bazı PKK çetecilerinin kendilerini “Savaş tutsağı” olarak göstermeleri, savaş hukukundan ve uluslararası Cenevre andlaşmalarından yararlanmak istemeleri tamamen yersizdir. Onları yabancı düşmanlarla bir tutan zihniyet ve görüş de aynı derecede hatâlıdır.
Bu memlekette çok kötü, çok çarpık bir zihniyet var. Birtakım adamlar halkın bir kısmını düşman gibi görüyor. Kendi halkına, kendi vatandaşına düşman gözüyle bakmak bu ülkeye, bu halka, bu devlete en büyük düşmanlığı yapmaktır.
Adam kaba sofu; din konusunda zayıf olanları düşman olarak görüyor. Ne büyük, ne korkunç bir yanlışlıktır bu. Adam ateist, dinsiz, inançsız; dindarlara düşman olarak bakıyor. Bu da dehşetli bir sapıklıktır.
Dindar bir Müslüman kadın veya kız başını örtüyorsa, bu yüzden düşman olarak görülmesi bu memleketi batırmaya yetecek bir felakettir. Türkiye çeşitlilikler ülkesidir. Elbette bir kısım kadın ve kızlar başlarını örtecektir. Bundan daha tabiî bir şey olamaz. Hollanda’da ilkokuldan üniversiteye kadar bütün resmî okul ve fakültelere başörtülü kızlar serbestçe gidebiliyor da bizde niçin gidemeyeceklermiş?
Dindar bir vatandaş, sünnet olduğu için sakal bırakmış. Ona bu yüzden düşmanlık edenler medeniyetsiz, demokrasiyi içlerine sindirememiş, insan haklarına saygısız kişilerdir. Medenî dünyada sakallı devlet başkanları, başbakanlar, bakanlar vardır. Hattâ bazı ileri ülkelerin ordularında sakallı neferler mevcuttur.
Vatandaşın görüşleri, fikirleri, dünyaya bakışı benimkilere taban tabana zıt. Olsun, o da benim vatandaşımdır.
Adam benim dinime saldırıyor, mukaddesatıma hakaret ediyor. Onun durumu nedir? Sabr etmem, tahammüllü olmam gerekir. Dinimi en güzel ve uygun şekilde savunmam, onun saldırılarını tesirsiz hale getirmem gerekir. Dinen düşmandır ama vatandaş olarak düşman değildir.
Dinsiz ama bana ve dinime saldırmıyor, benimle barış içinde yaşıyor. Ona hiç bir şey diyemeyiz. Hidayet Allah’tandır. Doğru yolu bulması için dua ederiz. Kesinlikle düşmanlık etmeyiz.
1950’li yıllarda bir ara Demokrat Partililerle CHP’liler kahvelerini, hattâ bazı yerlerde camilerini bile ayırmışlardı. Sonunda ne oldu? Memleket ve millet iki düşman kampa ayrıldı. Sinsi darbeciler bundan yararlandılar ve o meş’um 27 Mayıs ihtilalini yaptılar, Türkiye geriye gitti, nice kötü şey oldu.
Bu devirde Müslümanların Hazret-i Mevlânâ Celalüddin Rûmî meşrebinde olmaları gerekir. İbn Teymiye, Muhammed İbn Abdülvehhab, Kadızade zihniyeti ve sertliği ile bir yere varamayız.
Büyük medyada birtakım yazarlar, yorumcular İslâm dinine saldırıyor, dindar Müslümanları tahkir ediyor, onlara düşmanmış gibi bakıyor. Tabiî ki, çok ayıp ediyorlar. Okumuş kimse, kendisi dinsiz bile olsa kendi halkına saldırmaz, o halkın bir kısmını düşman ilan etmez.
Fransız filozofu Voltaire dinsizdi ama Ferney’deki malikanesinde bir kilise vardı, yanında ve hizmetinde çalışan dindarlar gidip ibadet etsinler diye.
Çok tahammülsüz olmuşuz. Otobüste bir adam yanlışlıkla ayağımıza bassa onu düşman görüyoruz.
Önemli olan bu ülkeyi, bu halkı sevmektir. Yine önemli ve esas olan devleti tanımak ve ona sadık olmaktır. Ancak devlet başka şeydir; yönetim, sistem, düzen başka şey. Hiçbir kötü yönetim, hiçbir sistem kendisini Türkiye devleti ile özdeşleştirmeye kalkışmasın. Ben devlete sadığım, onu korurum ama bozuk yönetime son derece muhalifim. Devletin, milletin, ülkenin selameti için bozuk yönetim sisteminin değişmesini istiyorum.
Ülkedeki bozuklukları tenkit etmek Cumhuriyet aleyhtarlığı değildir. Cumhuriyet, temel ilkesi fazilet olan bir sistemdir. Fazilet istemek, kokuşma ile mücadele etmek niçin Cumhuriyet düşmanlığı olacakmış?
Dindar olduğum için bazıları bana düşman gözüyle bakıyor. Benim dindarlığımdan onlara ne? Hırsızlık, hortumlama, banka soygunu, hayalî ihracat yapıyor muyum? Saçı bitmedik yetimlerin haklarını yiyor muyum? Rüşvet ve kara para ile Boğaziçi’nde milyon dolarlık köşkler almış mıyım? Yabancı bankalarda kara param var mı? Bende bunların hiçbiri yok. O halde ben bu ülkeyi, bu halkı, bu devleti soymuyorum, yani seviyorum. İnsan sevdiğini soymaz.
Bütün Sabataycıları hedef almam ama onların içinde bazı militan, fanatik, ültralar var ki, çoğunluğu teşkil eden dindar Müslümanları sömürge yerlisi, ikinci sınıf vatandaş, zenci, parya gibi görüyor. Ilımlı, aklı başında, sağduyulu Sabataycıların bu dindaşlarını ve soydaşlarını ikaz etmeleri, uyarmaları, orta yola çekmeleri gerekir. Türkiye bir çeşitlilikler ülkesidir. Sabataycıların babalarının, atalarının çiftliği değildir. Türkiye bir İslâm ülkesidir. Batı ülkelerinde ne kadar din, inanç, inandığı gibi yaşamak hürriyeti ve serbestisi varsa, bizim ülkemizde de o miktarda olması gerekir. Böyle bir şey istemek suç değildir, ayıp değildir.
İç barışı, sosyal mutabakatı, millî birliği tesis etmek için çeşitlilik içinde bir vahdet kurulması gerekir. Sabırlı, tahammüllü olmalıyız. Düşmanlığı ve tartışmayı bırakmalı, birbirimizi anlamaya çalışmalıyız.
“Bu yazdıkların TCK 312’nci maddeye aykırıdır. ..” Yok canım! 06 Eylül 2002