Vatanseverlik
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 01 Şubat 2019
Çarşamba
Kuru lâfla, edebiyatla vatanseverlik olmaz. Okumuş, makam ve mevki sahibi olmuş bir kimsenin vatansever olabilmesi ve sayılabilmesi için birtakım hasletlere ve faziletlere sahip olması gerekir. Bunların bazılarını sayayım:
1. Gerçek vatansever haram yemez. Haram kazanç elde etmek vatanını soymak, halkının hakkını yemektir ki, vatanseverlikle kabil-i telif değildir.
2. Vatansever emanetlere hıyanet etmez. Vazifeleri, makamları, mevkileri, memuriyetleri, işleri, hizmetleri ancak ehil olursa ve onların hakkını verebilecekse kabul eder; yoksa kabul etmez.
3. Vatansever yalan söylemez, söz verirse sözünden dönmez, hilekârlık ve sahtekârlık yapmaz.
4. Vatansever iyi insan, iyi vatandaş olur.
5. Vatansever kimse, mensubu bulunduğu ülkenin ve toplumun millî kimliğine ve tarihine bağlıdır, saygılıdır. Onları sarsacak hiçbir şey yapmaz ve söylemez.
6. Vatansever doğrudur.
Zamanımızda bazı kimseler kendilerini vatansever ilân ediyor, bunun edebiyatını yapıp duruyor ama işleri, hareketleri, tavırları, kelâmları, yazıları vatanseverliğin tam zıddıdır.
Son günlerde Kıbrıs konusunda koyu ve yoğun bir vatanseverlik edebiyatı yapılıyor.
Sormak lâzım:
Anavatan Türkiye 1974’ten beri Kıbrıs için yüz milyar dolar civarında masraf yapmıştır. Her yıl Kuzey Kıbrıs “Devletine” 400 milyon dolar gönderilmektedir. Bu paralardan hangi “vatanseverler” ne miktarda ulûfe almıştır?
Türkiye’de bazı büyük medya prensleri de vatanseverlik derken mangalda kül bırakmıyor. Acaba bu vatansever, gazeteci veya televizyoncular ayda kaç bin dolar almaktadır? Daha geçen gün duydum, bu prenslerden biri ayda 80 bin dolar alıyormuş. Koru içinde bir köşke, son derece lüks ve gösterişli bir limuzine sahipmiş, Krezüs gibi zenginmiş, Neron gibi saltanat sürüyormuş. Bu muazzam servete ve gelire alnının akıyla, namusuyla mı sahip olmuştur bu adam?
Çok vatansever, çok namuslu olduğunu sık sık söyleyen biri, iki villâ sahibi imiş. Nasıl olmuş?
Birtakım politikacılar, belediyeciler de pek vatansever geçiniyorlar. Vatan, millet şarkıları söylerken bir yandan da bir sürü dolap çeviriyorlar.
Vatan bizim müşterek büyük evimizdir. Küçük evimizi tâmir ettirirken, boyatırken ustanın, işçinin en iyisini, en hünerlisini arar, işi ucuza yaptırtmaya çalışırız. Peki, büyük evimiz olan Türkiye’nin işlerini yaptırırken aynı dikkati ve hassasiyeti gösteriyor muyuz?
Yakın tarihimizde bazı belediyelerde çok çirkin işler yapıldı, iğrenç dolaplar çevrildi.
-İhalelere fesat karıştırıldı.
-İşler ehil olan namuslu müteahhitlere değil; yakınlara, partililere, yarana, akrabalara verildi.
-Bazı işlerden en az yüzde on peşin komisyon alındı.
-Yüz milyara yapılabilecek bir iş, iki yüz milyara ihale edildi.
-Bin türlü hile, dalavere, dolap çevirildiği için işler iyi yapılmadı. Buna rağmen yine hile ile, kanunsuz olarak iyi yapılmış gibi gösterilerek kılıfına uyduruldu.
-Birtakım adamlar kısa zamanda milyarlarca dolarlık haram ve kara servetlere sahip oldu.
