Vatanımızda Huzur, Güven ve Barış İçinde Yaşıyamıyoruz
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Ocak 2019
Hiçbir şeyde gözüm yok. Milletvekili olmayı aklımın köşesinden geçirmem. Geçinecek kadar param ve gelirim var, fazlasını istemem. Ün, alkış, şan şeref… Kalsın…
İstediğim tek şey kendi vatanımda huzur ve güven içinde yaşamaktır. Bu, herhalde lüks bir istek değil. Yaşlanmışım, artık beni askere almazlar. Memleketimin, halkımın, devletimin haline çok acıyor ve üzülüyorum. Bugünkü kötü ve olumsuz şartlar altında huzurla, güven içinde, hür ve haysiyetli bir hayat sürmek çok zor.
Bundan birkaç yıl önce
gitmiştim. Halkına bakmış, yüzde 90’ının bozulmamış olduğunu görmüştüm. Ne Çarlık emperyalizmi, ne Marksist Sovyet sistemi onları bozabilmişti. Türkiye’ye bakıyorum, yüzde doksan bozulmuşuz. Her geçen gün insanlığımızdan biraz daha kaybediyoruz.
Biz bu çoğrafyada bin küsur yıldan beri varız. Bu bin yıl içinde bizi ayakta tutan İslâm olmuştur. İslâm’ı, onun ahlâkını, onun fütüvvet teşkilâtını yıktılar ve halkı bozdular. Yüzde yüz bozuldu demedim. Gördükçe şaşıyorum, hâlâ yüksek ahlâk sahibi kimseler var. Bozulmamak için direniyorlar.
1950’li, 60’lı yıllarda Türkiye parçalanacak diyen biri çıksaydı onu hemen linç ederlerdi. Parçalanmak Türkiye için o kadar düşünülmez, hayal edilmez, dile getirilmez bir şeydi. Şimdi öyle mi? Hergün medyada bu konuda bir sürü lâf ediliyor da kimsenin kılı kıpırdamıyor.
Diktatörlük kurulmak isteniyormuş. Diktatörlük ne demektir? Kapınız çalınır. Adamlar gelir evinizi arar, kitap ve kağıtlarınızı çuvallara koyar ve sizi de alır götürür. Bir zindana tıkılırsınız, bitmez tükenmez sorgu sual. Perişan olursunuz, sağlığınızı kaybedersiniz.
Korku, kuşku, tedirginlik, güvensizlik ülkeyi bir sis gibi sarar. Düşüncelerinizden, inançlarınızdan, görüşlerinizden dolayı zulme mâruz kalırsınız. Türkiye’nin her gün daha kötüye gittiğini görmüyor musunuz? Tunceli’de karakola saldırılmış ve sekiz asker şehid edilmiş… Bu gidiş nereye?
Bombaların ne zaman, nerede patlayacağı ve kaç vatandaşı öldüreceği belli değil. ABD Irak’a saldırdıktan sonra sırada Suriye, İran, Sudan olduğu söyleniyordu. Meğerse birinci sırada olan Türkiyeymiş… “Biz Türkiye’nin bütünlüğüne taraftarız…” diyorlar. Siz bunlara inanıyor musunuz? Adamlar bölünmüş Türkiye’nin haritalarını bile çizip yayınladılar.
Vaktiyle İstanbul sokakları “Girit bizim canımız, feda olsun kanımız…” feryatları ile çınlıyordu. Sonra ne oldu? Girit elden gitti. Koskoca Rumeli elden gitti. Ortadoğu’daki Osmanlı birliği yıkıldı, ortaya bir sürü devlet çıktı.
Bizans’ın yıkılma yıllarında “Melekler erkek mi dişi mi?” tartışmaları yapılıyormuş. Biz de başörtüsü kavgaları yapıyoruz. Memleket bölünme tehlikesi ile karşı karşıya imiş… Bazılarına vız gelir bölünme mölünme… Onlar milyar dolarlarına yeni milyarlar eklemekle meşguldürler gece gündüz. Vatanseverlik ne kadar ucuzladı… Şimdi herkes vatansever. Peki bunca vatansever varken bu memleket bu hale nasıl geldi?
Zavallı halk yığınları. Seçimlerden medet umuyor ve seçimden sonra işlerin düzeleceğini sanıyor. Asıl gürültü seçimlerden sonra olacak. Seçimler deyip duruyoruz. Acaba seçimler yapılabilecek mi?
Deprem uzmanları birbirini tutmaz sözler ediyor. Kimi felâket çok yakın, bir milyon kişi ölür diyor, kimi telâş etmeyin 2015’ten önce olmaz diyor. Ya olursa…
Bütün bu toz duman, gürültü patırtı, fitne fesat, nifak şikak, hayuhuy içinde bendeniz selâmet, huzur ve güven istiyorum. Ömrümün son yıllarını kendi vatanımda rahat bir şekilde geçirmek istiyorum. Korkusuz, emniyet ve barış içinde yaşayabilmek… Karanlıklar Prensi bize bunu bile çok görüyor. Rahat ve güvenli yaşamak için ruhunu satacaksın diyor. Ruhumu nasıl satabilirim? Böyle bir şey ölümden beter değil midir?
(1)Hazret-i Muhammed’in peygamberliğini, dâvetini (çağrısını), Allah katından getirdiği İslâm dinini kabul etmeyen; aksine onu yalanlayan Yahudiliği ve Nasraniliği hak din olarak gösterenler küfre sapmış olurlar.
(2) Hazret-i İbrahim’i Yahudi ve Nasranî olarak gösterenler de küfre sapmış olur. Çünkü Kur’ân “İbrahim Yahudi ve Nasranî değildi. O, hanif ve müslimdi” buyurmaktadır.
(3) Teolojik planda dinlerarası diyalog mümkün değildir. Çünkü Müslümanlar Hz.Musa’yı, Hz.İsa’yı; (Tahrif edilmemiş şekilleriyle) Tevrat ve İncil’i kabul ediyorlar, Yahudiler ve Nasranîler ise inkâr ve red ediyor. Binaenaleyh diyalog için zarurî olan eşitlik ve mütekabiliyet yoktur.
(4) Yahudiler ve Nasranîler bizim dinimize bâtıl, Peygamberimize yalancı, kitabımıza sahte deseler de biz onları yine cennete sokacağız diyenler korkunç bir hezeyan içindedir. Onlar Cenneti babalarının ve hocalarının malı mı sanıyorlar? Cennet Allah’ın mülküdür ve oraya kimi koymayı dilerse onu koyar.
Müslüman!.. Dinlerarası diyalog ve tolerans korkunç ve öldürücü bir tuzaktır. Firasetli ol ve bu çukura düşme… 08 Haziran 2007