Bunları yapan kimselerin vatanseverlikten bahs etmelerine ancak gülünür.
Dar mânâda; bir katil, bir fâhişe bile vatansever olabilir ama devleti, belediyeleri, halkı, ülkeyi soyan, talan eden, hortumlayan şerefsizler hiçbir zaman vatansever olamaz, sayılamaz.
Son otuz yıl içinde birtakım adamlar ve kadınlar Müslümanlıktan İslâmcılığa geçtiler. Hepsini suçlamıyorum ama bunların bir kısmının neler yaptığını, nasıl zengin olduklarını, nasıl götürdüklerini, bu ülkeyi ve halkı nasıl tokatladıklarını duyuyoruz. Onlar hakkındaki söylentiler eski tabirle “tevâtür” derecesine varmıştır. Güldür güldür dönen ve para basan bu değirmenlerin suları nerelerden gelmektedir? Bu güruh yüz akıyla, helâl ve meşru yoldan ticaret, sanayi, hizmet yaparak mı bu efsanevî servetleri kazanmıştır?
Yine son çeyrek yüzyılda nice sahte Türkçünün ve milliyetçinin de ne mal olduğunu gördük. Hakikî Türkçüleri ve milliyetçileri tenzih ederek beyan ediyorum ki, sahte Türkçüler Türklüğün, Türkiye’nin, millî kültür ve kişiliğimizin yüz karalarıdır.
Ülkemizde belki de yüz çeşit Atatürkçü vardır. Fikirleri, inançları, ideolojileri, renkleri birbirine uymayan bu adamlar yıllardan beri ülkemizin rantlarının en büyük kısmını zimmetlerine geçirmektedir.
Vatansever dediğin, Ömer Seyfeddin’in “Pembe İncili Kaftan” hikâyesindeki zat gibi olmalıdır.
İmtihanlarda kopya çeken öğrenci vatansever değildir. İleride büyük bir sahtekâr, dolandırıcı, vatan haini olmaları büyük ihtimal dahilindedir.
Vazifesini ihmal eden, öğrencilerini iyi yetiştirmeyen öğretmenler ve üniversite öğretim üyeleri de vatansever değildir.
Partizanlık yapan, işleri ve ihaleleri partililere, akrabalarına, hemşehrilerine, eşine dostuna dağıtan politikacılar, particiler de vatansever değildir.
Açıkça yazıyorum:
Kendilerini iyi Müslüman, gerçek dindar sanan birtakım Müslümanlar da vatansever değildir, iyi ve kâmil Müslüman değildir.
Müslüman bono imzalarsa onu tarihi gelince öder, çek verirse o çekin karşılığı çıkar. Müslüman aldatmaz, sahtekârlık yapmaz.
Hacı bey beş vakit namaz kılan, üç kere hacca, yedi kere umreye gitmiş bir zamane Müslümanıdır. Ciğerparesi oğlunu işletmeci, bilgisayarcı, mühendis yetiştiriyor, fakirlerin çocuklarını da hâfızlığa, din görevlerine yönlendiriyor. O da gerçek ve şuurlu bir vatansever değildir. Her zengin çocuğu din görevlisi olsun demiyorum ama niçin onların yeterli sayıda bir kısmı bu hizmetlere tâlip olmuyor?
Bazı tasavvuf erbabı ahlâktan, faziletten, hamiyetten bahs ediyor ama yaptıkları ile söyledikleri arasında uçurumlar var. Onlar vatansever midir?
Değerlerini yitiren bir toplum içinde yaşıyoruz. Temellerine kadar sarsılmış, erime ve çözülme buhranları içinde sarsılan bir toplum.
Dindarlık, vatanseverlik, milliyetçilik gibi kavramların içi boşalmış, boşaltılmıştır.
Şimdi geçerli kavram ve değerler para, menfaat, servet, lüks, aşırı tüketim, konfor, benlik, yeme içme, zevk u sefa, gurur, kibir, gösteriştir. 22 Nisan 2004